UBP Genel Sekreteri Ertuğrul Hasipoğlu şöyle dedi:
“Tarih hata yapanları affetmeyecektir.”
Çok haklı!..
Tarih eninde sonunda kim haklı, kim haksız ortaya koyuverir mutlaka…
Öyle olmasaydı eğer, kellesi uçurulan Galileo hala ‘sahtekar’ diye bilinecekti.
Oysa “dünyanın döndüğünü” yazdı tarih, bir tarihten itibaren!..
Nazım Hikmet ömrünün neredeyse yarısını hapiste geçirdi.
Tarih hata yapanları affetseydi eğer, şimdiye Nazım değil, onu hapse sokanlar ‘ilah’ olurdu.
Gonnara yeseydi eğer tarih, Deniz Gezmiş yerine onu ve Yusuf ile Hüseyin’i idam edenler sevgi ve saygıyla anılırlardı.
**
Ya Hitler?
Mussollini?
Somoza?
Pinochet?
Evren?
Yaşadıkları tarihte ‘alleme-i cihan’dılar.
Tarih yanılsaydı eğer, ‘insan kasabı’ diye anılmazdı isimleri…
**
Cuma gecesi facebook üstünden ‘DJ’lik(!) yaparken çok enteresan bir gerçeği fark ettim.
‘Devrimci’ dendiğinde dünyada ilk akla gelen Che Guevera adına her dilde, her tarzda şiir yazılmış, şarkı bestelenmiş ya da başka dillerden çeviriler yapılmış.
“Acaba Hitler için ne yapılmış” diye merak ettim.
Baktım: Hitler için de şarkılar var!..
Nasıl mı?
Aşağılayıcı!..
Lanetleyen!..
‘İki resim arasındaki en büyük fark’ bu galiba…
Faşistler, insan kasapları, emperyalistler eninde sonunda tarih tarafından hak ettikleri yere oturtuluyor.
Sanat tarafından da!..
**
Dolayısıyla Ertuğrul Hasipoğlu doğru bir söz etti “Tarih hata yapanları affetmeyecektir” derken…
Bu lafı Kıbrıs sorunuyla ilgili söyledi Ertuğrul Bey…
Özetle dedi ki, “Cumhurbaşkanı Eroğlu müzakere masasında doğru işler yapıyor. Çözüm istiyor. İstemeyen Rum tarafıdır. Buna rağmen Talat, CTP ve TDP müzevirlik yapıyor, Eroğlu’nu suçlu göstermeye çalışıyor.”
Ve bunun ardından da o veciz cümleyi kuruyor: “Tarih hata yapanları affetmeyecektir.”
**
Ertuğrul Hasipoğlu yıllardır sağ siyasetlerin savunucusu olagelen bir politikacıdır.
Şimdi UBP’nin Genel Sekreteridir.
Daha önce DP’nin Genel Sekreteri’ydi.
Biraz daha önce, Annan Planı döneminde Eroğlu ile kapıştığı için UBP’den kaçıp kurduğu bir partinin başkanı olarak ‘barış mitingleri’ne de gelmişti.
Ancak Hasipoğlu geleneksel olarak ‘çözümsüzlük çözümdür’ siyasetini savundu ya da savunanlara tam destek verdi.
Şimdi sarayda olan, eski rakibi Eroğlu’na çözüm masasındaki tavırları nedeniyle destek vermeye çalışması, şu anki apoletiyle ve geleneksel çizgisiyle uyumludur Hasipoğlu’nun…
Ancak “Çözümü isteyen Eroğlu’dur” derken, nasıl bir ‘çözüm’den söz ettiğini de izah etmelidir.
“Bir çakıl taşı vermeden”, “kimse yer değiştirmeden”, “iki ayrı egemenliğe sahip”, “iki ayrı komşu devlet” şeklinde bir çözüm mü?
Eğer bunu söylese Hasipoğlu, tarihçilere kolaylık sağlamış olacak!..