Tarihi dönemeç

Asım Akansoy

 

İnsanlık tarihinde önemli dönemeçler vardır. Bu dönemeçlerde verilecek kararlar, alınacak tavırlar oldukça önemlidir. Tarihsel momentler, insan iradesinden bağımsız oluşmazlar. İnsanın daha iyiye, daha gelişmişe, daha refaha doğru verdiği mücadele, attığı adımların yarattığı birikimdir o momenti yaratan. Tarihsel süreç, kendi içerisinde dalgalanmalara sahiptir. Gelişmelerin her zaman ve her şekilde iyi olacağı düşünülemez. Bedel ödemeden, belli toplumsal hedeflere odaklanmadan, toplum olma bilincini geliştirmeden sonuç üretmek mümkün değildir. Her evrensel değerin ardında yatan işte bu tür bireysel, sınıfsal, toplumsal büyük mücadeleler, kavgalar vardır.

Evet, Kıbrıs’ta tarihi bir dönemeçten geçiyoruz.
2016’nın Kasım ayı, Kıbrıs adasının geleceği açısından oldukça önemlidir, tarihidir.
1960, 1964, 1974, 1983, 2004 tarihsel dönemleri olmasaydı…
77-79 Denktaş-Makarios, Denktaş-Kipriyanu üst düzey anlaşmaları olmasaydı,
23 Mayıs- 1 Temmuz 2008 Talat-Hristofiyas açıklamaları ve büyük yakınlaşmaları olmasaydı,
11 Şubat 2014, Eroğlu-Anastasiades ortak açıklaması olmasaydı,

Ve nice BM Güvenlik Konseyi kararı olmasaydı, bugün gelinen karar aşamasına ulaşılamazdı.
Bugün gelinen nokta, Kıbrıslı Türklerin demokrasi ve barış yürüyüşünün, emek ve özgürlük mücadelesi,  kavgasının sonucudur. Ve bu sonuç verilen mücadelenin özünü kapsamaktadır. Ve diyorum ki bu sonuç özellikle Kıbrıslı Türk sol siyasi gelenek ve mücadelesinin yarattığı bir sonuçtur.

Bu sonuç, çağdaş, karşılıklı kabul edilebilir, ortak bir adada, sahip olunan farklılıklara saygı üzerinde kurulu bir birliktelik rejimidir. Toplumları gözeten, koruyan ve geliştiren ama bireyi ezmeyen; özgürlüklerin varlığı ile güvenliği yok etmeyen; eşitliği ne nicelik ne de nitelik bakımından dar alana sıkıştırmayan; günlük kaygıları gözettiği kadar kısa, orta ve uzun vadedeki kazanımlar üzerine şekillenmiş bir düzenleme ile karşı karşıyayız.

Tarihsel gerçekler, yaşanmışlıklar ve acıları göz ardı edecek değilim. Çatışmaların varlığını yok sayacak değilim. Çözüm yapacak toplumların karakteristik özelliklerini de yok sayacak, kendi serüvenleri içerisinde yaşadıklarını ve yaşattıklarını, kimliklerini da göz ardı edecek değilim.

Acıları unutacak değiliz elbette. Unutmayacağız ancak karşılıklı olarak affedeceğiz. Affedeceğiz ki, yeni bir güne uyanabilelim, bu adada umudu yeniden yeşertebilelim.

Devam etmekte olan müzakereler nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, Kıbrıslı Türkler olarak toplumsal bütünlüğümüzü korumak, kimliğimizi ve varlığımızı her hal ve şartta geliştirmekle yükümlüyüz. Bunun için tüm siyasi farklılıklarımıza rağmen, olayları ve süreçleri, soğukkanlılık ve sorumlulukla değerlendirmekten kaçınmamalıyız. Ve atacağımız her adımı, uluslararası hukuk bağlamından çıkarmamaya, kontrolsüz güç gösterilerine ortak olmamaya, bu tür gösterilerin aracı veya nedeni olmamaya büyük özen göstermeliyiz. Bir yangın yeri olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika gerçeğini de dikkate alarak ısınmakta olan Doğu Akdeniz’de ne ateşi yakacak kibrit ne de ilk ateşte yanacak çıra olmalıyız.

Müzakere tarihine baktığımız zaman, Kıbrıslı Türklerin temel argümanının siyasi eşitlik üzerine kurulu olduğunu görürüz. Yani yeni devletin eşit ortağı olabilmek. Ve elbette bu eşit ortaklığın sürdürülebilir olması için, etkin güvenlik rejimini uygun bir şekilde oluşturmak. Bunu yaparken 1963’de yaşanan büyük tarihsel hataların yeniden yaşanmamasını sağlamak, iki bölgeliliğin ve iki kurucu yapın birbirine tahakküm etmeden, birbiri üzerinde egemenlik kurmadan çalışmasını düzenlemek esastır. Eşitlik kavramını sayısal boyuta indirgemeden ve sayısal farklılığı yeni devletin işleyişinde kurgulayarak, nitelik olarak toplumsal düzeyi gözetmek, katılımcı bir anlayışla bireyler ve siyasi anlayışlar kadar toplumsal hassasiyetleri dikkate alacak bir yaklaşım geliştirmek. Gelişen tarihsel süreç boyunca ortaya konan argümanlar bileşeni bize bunları anlatmaktadır.

Olaya bu çerçeveden baktığımızda, 2004’de yaşanan evete karşı hayır cevabının temelinde güç paylaşımının kabul edilmemesi yattığını biliyoruz. Bugün için, yönetim ve güç paylaşımında, eşit ve etkin katılımlı bir yönetim oluşumu, iki kurucu irade ve iki bölgelilik toplum için temel önceliktir. Çünkü bu iki konu, Kıbrıslı Türklerin hem eşit ortaklık hem de güvenlik arayışına cevap oluşturacak düzenlemelerdir.