Fayka Arseven KİŞİ
Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Erkut Şahali, 30 milyon 473 bin TL’lik kuraklık ödemesinin tamamının ve mümkün olduğu takdirde de tek seferde yapılabilmesi için bütün hazırlıkların tamamlandığını açıkladı.
Şahali, doğrudan gelir desteği konusunda da yeni uygulama yaptıklarını belirterek, “Destek dediğimiz şey aslında sektörde tutunmayı ve kendi ayakları üzerinde durmayı sağlayacak bir katkıdır ve ilelebet devam etmemesi gerekmektedir” ifadesinde bulundu.
Et fiyatlarının yine artması üzerine de Şahali, “Et ithalatı konusunda yeni bir açılım söz konusu olmayacak. Ancak fiyatların tırmanması tüketicinin korumasız kalmasına da sebebiyet veriyor. Dolayısıyla biz piyasada hayvancı ile kasapların ortak bir zeminde buluşmasını sağlamak için bir gayret içerisindeyiz” dedi.
Bu hafta Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanı Erkut Şahali, YENİDÜZEN’in sorularını yanıtladı.
“Et ithalatı konusunda yeni bir açılım söz konusu olmayacak. Ancak fiyatların tırmanması tüketicinin korumasız kalmasına da sebebiyet veriyor. Dolayısıyla biz piyasada hayvancı ile kasapların ortak bir zeminde buluşmasını sağlamak için bir gayret içerisindeyiz.”
- YENİDÜZEN: Et fiyatları yine arttı. Bu kez ne oldu da et fiyatları zamlandı?
- Erkut ŞAHALİ: Arz ve talep, fiyatın belirlenmesinde temel iki faktördür. Arzın yüksek olduğu zamanlarda eğer talep düşüklüğü söz konusu olursa fiyatlar aşağı düşer. Talebin yüksek, arzın kısıtlı olduğu zamanlar söz konusu olursa fiyat yukarıya tırmanır. Dolayısıyla arz talep dengesi aslında o fiyatlandırma açısından en optimal düzeyin yakalanması için elzemdir. Hep arayış o doğrultuda olur. Şuan için talep, arzın üzerinde gibi bir görüntüdedir. Arzdaki daralmanın bir sebebi mevsimsel olarak özellikle küçükbaş hayvanların süt veriminin başladığı, yavrulama döneminde olmasıdır. Dolayısıyla bir yandan süt elde etmek için diğer yandan yavruların büyümesini beklemek için hayvancılarımız küçük baş hayvanlarının kasaplık olarak satışını yavaşlatır. Bunun yanında büyük firmaların pazarda yoğun alımlar gerçekleştirmesi ve bu alımları gerçekleştirebilmek için de optimal seviyenin üzerinde fiyatlarla hayvancılara başvurmuş olması da fiyatların tırmanmasında bir diğer faktör olarak görülür. Buna kontra olarak özellikle yükselen fiyatlar nedeniyle hayvancılara erişmekte zorlanan ya da hayvan tedarik etmekte zorlanan kasaplar kapımızı çalıp ithalat başvurusunda bulunuyor. Şuan itibarıyla et ithalatı konusunda yeni bir açılım söz konusu olmayacak. Ancak fiyatların tırmanması tüketicinin korumasız kalmasına da sebebiyet veriyor. Dolayısıyla biz piyasada hayvancı ile kasapların ortak bir zeminde buluşmasını sağlamak için bir gayret içerisindeyiz.
