Ne çok şey varmış kurtarmamız gereken.
Adeta bir kültür erozyonu yaşadığımız bu toplumda, geçmişe-tarihe, kültüre ve folklorumuza dair nice “devşirilmeler” sürerken, devşirilemeyenlerin de kayıp olduğu bir gerçek.
Kendi geçmişini ucundan bucağından tutmaya çalışan bu ülkenin yurtsever insanları; kültürümüze ait buldukları her bilgiyi bir kenara not eder, yayınlar yaparken, diğer taraftan “mekân-kültür” bakımından da devletin yapmadığı/yapamadığı/umursamadığı/bu konudaki politika yoksunluğundan dolayı yıkılıp giden/gitmeye başlayan nice kültürel geçmişimiz/değerlerimizin de gerçekliğiyle yüz yüzeyiz.
Tüm bu sorumsuzluk/ilgisizlik/duyarsızlığa karşın artık dünyada da önemli bir “güç” olarak addedilen; “sivil toplum örgütleri” ya da örgütsüz ama “duyarlı yurttaşlar” tarafından korunmak, dikkat çekmek, baskı unsuru olabilmek için tavır geliştiren gruplar oluşmaya başladı.
Tanti’nin Hamamı...
Bu mekânın farkındalığına ilk varış tarihim, 1974.
Limasol’dan göç etmek zorunda kaldığımız 1974 savaşı sonrası, annem ve abimle ilk sığındığımz yer, Lefkoşa-Yenicami bölgesinde yaşayan rahmetli büyükbabam ve babaannemin evi olmuştu.
Yeni hayat kurmak zorunda kalacağımız ve hiç bilmediğim Girne’ye Şubat 1975’te taşınacağımız güne kadar, ilkokul 5. Sınıfın ilk yarısını, güney göçmenlerinin yerleştirildiği Atatürk İlkokulu binalarının dolu olmasından dolayı barakalarla sınıf haline getirilen Haydarpaşa Camii’nin avlusundaki okula gitmiştim. ,
Abim merhum Mete Adanır ise, bugün Lefkoşa-Belediyeler Birliği’nin yanında olan ve sanırım geçici olarak tasarlan Bayraktar Ortaokulu’na yazılmıştı.
Büyükbabamın evi Karabuba, diğer tarafı Atilla sokağına bakan alanlar içerisindeydi.
Çocuk gezmelerimiz, eski Zafer Sinemasına kadar olan bir bölgeyi içeriyordu. İşte Atilla sokaktan doğu’ya, Zafer sinemasna taraf yürüdüğümüzde ilerideki sınıra yakın sağ tarafta bir yerdeydi Tanti’nin Hamamı.
Terk edilmiş hali hâlâ gözlerimde. Gerçi bugün de hiçbir şey kaybetmemiş terkedilmişliğinden.
Rahmetli babam da gençlik yıllarında buraya gittiklerini bana anlatırdı. Bugünlerde sosyal paylaşım sitesi facebook’ta oluşturulan “Tanti’nin Hamamını Kurtaralım” operasyon grubu, böylesi önemli kültürel mirasın yok olmaya yüz tuttuğu hali için duyurumlar yapmakta, bilgi verilmekte ve farkındalık yaratmaya çalışıyor.
Günümüzde sosyal paylaşım sitelerinin ve özellikle facebook’un “örgütlenme/dikkat çekme” anlamında önemli bir güç olduğu yadsınamaz.
Söz konusu paylaşım grubunda özellikle arkeolog-araştırmacı/yazar Tuncer Bağışkan abimizin fotoğraflarıyla ve bilgileriyle, böylesi bir kültür mirasının acilen koruma altına alınmasının ne kadar önemli olduğu vurgulanmaktadır.
Kimdi ve ne geçmişi vardı Tati’nin Hamamı’nın? Geçmişine yolculuğumuzu başlatalım...
Tuncer Bağışkan’ın 2005 ylında Kuzey Kıbrıs Müze Dostları Derneği yayını olarak okurla buluşturduğu, “Kıbrıs’ta Osmanlı Eserleri” kitabından bir alıntı yapalım:
“Lefkoşa Kafesli Mahallesi’ndeki Atilla Sokağı no:42’de bulunan kesme taştan yapılmış bir yapıdır. Planı itibarıyla Klasik Osmanlı hamam özelliği taşımaktadır. 1900’lü yılların başında Çukur Bahçe’nin batısına Gosti Giryagu Tandi tarafından Rum ustalara yaptırılmıştır. Yapılışı ile ilgili bir söylenti günümüze kadar gelmiştir.
Rivayete göre, o dönemde işlediği bir suçtan dolayı Gosti Giryagu Tandi kısa süreli hapis cezasına çarptırılımış. Hapishanede, altın çalmaktan dolayı mahkûm edilen bir Arap ile arkadaş olmuş. Bu Arap uzun süreli hapislik cezasına çarptırıldığından, çaldığı altınları Tandi’nin işletmesi ve hapishaneden çıkınca geliri bölüşmeleri kaydıyla onları çocuk bahçesindeki bir ağacın dibine sakladığını Tandi’ye söylemiş.
Hapishaneden çıkınca Tandi belirtilen yerde altınları bulmuş. Ancak parayı bölüşmek yerine bu parayla önce hamamı, 1920-1927 yılları arasında ise hamamın çevresindeki şimdiki evleri inşa ettirmiş...sokağa bakan kapı kısmına bir kapı açılmak suretiyle, ailelerin özel olarak yıkanmalarına olanak yaratacak şekilde bir oda elde edilmiştir. Bu nedenle ilk aile hamamı olarak da bilinmektedir...”(s:330)
Ve Hamam sahibi Tanti’nin katledilmesi bilgisini de, Sevgül Uludağ’ın “Anlatılmamış Öyküler” yazı dizisinin 26 Haziran 2012 tarihli Yenidüzen gazetesinde arkeolog Tuncer Bağışkan’la yaptığı söyleşiden alıntı yapalım:
“...Zaman sürecinde Tanti’nin yaptığı evler bir mahalle görünümü kazandı. Sokağı da Kostas Kiriaku adını almış...1958 yılında Tanti yine ev kiralarını toplamak için mahalleye gelince, ayrılıkçı TMT mensupları tarafından yakalanmış. O durumda önce kurşuna dizilmiş, sonra da üzerine benzin dökülüp çatır çatır yakılmış. Feryadının yeri göğü inlettiği evini kiralayan bir Türk kiracısı tarafından anımsanmaktadır...”
Son söz olarak böylesi kültürel varlıkların korunması kimin, hangi dairenin görevi ise hem ağızlarını hem de ayaklarını açıp Tanti’nin Hamamı’nı korumak ve restore etmek için harekete geçmelerinin beklendiği bir gerçek. Bakalım önce kim kılını kıpırdatacak...
(foto:Tuncer Bağışkan)