Yine zifiri karanlık günler yaşıyoruz ve derin hesapların ortasında birileri algı yönetiyor, birileri vurgun...
Başbakan olarak atanan, Ulusal Birlik Partisi’ne zorla başkan yaptırılan, irade gaspının öncülerinden Ünal Üstel diyor ki, “Birileri bizi Rum kesiminden alınacak elektriğe mahkum etmek istiyor.”
Pes!
Tarih bilmezsen kendini bil…
***
Sene 1975!
Elektriği Kıbrıs Cumhuriyeti’nden alıyorlar.
“Ulusal” ağızla söyleyecek olursak Rum’dan…
Elektrik “Rum"dan geliyor, para “Türk”ten!
Güneye ödemiyorlar
Yatırım yapmıyorlar.
Hükümette tek başına Ulusal Birlik Partisi var.
1976, 1977, 1978, 1979, 1980, 1981, 1982.
Devam…
Hatta 1983.
“Cumhuriyet” ilanı!
Hükümette Ulusal Birlik Partisi var.
Elektriği “Rum”dan alıyorlar.
Parayı topluyorlar!
Güneye ödemiyorlar!
Yatırım yok!
1985, 1986, 1987, 1988, 1989, 1990, 1991, 1992.
Elektrik “Rum” dan geliyor, para “Türk”ten!
O para partizanlığa dönüşüyor; erken emekliliğe, krediye, yandaşa…
Ada yarısında elektrik üretimi ve ülkenin kendi ihtiyacını kendi üretim kaynaklarından karşılaması ile kez ne zaman oluyor?
1994’te!
Hükümette Ünal bey’in “abileri” yok.
Cumhuriyetçi Türk Partisi ve Demokrat Parti var.
Dahası var.
Bir sonraki santral yatırımı 2004’te oluyor.
Yine Cumhuriyetçi Türk Partisi var hükümette…
Üstelik o santrallerin kaynağını da bu toplum ödüyor, kuruş kuruş…
Yıllarca toplumun ödediği parayı iç eden, partizanca üleşen, elektriği ‘Rum’dan alan ama hiçbir yatırım yapmayan UBP yönetimi!
Şimdi nefret diliyle siyaset yapıyorlar.
“Birileri bizi Rum kesiminden alınacak elektriğe mahkum etmek istiyor” diyor, irade gaspının öncüsü…
Tarih bu!
Yaşananlar böyle…
O nedenle pes!
AKSA’nın santrallerine
el koyunuz, teşekkür ediniz!
Üstel’e göre Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu’nun “yatırım kapasitesi” son derece düşük.
“Paramız yok” diyor.
İyi de “özel bir şirket” olan AKSA bu parayı nasıl bulacak?
Herhalde “bağış” yapmayacak ülkeye…
Öyle kara kaşımız gözümüz için olmaz…
Biz ödeyeceğiz, toplum olarak.
Cebimizden çıkacaksa bu para bu yatırımı biz niye yapmıyoruz o halde?
Aklınız mı yok AKSA kadar yoksa iradeniz mi?
***
AKSA’yla ilgili bir gerçek var.
Yıllar yıllar önce Türkiye’den gelen tüm baskılara ve dayatmalara karşı durmalıydı CTP ve “alım garantili anlaşmaya” asla imza atmamalıydı.
Bu işbirliğine nokta konmalıydı.
Hatta o dönem…
Santrallere de el koymalıydı yönetim…
“Olur mu öyle şey” demeyiniz!
Ateşkes koşulları…
Bu ülkede çok daha fazlasına el koymadık mı?
1.5 milyon dönüm mülkiyete, yüzlerce fabrikaya, otele, sanayiye, yatırıma, teknolojiye nasıl el koymuşsa, öyle…
***
Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu, siyasi etkiler en aza indirilerek yeniden yapılandırılmalıydı mutlaka!
Verimlilik esasıyla…
Uzmanlık kadroları tamamlanmalı, gereksiz kadrolar tasfiye edilmeli, profesyonel bir yönetim anlayışı ile özerk bir kurum yapısı inşa edilmeliydi.
Üstelik ara bölgede ortak elektrik santrali kurulması gibi ciddi bir proje var ortada, unutulmasın… “Ortak enerji panelleri”ni gündeme getirmişti Avrupa Birliği, duymazdan geldiler.
***
Ateşkes ülkesinde AKSA’nın santrallerine el konularak ve kendilerine teşekkür edilerek, Kıbrıs Türk Elektrik Kurumu (KIB-TEK) kararlılık ve cesaretle yeniden yapılandırılmalıdır.
Özel bir şirket herhalde bu ülkenin toplam insan kaynağından daha akıllı, cömert, girişimci ya da becerili olamaz.
Manyera’nın anısına: Teneke koladan teneke devlete !
Sene 1958…
Kıbrıslı Türklerde “taksim” örgütlenmesi var ve “Türk’ten Türk’e kampanyası.”
Şimdiki çocuklara ve hatta bizim kuşağa dahi şaka gibi geliyor ama “Rumca konuşana” dahi para cezası kesiyorlar.
Anlayınız, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yaşama şansı neden yoktu!
Ramiz Manyera ve üç arkadaşı, Mağusa’da, bir plajda gazoz istiyorlar.
Bir tek Lefke’de üretilen Fikret Kola var…
Ramiz Manyera işletme eğitimi almış bir genç ya o an kıvılcım çakıyor:
“Talep var, mal yok, geliniz gazoz üretelim!”
Kıbrıslı bir Ermeni’den aldıkları birkaç makineyle, o dört genç ilk üretimi yapıyorlar.
İsmi: “Taksim Gazozları”
“O kadar çok talep oldu ki işi büyüttük, Lefkoşa’ya taşındık, yeni fabrika kurduk” diyor Manyera…
Gazozdan kolaya geçiyorlar, kola özünü de Almanya’dan getirerek.
İsim de oradan geliyor, Bel-Kola.
Bubble Up, Tansa derken ürün de artıyor, talep de.
Bixi-Kola ile teneke kola üretimine geçiyorlar ki, o dönem Türkiye’de dahi yok.
Böylece hummalı bir üretim başlıyor ve Türkiye’ye ihracat…
Hani “Tembel şu Kıbrıslılar, üretmiyor” dedikleri…
Ve…
Türkiye’de meşrubat üreticileri bu işten işkilleniyor.
İthalata sınır geliyor, bir anlamda “ambargo” kararı alınıyor, Bixi-Cola’ya…
Onca stok elde kalıyor.
“Bu karar bize büyük bir darbe vurdu, elimizdeki stoku iç piyasada tükettik ve daha fazla sürdüremedik, çok büyük bir acıydı, üretimi durdurmak zorunda kaldık” diyor Ramiz Manyera…
Hem nezaketinden, hem de milliyetçi damarından, sanki isyanını kalbine gömüyor.
“Taksim”le başlayan, “Taksim”le kilitlenen üretimimizin öyküsü bu…
İlk teneke koladan…
Teneke devlete…
Nereden nereye?