Hayvancılar Birliği’nin bir eylemi söz konusu oldu. Orada ifade edilen en önemli argümanlardan biri de ‘Tarım ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı’nın ithalat bakanlığına dönüştürüldüğü’ ve bununla ilgili gerekçe de hem domuz hem de tavuk eti ithalatının kurallara tabi olmak kaydıyla serbest bırakılmasıdır. Bu niteleme çok yanlıştır. Her ikisi de kendi özel koşulları içerisinde değerlendirilmeli. Domuz eti ithalatı, bu ülkede domuz eti tüketiminin ciddi anlamda arttığını göz önünde bulundurursak mutlaka olması gerekir. Çünkü domuz işletmeciliği henüz ülkemizde disiplini bir şekilde ve talebi karşılayacak düzeyde değildir. Ama bu talep günün sonunda orada dururken bu talebi karşılayacak ürünü de pazarda yer almasına zemin yaratmak bizim için bir görevdir. Üretimi baltalayıp da ithalata ağırlık veren bir yaklaşım değildir. Tavuk eti ithalatında da durum biraz farklıdır. Tek bir firmanın ağırlıklı bir pazar hakimiyeti söz konusudur. Hem ürün hem de fiyat çeşitliliğinin sağlanması bakımından tavuk eti ithalatına onay verdik. Halbuki gerek küçük gerek büyükbaş kırmızı et konusunda bu ülkedeki hayvan varlığı bu ülkedeki hayvancılık işletmecilerinin sayısı ve talep, aslında ülke ihtiyaçları doğrultusunda değerlendirildiğinde ithalatı çok fazla makul bir çözüm olarak ortaya çıkarmıyor. Ama belli başlı çarpıklıklar et miktarının pazarda beklenen düzeyde olmamasına yol açıyor zaman zaman. Bu da fiyatların yukarıya tırmanmasına neden oluyor.
“Ette ithalat olmayacak”
- YENİDÜZEN: Böyle dönemlerde tüketiciyi de korumak adına ithalata onayı vermek mümkün değil mi?
- Erkut Şahali: Şuan özellikle büyükbaş hayvan eti açısından nitelikli et denilen bonfile, biftek, antrikot gibi bir hayvan bütünün içerisinde çok küçük porsiyonlarla bulunan etlerin özellikle toplu tüketim mekanlarının ihtiyacını karşılamak üzere ithalatı koşullara tabi olmak kaydıyla serbesttir. Onun dışındaki ürünlerin pazarda bir sıkıntısı yok. Belki arz talep arasındaki dalgalanmadır fiyatların oynak seyretmesine sebep olan. Biz onu daha standart hale getirebilmek için zaten Hayvancılık Dairesi vasıtasıyla özellikle besicilik konusunun hayvancılıkta yeni bir uğraş alanı olması ve süt besiciliğinden et besiciliğine dönüşümün sağlanması konusunda çalışıyoruz. Özellikle çiftlik bazında yaptığımız değerlendirmede belli başlı işletmelerin süt verimi konusunda gereken düzeyde olmadığını tespit ettik. Bunların et besiciliğine yönlenmesiyle ilgili eğitim ve bilinçlendirme çalışmasını da programlayıp, uygulamaya koyduk. Dolayısıyla şuan ithalat, ihtiyacımız olan bir durum değildir. Gündemimizde somut bir adım olarak durmamaktadır.
“Çok marjinal sapma olmamakla birlikte fiyatlar biraz yüksek seyretmektedir. Özellikle küçükbaş hayvan etinde talebin dalgalı seyretmesinin bir sebebi de özellikle birkaç işletmenim yoğun olarak sektörde alım yapması ve çiftlik çıkışı fiyatların suni olarak yükseltilmesinden kaynaklanıyor”
- YENİDÜZEN: Fiyatlar hak ettiği oranda mı yoksa, fiyatlar şişirildi mi?
- Erkut ŞAHALİ: Çok marjinal sapma olmamakla birlikte fiyatlar biraz yüksek seyretmektedir. Bu da tamamen taleple arzın uygun noktada buluşturulamamış olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle küçükbaş hayvan etinde talebin dalgalı seyretmesinin bir sebebi de özellikle birkaç işletmenim yoğun olarak sektörde alım yapması ve çiftlik çıkışı fiyatların suni olarak yükseltilmesinden kaynaklanıyor. Bu yükselen fiyatlar elbette henüz temas kurulmamış hayvancılarda da bir beklenti yaratıyor. Bu beklenti doğrultusunda da ya etini o fiyat doğrultusunda satmaya ya da o fiyat yükselten alıcının kendi kapısını çalmasını da beklemeye başlıyor.
- YENİDÜZEN: Rekabet Kurulu bu noktada bir şey yapamaz mı?
