Ödül Aşık ÜLKER
Başbakan Yardımcısı, Dışişleri Bakanı Kudret Özersay, Kıbrıs konusunda taraflar arasında gayri resmi diyalog sürecinin devam ettiğinin altını çizerek, bu tür temasların bilinen pozisyonlardan farklı şeyler konuşulabilmesine yardımcı olabileceğini söyledi.
Kudret Özersay, “Gayri resmi diyalog süreci bence başladı ve şu anda devam ediyor. New York’ta sadece garantörlerin değil bizim de dahil olduğumuz gayri resmi diyalog süreci devam edecek gibi görünüyor... BM de dahil, uluslararası aktörlerin bu sürecin sağlıklı şekilde yaşanmasına fırsat vermeleri gerektiğine inanıyorum” diye konuştu.
“Kıbrıs Türk tarafının Yunanistan ile doğrudan bir teması henüz olamadı diye devre dışı kalıyoruz endişesine kapılmamak ve yaratıcı davranıp hızlı hareket etmek gerekir” diyen Özersay, üzgün ve kaygılı şekilde izlemek değil, doğru zamanda, doğru hamleyi yapmak gerektiğini vurguladı.
Kudret Özersay, “Kimin kiminle teması olduğu, kimin belli bir meselenin özüyle ilgili ne kadar ağırlıklı bir aktör olduğuyla da ilgilidir. Yunanistan acaba bu süreçlerin içinde ne kadar ağırlığı ve belirleyiciliği olan bir taraftır?” dedi.
Özersay, “Hızlı hareket etmek, yaratıcı fikir geliştirmek ve ilgili bütün aktörlerle ileriye doğru yürümeye çalışmak gerekir. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu şekilde davrandığımız sürece devre dışı kalmayız, böyle bir haksızlığın Kıbrıs Türk halkına yapılmasına zaten müsaade etmeyiz.”
“BM Genel Sekreteri Guterres ile yaptığımız görüşmede, kafasındaki soru işaretlerini cevaplandırmış, net bir şekilde ne yapacağını bilen, kararlı ve hemen inisiyatif almaya hazır bir fotoğraf görmedim”
New York temasları...
- Soru: New York’a ne bekleyerek gittiniz ve BM Genel Sekreteri Guterres ile yapılan görüşmeden çıkan sonucu nasıl değerlendiriyorsunuz? Siz de temaslar yaptınız, bunların önemi neydi?
- Özersay: New York’a birkaç şey hedefleyerek gittik. Bunlardan bir tanesi ve en önemlisi Kıbrıs Türk halkının görünürlüğünü sağlamaktı aslında. Gerek bizimle ilgili konularda, gerekse uluslararası toplumun gündeminde olan, tartışmakta olduğu başka konularda bizim de bir görüşümüz, duruşumuz olduğunu ortaya koymak ve varlık göstermekti. Biz, Dışişleri Bakanlığı olarak sadece Kıbrıs sorunu ve “başarısızlığa uğrayan müzakereler ne olacak” konusunu konuşmaya gitmedik. Uluslararası terörizme karşı mücadele, mülteciler krizi ve mültecilere yardım, insan kaçakçılığı ve kara para hareketlerine karşı mücadele gibi uluslararası toplumun gündemindeki konulara dair duruşumuzu da dile getirdiğimiz uluslararası örgüt toplantılarında konuşmalar yaptık. Uluslararası örgüt toplantılarının yanı sıra bazı dışişleri bakanlarıyla da bu ve benzeri konuları konuşma fırsatı buldum. Örneğin, İran’dan ülkemize çok sayıda öğrenci geliyor, oradaki İranlı yetkililerle bu konuları ele aldık. Toplama bakınca, daha önce pek de olmayan, çok daha fazla görünürlük sağlayabildik. Geçmişten farklı olarak gerçekten ele alacak ve konuşacak konularımız, ortaya koyacak farklı yaklaşımlarımız olduğu için Genel Sekreter’in her iki yardımcısıyla da görüşmelerde bulunma imkanı bulduk. Bu görüşmeleri sırf görüşmüş olmak için, sırf fotoğraf vermek için yapmadık, iki görüşmenin de özü vardır. Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Di Carlo ile hem siyasi süreci, hem de BM Barış Gücü’yle bağlantılı iki taraf arasındaki bir takım barışçı ortamı daha sağlıklı hale dönüştürmek için ne gibi ilişkiler kurulabilir, ne gibi adımlar atılabilir gibi konuları konuştuk. BM Barış Gücü operasyonlarından sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Lacroix ile BM Barış Gücü’nün yerine getirdiği görev, bundan sonrası, şu anda bizim gördüğümüz sıkıntılar, taleplerimiz, onların düşüncelerini en üst düzeyde ele alma şansı bulduk. Bu ve bunun gibi görüşmeler Kıbrıs Türk tarafına görüşlerini birinci ağızdan muhataplarına aktarma, taleplerini en üst düzeyde dile getirme ve görünürlük sağladı. Bunların yanında TC yetkilileriyle bir süre önce Ankara’da yaptığımız görüşmelerin devamını yapma şansım oldu. Bazı gereksiz spekülasyonlar yapıldığı için şuna açıklık getirmek isterim, Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan ile görüşme ihtimalim olduğunu biliyordum, o yüzden Başbakan Sayın Erhürman’la New York ziyaretim öncesinde bir istişare yaptım ve görüşmemiz durumunda neleri gündeme getirmem gerektiği konusunda bir fikir birlikteliğine varıp gittim. Bu mekanizmaları sağlıklı çalıştırabildiğimizi düşünüyorum. Döndüğümde de bütün resmi ve gayri resmi görüşmelerle ilgili ilk Bakanlar Kurulu toplantısında bilgi verdim. New York ziyaretinde murad ettiğimiz şey, Kıbrıs meselesiyle ilintili bütün konularda görüşlerimizi ilk ağızdan detaylı bir biçimde anlatabilmek, sesimizi duyurmaktı, görünürlük sağlamaktı. Bu anlamda başarılı bir ziyaret olduğu kanaatindeyim. Orada vermiş olduğumuz mülakatlarla da bunu desteklediğimizi düşünüyorum.
