Dünyada ve yakın coğrafyalarda olup biteni izlerken içindeki itiraz sesini durduramıyor insan. Yok artık denecek, dudak uçuklatan bazı gelişmeler karşısında özellikle. Bunların politik analizleri değil derdim. Anlamaya çalışıyorum, güvendiğim analizcileri okuyorum ama benim meselem bir insan tipiyle, bir politik tavır alışla… Merkezden fazla uzaklaşmaktan imtina eden bazı politik duruş sahipleri var. Ölesiye korkuyorlar bundan. Marjinalleşip yalnızlaşmaktan korkuyorlar. Oysa dünün marjinal sayılan söylemleri bugün merkeze geçmiş olabiliyor. Kendilerine konformist dense itiraz eder böyleleri, muhalif olduklarını düşünüyorlar çünkü… Ama öylesine temkinliler ki statükonun dümen suyuna gidiyorlar fark etmeden. Hep “ama”ları var bunların, hep makbul olma çabasındalar. Uzlaşma arayışlarıyla da değil derdim. Bariz haksızlıklar, adaletsizlikler karşısında kimi hesaplar yüzünden, ya da yalnızlaşmak korkusuyla sessiz kalanlarla…
Böyle öğrenmişler hayat boyunca. İyi aile çocuğu olmaya alışmışlar. Çoğunluğun onayını almanın değilse bile reddini almamanın güvenli alanının keyfini çıkarmışlar. Bunlar muhalif görünüyorlar ama diğer cenaha da kredi veriyorlar makul görünmek için. Çoğunluğun itiraz etmeyeceği hayatlar yaşıyorlar. Makul ve muteber olmak önemli bir dertleri. Cesaretle söyleyemiyorlar olup biteni, kıvırıyorlar, eğip büküyorlar lafı. Muğlaklık bir koruma kalkanı onlar için. Öyle de olur böyle de modundalar. Aşırılık en tiksindikleri şey. Hep orta karar kalmaya gayret ediyorlar.
Pek tercihleri olmasa da ikiyüzlülüğe doğru sürükleniyorlar kimi zaman. Bunu örtmenin sofistike cümlelerine sahipler neyse ki. Bir biçimde rasyonalize edip zekâ ile kapatabiliyorlar günahlarını. Hiç çileden çıkmıyorlar, hiç rezil olmuyorlar, kırılan kolları varsa da haberimiz yok, yen içinde saklıyorlar çünkü.
Öylesine makul insanlar ki sağlam bir güvenlik alanı oluşturmuşlar kendilerine. Dili güzel kullanabiliyorlar engin kültürleriyle. Gerçi kimileri alıntılarla konuşuyor daha çok. Alıntıların güvenli alanında seyir ediyorlar. Başkaları söylemiş bunları, kendi fikirleri olsa tehlikeli, haşa…
Hayranlıkla dinleyebiliriz kimilerini, çok okuyorlar çünkü. Engin bilgi denizlerinde kulaç atıyorlar. Bizlere de sunuyorlar bunun bir bölümünü. Hayatlarında bir cesaret hikayesi bulmak zor ama. Merkezde değiller elbet, ama çok da uzaklaşmamaya gayret ediyorlar. Susmayı erdem sayıyorlar çoğu zaman. Ortada bir bela varsa silikleşmeye çalışıyorlar.
Bilmedikleri, müphem alanlara girmek en korktukları şey. Hep temkinliler. Ürkerek yürüyorlar politik yolları. Makul adam kimliğini korumak önemli onlar için.
Derdin ne dursunlar oldukları yerde denebilir ama dünyayı cesur insanlar değiştirebiliyor yalnızca. Dışlanmayı, eleştirilmeyi göze alanlar, yalnız kalsa bile doğruyu söylemekten çekinmeyenler sarsabiliyor sistemleri.
Bundan kaçmak için itirazı, sistem dışında durmayı kimlik haline getirenler var bir yandan da. Cesaret ve itiraz bir eda değil oysa. Adalet duygusu içinde, dürüstlükle yapılan bir şey. Bunu dikkat çekmek için, gündem olmak için yapanlar var bir yanda da.
Dengeyi korumaya çalışanlar statükoyu koruyorlar aslında. Denge denen o çünkü. Değişim isteniyorsa dengenin sarsılması ve yeni baştan kurulması gerekiyor oysa. Bir stratejik oyun içinde kazanıp kaybederken oyunun kendisi gerçek amacın ötesine geçiyor.
Kalbinin sesini dinleyen, kimseye boyun eğmeyip adalet duygusuyla davranan entelektüel ve politik zihinlere ihtiyaç var bence. Gerektiğinde sözünü sakınmamaya, her koşulda doğrunun ve hakikatin peşine düşmeye ihtiyaç var. Bunu bir eda için, dikkat çekmek için değil gerçekten hissederek, zihinsel bir yolculuğun vardığı yerden hareketle ifade edenler kast ettiğim.
Böylesi entelektüel ve politik kişilikler daha fazla zuhur etmediği sürece bu devran dönmeye devam edecek. Böyle öncülerin çıkması kolay değil kuşkusuz. Ama kim bilir? Belki tarihin tombalasından bazı sürprizler çıkar bizim şansımıza da. Bu gidişat hayra alamet değil çünkü.