- Erkut ŞAHALİ: Rekabet Kurulu’nun bu konuları denetleyebiliyor olması gerekir. Ama mevcut insan kaynağı ile anlık müdahale yapabilecek kabiliyeti maalesef henüz yoktur. Evet, rekabet bozucu bir durum söz konusudur. Ama bunun Rekabet Kurulu’nun anlık olarak ele alıp sonuçlandırma ihtimali de maalesef yok. Dolayısıyla biz yasal yetkilerimiz çerçevesinde tarafları makul seviyede ticari yaklaşım geliştirmeleri konusunda motive etmeye çalışıyoruz.
- YENİDÜZEN: Bakanlık olarak sizin müdahale etmeniz mümkün mü?
- Erkut ŞAHALİ: Ya ithalatla bu yapay ortamın normalleşmesini sağlarsınız ki ithalat bugünden yarına verilecek bir karar değildir. Belli bir vadeye yayılmış olması gerekir ki bu da zor durumdaki hayvancılık işletmeleri bakımından ciddi bir risktir. İkinci bir seçenek ise doğrudan denetimli ürün ilan edersiniz eti, küçük ve büyük başı kendi içerisinde belli bir maliyet analizi ardından fiyatlandırırsınız ve şu kadardan yukarıya satılamaz dersiniz. O da hayvancılık sektörünün yapısında ciddi bir deformasyona yol açabilir. Günün sonunda hayvancılık işletmelerinde ya aşırı karlılık veya zarar ihtimali gündeme gelir. Bu da elbette piyasaya ürün arzında aksamalara yol açabilir. Özellikle yurttaşın satın alabilme kabiliyetini gözeterek yapacağınız değerlendirme belki de hayvancılık işletmelerini tatmin etmeyecek. Hayvan satışı yerine süt üretimi konusuna yoğunlaşmak ve hayvanlarını çiftlikte tutmayı tercih edebilirler.
“Siz birkaç noktada yoğunlaşan talebi hesaba katar ve fiyatı yükseltirseniz, bu yükselen fiyat yurttaşın satın alma kabiliyetini zorlar. O kabiliyetteki zorlanmayı fırsat bilenler bu kez gayri yasal yollarla bu ülkeye ürün getirme gayretinde hareket ederler”
- YENİDÜZEN: Fiyatların bu kadar yüksek olması güneyden kaçakçılığı gündeme getirmeyecek mi?
- Erkut ŞAHALİ: Fiyat mukayesesi hep gündemimizde hep sıcak konu olarak yer aldı. 5-6 ay önceki fiyat farklılığı artık söz konusu değildir. Ama kaçakçılık günün sonunda suni fiyat yükselten unsurlarında bundan olumsuz etkilenmesine yol açar. Siz birkaç noktada yoğunlaşan talebi hesaba katar ve fiyatı yükseltirseniz, bu yükselen fiyat yurttaşın satın alma kabiliyetini zorlar. O kabiliyetteki zorlanmayı fırsat bilenler bu kez gayri yasal yollarla bu ülkeye ürün getirme gayretinde hareket ederler. Günün sonunda sizin aşırı fiyat beklentisiyle satışa arz ettiğiniz ürün elinizde kalır. Dolayısıyla kaçakçılık elbette bir metot olarak dile gelmemeli, kaçakçılıkla mücadele devletlerin temel görevlerinden biridir. Kaçakçılık bütün sektörlerin ve devletin olumsuz etkilenmesi ve kaynak kaybına uğramasına neden olmaktadır.
“Kuraklık olmayacak diyecek kadar kendimizi güvende hissetmiyoruz ama kuraklığın yaşattığı acının bir kısmının bu yıl yaşanmayacağını söylemek mümkün.”
“Kuraklığın yaşattığı acının bir kısmının bu yıl yaşanmayacağını söylemek mümkün.”
- YENİDÜZEN: Bu yıl kuraklık öngörünüz nedir? Sene iyi geldi, sıkıntı oluşacak mı yine?