“New York’ta sadece Garantörlerin değil bizim de dahil olduğumuz gayri resmi diyalog süreci devam edecek gibi görünüyor”
Guterres’in mesajı...
BM Genel Sekreteri Guterres ile yaptığımız görüşmede, kafasındaki soru işaretlerini cevaplandırmış, net bir şekilde ne yapacağını bilen, kararlı ve hemen inisiyatif almaya hazır bir fotoğraf görmedim. Bunu da samimiyetle basın ile paylaştım. Bu benim için sürpriz olmadı, zaten daha önce de söylediğim gibi şapkadan tavşan çıkmasını beklemiyorum, beklemiyordum. Bire bir görüşünce hem söyledikleri, hem vücut dili, hem atmosfer, hem de yanındakilerin söylediklerini birlikte değerlendirme şansı bulursunuz. Genel Sekreter bir karar verme sürecinin son aşamalarındadır ama esas vurguladığı şey, “Esas iş bu uyuşmazlığın taraflarına düşer”dir. Kendisi iki tarafın aynı şeyi istediğini, ortak bir vizyona sahip olduğunu ve gerçekten sonuç alıcı bir sürece angaje olmaya hazır ve siyasi iradeye sahip olduğunu görmedikçe harekete geçecekmiş gibi bir tutum içerisinde değildi. En azından yaptığımız görüşmeden benim alabildiğim mesaj budur.
“BM Genel Sekreteri uzun yıllardan sonra ilk defa doğru bir şey yaptı”
- Soru: Rum basınına göre BM kaynakları ne şu anda, ne de önümüzdeki bahar aylarında müzakerelerin yeniden başlaması için herhangi bir perspektif görmüyor...
- Özersay: Ben BM Genel Sekreteri’nin uzun yıllardan sonra ilk defa doğru bir şey yaptığını düşünürüm, yakında ne karar vereceğini bilmiyorum ama şu ana kadar yaptığının iyi bir şey olduğunu düşünürüm. Çünkü BM Genel Sekreteri’ne BM Güvenlik Konseyi tarafından verilen iyi niyet misyonu tarafların iradelerinin ötesine geçip, onlara bir şeyleri empoze eden ya da istemedikleri bir şeye onları angaje eden bir misyon olarak tanımlanmamıştır. Geçmişte bunun ötesine geçilen durumlar oldu ama sonuç genelde hüsranla bitti. Genel Sekreter doğru yaptı çünkü bir es verdi, durdu “konferansta başarısızlık oldu, bundan sonra ne yapacağımızı düşünelim” dedi. Sonrasında “birini gönderiyorum ama bu bir özel temsilci, mekik diplomasisi yapacak özel danışman değil dedi. Size birkaç temel soru soracak” dedi. Lute tarafından taraflara sorulan ve bence Kıbrıs Rum tarafının cevaplandırmakta en fazla zorlandığı soru şuydu “başarısızlığa uğrayan konferanstan bugüne ne değişti? O günü başarısız kılan neydi ve şimdi yoktur ki bugün başarılı olacak?” ve buna tatminkar bir cevap alabildiğini düşünmüyorum. Durup düşünmek, derinlemesine sorgulamak bağlamında BM doğru yapıyor. Rapor ne olur bilemem ama BM bence iki tarafın ortak vizyonu var mı, aynı şeyi mi hedefliyorlar, buna ulaşabilmek için gerekli siyasi iradeleri var mı diye bakacak.
