Demokrasilerde yönetenler “kendilerini seçenlere” hesap verirler.
Ada yarısına dair en ciddi yarılma burada yaşanıyor.
Ankara’ya hesap veriyorlar.
Kıbrıslı Türkler yerine…
Çünkü oradan seçildiler!
***
Ankara'nın adanın kuzeyinde göreve getirdiği “Cumhurbaşkanı” ve “Hükümet” hoyrat bir siyaset izliyor. İletişim stratejileri “çatışma” üzerine kuruluyor.
Hep bir nefret dili var.
Yüzünü her daim Avrupa'ya dönen bu toplumu utandırıyorlar.
Soğuk savaş dönemi gibi!
İnsanları hedef gösteriyorlar…
“Kan” üzerinden siyaset yapıyorlar.
Yaşadığımız çağa yakışmayan bir gericilik, yobazlık, ilkellik sergiliyorlar.
“Gaflet ve dalalet” edebiyatı köpürüyor yeniden!
***
Kendi parti üyesinden dahi onay alamayan birisi ülkeye Başbakan olmayı hazmediyor.
Çok daha üzücü olan bunu “oybirliği” ile onaylayan Parti Meclisi üyeleri…
Kendi iradelerini paspas yaptırıyorlar.
Hiçleşiyorlar.
"Söz ya da seçim hakkınız yoktur, sizin tek yeteneğiniz talimatlara uymaktır" pratiğini benimsiyorlar.
Tek tek merak ediyorum ruh hallerini…
Kim bilir, belki utanmadan, bu düzene isyan bile ediyorlar!
***
“Hassasiyet” diyorlar örneğin, talimat demek yerine…
Ya da “rica…”
Böyle böyle “rica, minnet” yaşıyoruz sonuçta!
Yurdunuzu seviyorsanız, hele de bütününü, hain oluyorsunuz.
Bir başka ülkeye tapınıyorsanız, vatanperver (!)
Toparlanıyoruz’dan HP’ye
Halkın Partisi, önceden "Toparlanıyoruz Hareketi"ydi.
Temiz Toplum Derneği.
İyi de ses getiriyordu.
Siyaseti sosyal medyada yapıyor, Meclis dışında söylem geliştiriyordu.
***
"Siyasi parti olmayacaktı…"
Oldu.
Niye?
Meclis'e girmek için!
Siyasi mücadeleyi Meclis çatısı altında sürdürmek için partileşti.
Halk da buna karşılık verdi, onayladı, kabul etti.
***
Sonrası malum!
Savruldu...
Kudret hocayla sürüklendi.
"Dörtlü Hükümet"i devirdi, "UBP"yle ortaklaştı, hem kendini yaktı, hem hepimizi!
Şapkadan "Tatar" çıktı (!)
***
HP'nin "Meclis'ten çekilme kararını" pek anlamamıştım.
Meclis'e girmek için parti kurmuşlardı çünkü...
Üstelik…
Meclis'ten çekilirken de öyle "düzen"e falan isyan yoktu.
Yeniden Meclis'e girmek için siyaset yapacaklarını söylediler.
Sokakta eylem oldu örneğin, HP katılmadı.
Öyle bir parti değil zaten…
Hani sokakta çoğalan kitlesel bir örgütlenmesi yok.
***
Hepi topu üç vekile sahip bir partinin başkanı, bu kararı alırken dahi "uzlaşı" sağlayamıyorsa eğer...
Kolay değil yönetmek...
Bana sorarsanız, Jale Refik'le Ayşegül Baybars daha tutarlı bir adım attı.
En azından kendi seçmenine saygı duydu.
Öyle çok da kibir yapmadan ve birbirlerini yemeden yine ortaklaşmayı başarırlar umarım…
Hem sokakta, hem Meclis’te…
Hellim!
Biz "standart" sevmiyoruz.
Dünyanın bir başka yerine gittiğimiz zaman buna uyum sağlıyoruz da buralarda olmuyor.
Çünkü biliyoruz ki "başıboş" yaşıyoruz.
"Kukla" düzeni içerisinde kimse ne otorite tanıyor, ne de kural!
***
Avrupa Birliği hellimi Kıbrıs'a tescilledi.
Kimi standartlar ortaya koydu.
Kaliteli bir ürün için bu!
Hem "geleneksel" değerlerini koruyacak, hem de iyi bir "lezzet" ortaya çıkacak.
Güneyde büyük bir tartışma var.
"Avrupa'ya satılan ürün belirli bir standartta olacaksa, iç piyasadaki neden aynı olmasın."
Hukuk Dairesi de bir rapor yazdı ve dedi ki, "İç piyasada da eğer standartlar yoksa “Hellim/Halloumi” ismi kullanılamaz.”
Üstelik orada her ürünün üzerinde "süt oranları" da belirtiliyor.
Tüketici ne yediğini biliyor!
Kimi hellim daha ucuza satılıyor, eğer küçükbaş hayvan sütü oranı azsa...
Kimi daha pahalı...
***
Adanın kuzeyinde ne oluyor?
Bilmiyoruz!
Ankara'dan bir talimat gelirse, Tarım Bakanı uygulayacak eminim.
Hayvancı da "süt parası"nı isteyecek, olmazsa tehdit edecek: Araçlara biner geliriz!
Bu "düzen" de böyle sürecek (!)
Adına "devlet" dedikleri bataklığı kurutmadığımız sürece…