- Erkut ŞAHALİ: An itibarıyla en azından hayvancılığın ihtiyacı olan kaba yemin geçtiğimiz yıl kadar sorun olacağını öngörmüyoruz. Ama elbette temel beklenti tarladaki tahılın başağa doyması ve ürün vermesidir. Onunla birlikte ‘Mart’ta 2 Nisan’da 1 yağmur olmazsa o seneden hayır gelmez şiarı eskilerin söylediği bizim aklımıza kazınmış vaziyettedir. O nedenle 2018-2019 üretim sezonu tahıl yetiştiriciliği bakımından kurtulmuş ve başarıya ulaşmış bir yıl olarak henüz görülmüyor. Ama hayvancılığın temel gereksinimi olan kaba yemin bu yıl üretilebilmiş olduğunu görebiliyoruz. En azından içinde bulunduğumuz dönem yeşil yem yedirmek bakımından hayvancılar için muazzam bir fırsattır. Bu konuda biraz çalışkan olup, gayret sarf eden hayvancılık işletmeleri, şuan besleme giderlerinde yüzde 40’lık bir tasarruf sağlamak mümkündür.
Bu yıl sadece doğadan verim elde etmek bakımından değil, su kaynaklarını rehabilite etmek bakımından da bir fırsat olmalıdır. Biz de o gayret ile çok ciddi çaba içerisindeyiz. Elbette bu yılki yağışların tamamını yer altı su kaynaklarımızı, yer üstü su kaynaklarımızı geliştirmek bakımından değerlendirme şansına sahip olamadık. Çünkü yıllarca önce yapılmış olması gereken her gün için tekrarlanması gereken pek çok görev maalesef ihmal edilmiş vaziyettedir. Biz çok ciddi miktarlarda suyu denize kaçırdık. Ama buna rağmen yine yağan yağışların faydası paha biçilmezdir. Kuraklık olmayacak diyecek kadar kendimizi güvende hissetmiyoruz ama kuraklığın yaşattığı acının bir kısmının bu yıl yaşanmayacağını söylemek mümkün.
“Kuraklık için 30 milyon 473 bin TL’lik bir kaynak henüz ödenmedi. 2019 Mali Yılı Bütçesi geçtiğimiz hafta itibarıyla kullanılabilir hale geldi. İçinde bulunduğumuz ayda geriye kalan ödemenin tamamının ve mümkün olduğu takdirde de tek seferde yapılabilmesi için biz bütün hazırlıklarımızı tamamladık.”
- YENİDÜZEN: Geçen yıldan kalan bir kısım kuraklık ödemesi ne zaman gerçekleşiyor?
- Erkut ŞAHALİ: 30 milyon 473 bin TL’lik bir kaynağın henüz ödenmesi gerçekleşmedi. 2019 Mali Yılı Bütçesi geçtiğimiz hafta itibarıyla kullanılabilir hale geldi. İçinde bulunduğumuz ayda geriye kalan ödemenin tamamının ve mümkün olduğu takdirde de tek seferde yapılabilmesi için biz bütün hazırlıklarımızı tamamladık. Maliye’nin nakit durumuna göre Tarım Sigortası Fonu’nun devletten alacaklarının tahsil edeceğini ve ona bağlı ödemeyi yapacağımızı söyleyebilirim.
- YENİDÜZEN: Yolsuzluk dosyaları birer birer artık gündeme gelemeye başlıyor. TÜK ile ilgili son gelişmeler nedir?
- Erkut ŞAHALİ: Başbakanlık Denetleme Kurulu’nun raporlamasını bekliyoruz. Biz kendi iç murakabemizle sapladığımız olumsuzlukları bir liste ve rapor halinde Başbakanlık Denetleme Kurulu’na ilettik. Onlar da gerekli belge ve bilgileri toparladı. Elbette bu konuda yalnızca Başbakanlık Denetleme Kurulu değil, aslında Sayıştay’ın da göreve çağrıldığını da ifade etmeme gerekir. Özellikle 2006 yılından sonra TÜK’de bütünlüklü bir denetim yapmadığını ısrarla söyledik. Sadece spesifik konulara belli başlı denetlemeler yaptılar ki bu bütünün denetlenmiş olması anlamına gelmiyor. O nedenle devletin ilgili bütün denetim birimlerinin TÜK’ü merceğinin altına almasını ve raporlamasını istiyoruz. Bu süreçler takip edilecek, hiçbir şekilde sineye çekilecek bir durum söz konusu olmayacak.