Sayın Akıncı da dahil Kıbrıs Türk tarafı olarak hepimiz Kıbrıs Rum tarafının bizimle yönetim ve zenginliği paylaşma konusundaki sıkıntısını aşıp aşamadığın sorguluyoruz ve bundan daha doğal bir şey olamaz. Bu sıkıntı aşılabildi mi? Ben bunu sorgularım. BM bunu sorgularsa ve bu düşünme dönemini makul değerlendirirse, bence de önümüzdeki dönemde BM yeni bir sürece angaje olmayabilir.
“Bütün ilgili taraflar samimiyetle her şeyi sorgulamalıdır”
- Soru: Bu süreçte taraflar ne yapmalı?
- Özersay: Bence bütün ilgili taraflar gayri resmi de olsa istişare etmeli ve samimiyetle her şeyi sorgulamalıdır. Yerleşmiş kalıpların dışında düşünebilmek için kendimizi birilerine ispat etme çabasının dışına çıkmamız lazım. BM’nin bu çözümsüzlük dönemlerinde, süreçlerin kilitlendiği, ilerlemediği dönemlerde BM mevcudiyetinde yapılan görüşmelerde uyuşmazlığın taraflarının kendilerini BM ve diğer üçüncü taraflara ispatlama çabası vardır. Tribüne oynama, puan toplamaya çalışma sonuca gitmeyen dönemlerde çok daha yaygındır. Oysa böyle zamanlarda gayri resmi toplantılar, tarafların yerleşmiş, bilinen pozisyonlarından farklı bir şey konuşabilmelerini sağlamaya yardımcı olabilir. Bu dönemde buna ihtiyaç vardır, o süreç bence başladı. Gayri resmi diyalog süreci bence başladı ve şu anda devam ediyor. New York’ta sadece garantörlerin değil bizim de dahil olduğumuz gayri resmi diyalog süreci devam edecek gibi görünüyor. New York’ta bu bağlamda bir takım görüşmeler yaptığım malumunuzdur ve zaten kamuoyu ile de paylaşmıştım. BM de dahil, uluslararası aktörlerin bu sürecin sağlıklı şekilde yaşanmasına fırsat vermeleri gerektiğine inanıyorum.
“Kıbrıs Türk tarafının Yunanistan ile doğrudan bir teması henüz olamadı diye devre dışı kalıyoruz endişesine kapılmamak ve yaratıcı davranıp hızlı hareket etmek gerekir”
KIBRIS TÜRK TARAFI DEVRE DIŞI MI?
“Kıbrıs Türk tarafının devre dışı kaldığı hissine kapılmadım”
- Soru: Taraflar birbirleriyle gayri resmi temaslar yapıyor ancak sadece Kıbrıs Türk tarafı ile Yunanistan arasında temas yok. Kıbrıslı Türkler bu süreçte dışlanıyor mu?
- Özersay: Ben Kıbrıs Türk tarafının bu sürecin dışında olduğunu düşünmem. Yaptığım tüm gayri resmi temasları kamuoyu ile paylaştım. Kimi zaman öncesinde, kimi zaman sonrasında Sayın Cumhurbaşkanı’na yaptığımız bu türden görüşmelerle ilgili bilgi verdik. Kıbrıs Rum siyasi aktörleriyle yaptığımız temaslar devam edecek. Samimi bir sorgulamaya ihtiyacımız var, bu tür bir yöntem bu aşamada buna imkan verir.
Bu süreçte dışlandığımızı düşünmüyorum ve böyle bir şeyi de doğru bulmam zaten. Yerine getirdiğim görev çerçevesinde sürecin bir parçası, bir aktörü konumunda çalışma yürüttüğümü düşünüyorum, bunu dıştan bakan da görebilir. Kimin kiminle teması olduğu, kimin belli bir meselenin özüyle ilgili ne kadar ağırlıklı bir aktör olduğuyla da ilgilidir. Yunanistan acaba bu süreçlerin içinde ne kadar ağırlığı ve belirleyiciliği olan bir taraftır? Mesela eğer çözüm parametreleriyle, metodolojiyle ilgili derinlemesine bir sorgulamaya gireceksek, esasen bu süreci yürüten ve Yunanistan’dan destek alarak yürüten Kıbrıs Rum tarafıdır. Onlar açısındansa bu hem Kıbrıs Türk liderliği, hem de Türkiye’dir. Bizim esas muhatap aldığımız Yunanistan değil, Kıbrıs Rum tarafıdır. Kağıt üzerinde bu dikkat edilmesi gereken bir meseledir ama realitede temasta olduğumuz aktörler yanlış aktörler değil. Şu ana kadar Kıbrıs Türk tarafı olarak devre dışı kaldığımız hissine kapılmadım. Türkiye’nin yaptığı görüşmelerle ilgili tam anlamıyla bilgilendirildiğimiz gibi, biz de görüşmelerimiz konusunda Türkiye’yi bilgilendirdik. Ama daha da önemlisi, Türkiye’nin görüşlerinin şekillendirilmesinde aramızdaki görüş alış verişlerinin de önemli bir etkisi ve rolü olduğuna inanıyorum. Adanın geleceğiyle ilgili Yunanistan’a göre çok daha önemli bir ana aktör olan Kıbrıs Rum liderliği ile doğrudan temas halindeyiz.
“İhtiyacımız olan şey üzgün ve kaygılı şekilde izlemek değil, doğru zamanda, doğru hamleyi yapmaktır. Bu şekilde davrandığımız sürece devre dışı kalmayız”
“İhtiyacımız olan şey üzgün ve kaygılı şekilde izlemek değil”
Müzakereci olduğum dönemde Rum müzakereci Ankara’da Türkiye yetkilileriyle görüşürken onunla eş zamanlı olarak ve aynı modalitede olacak şekilde Yunanistan Dışişleri Bakanlığı müsteşarı ile temaslar yaptım. Bunlar ilke olarak eşitlik temelinde yapılmıştı. Bu görüşmeler Yunanistan tarafından doğru anlaşılmamız açısından önemliydi ancak Kıbrıs’taki müzakere süreci bağlamında Yunanistan’la yaptığımız görüşmemin ne kadar etkili olduğu konusunda soru işaretlerim vardır. Bu nedenle bugün Kıbrıs Türk tarafının Yunanistan ile doğrudan bir teması henüz olamadı diye devre dışı kalıyoruz endişesine kapılmamak ve yaratıcı davranıp hızlı hareket etmek gerekir. İhtiyacımız olan şey üzgün ve kaygılı şekilde izlemek değil, doğru zamanda, doğru hamleyi yapmaktır. Hızlı hareket etmek, yaratıcı fikir geliştirmek ve ilgili bütün aktörlerle ileriye doğru yürümeye çalışmak gerekir. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu şekilde davrandığımız sürece devre dışı kalmayız, böyle bir haksızlığın Kıbrıs Türk halkına yapılmasına zaten müsaade etmeyiz. Bu yetki aldığımız halkımıza karşı sorumluluğumuzun gereğidir.
Bunlara ek olarak iki toplum arasındaki fiziki teması artırmamız gerekir. Ekonomik olarak yaşadığımız sıkıntılar da avantaja çevrilebilir. Hem ekonomik avantaja, hem de daha fazla fiziki temas sağlayacak bir avantaja çevrilebilir. Bu zaten oluyor şu anda. Bu açıdan kapıların açılmasını önemserim.
- Soru: İki lider arasında gayri resmi temaslar beklemeli miyiz?
- Özersay: New York’ta bir telefon görüşmesi oldu. Bundan sonrasına ilişkin hiç birşey olmayacak olsa bile samimi sorgulama açısından bu diyaloğun olması gerektiğini düşünüyorum. Kapıların açılması için bahse konu temas zaten olacak.
TÜRKİYE’NİN TAVRI…
“KKTC Cumhurbaşkanı ile görüşmeyelim” gibi bir tavır görmedim”
- Soru: New York’ta Türkiye yetkililerinin sizinle görüşüp Cumhurbaşkanı’yla görüşmemiş olması da konuşuldu...
- Özersay: Kısa bir süre önce Sayın Erdoğan göreve geldikten sonra KKTC’ye geldiğinde Sayın Cumhurbaşkanı ile görüşmedi mi? Sayın Çavuşoğlu Kıbrıs sorununun birkaç kritik eşiğinde Kıbrıs’a gelmedi mi? Cumhurbaşkanlığı’nın başkanlığında toplantı yapılmadı mı? Bu türden şeylere takılmak Kıbrıs Türk tarafının bütünlüğünü ve dolayısıyla da gücünü erozyona uğratır. O nedenle spekülatif olan bu türden değerlendirmelere itibar etmemeyi ve ileriye bakmayı tercih ederim. Belki bir ihtiyaç hissedilmediği için bu görüşmeler New York’ta olmamış olabilir. Ama şunu kesin olarak söyleyebilirim, “KKTC Cumhurbaşkanı ile görüşmeyelim” gibi bir mesaj ya da tavır görmedim. Kaldı ki Sayın Cumhurbaşkanı’na yaptığım görüşmelerle ilgili bilgi verdim. Bu görüşmelerin olmamış olmasından illa ki siyasi mesaj çıkarmaya çalışmamak lazım. Siyasi bir mesaj varsa, bu zaten her durumda ileriki dönemlerde ya da bir sonraki eşikte görülür. Ama ben böyle bir şeyi görmediğim gibi bunun üzerinden yapılacak tartışmaların da bizim elimizi zayıflatacağına inanırım.