“Çok fazla eylem olacağını düşünmüyorum. Çünkü zemini yok.”
- YENİDÜZEN: Hayvancılar bu kez de doğrudan gelir desteği nedeniyle eylem yaptı. Doğrudan gelir desteğinde neyi hedefliyorsunuz?
- Erkut ŞAHALİ: Hayvancılık sektörüne yapılan devlet yardımı, doğrudan gelir desteği ödemeleri bilirsiniz her sene belli zamanlarda aynı kavganın yaşanmasına neden olur. Nedir temel sıkıntı? Bu desteklerin tamamı birer gelir olarak öngörülmekte ve işletmelerin toplam geliri içerisinde önemli bir pay işgal etmekte. Biz bu yıl desteklerin miktarlarını belirlerken, işletme bazında çok ciddi bir analiz yaptık. Her bir işletmenin, hem işletme disiplinini, hem de ona bağlı olarak işletme verimliliğini hesapladık. Bu konuda Veteriner Dairesi’ne, Hayvancılık Dairesi’ne ve Süt Endüstrisi Kurumu’na çok büyük görev düştü. Bu görevi de layığı ile yerine getirdiler. Teşekkür ederim. Yapılan çalışma sonucunda her bir işletmenin verimliliği analiz edildi. İşletme disiplini yerli yerinde olduğu sürece işletme verimliliği de üst seviyede seyrediyor. Ama işletme disiplini konusunda belli başlı zaaflar işletmenin verimliliği konusunda da dramatik bir düşüşe sebebiyet veriyor. Hayvan refahı ve hayvan sağlığı konusunda duyarlı işletmeler aynı zamanda verimliliği yüksek işletmeler de oluyor. Çünkü doğru besleme yapıyorlar. Hayvan sağlığına önem verdikleri için hayvanların günlük süt veriminde ciddi yükselmeler söz konusu oluyor. Ama hayvanların barınaklarında problem olan, günlük bakımının eksik yapıldığı işletmelerde doğru besleme yapılıyor olsa dahi süt veriminde çok ciddi düşüşler söz konusu olur. Çünkü hayvanın sağlığında sıkıntı varsa süt verimini doğrudan etkiliyor. Hayvanın sadece fiziki sağlığından bahsetmiyorum, hayvan refahına bağlı olarak stresi de ki bu konu hayvancılıkla uğraşanların çok iyi bildiği bir konudur, stres faktörü verimin tamamen düşmanı durumundadır. Dolayıyla siz en ideal beslemeyi yapsanız dahi elde ettiğiniz sonuçlar çok olumsuz olabiliyor. Bu noktada yaptığımız analiz çerçevesinde işletme büyüklüklerine göre optimum seviyede bir işletme disiplini sağlandığı takdirde nasıl bir verimin ortaya çıkabileceğini gördük. Bu verime bağlı olarak da her işletmenin kendi içinde işletme ve maliyet analizlerini yapmış olduk. Yaptığımız desteklemede işletmeleri belli başlı kategorilere ayırarak, hayvan varlığına göre optimum düzeyde işletme disiplini ile nasıl bir verimin elde edilebileceğini ortaya koyduk ve desteklemelerimizi de ona göre yaptık. Özellikle 2018’in ikinci yarısında yaşanan ekonomik kriz bizi çok hırpaladı.
“Destek dediğimiz şey aslında sektörde tutunmayı ve kendi ayakları üzerinde durmayı sağlayacak bir katkıdır ve ilelebet devam etmemesi gerekmektedir.”
Çiftliklerin işletme maliyetlerinde astronomik artışlara sebep oldu. Dolayısıyla bu artışlarla birlikte bizim Eylül- Aralık arasında uygulamaya koyduğumuz 4 aylık program hem bu anormal durumun telafi edilmesi hem de uğranan kayıpların yerine konması amacıylaydı. Onu yerleşik bir durum olarak kabul etmek doğru değildir. Olağanüstü zamanda bulunmuş geçici bir çözümdü, dolayısıyla şuan da o çözümün bulunduğu günlere göre nispetten normalleşmiş bir zamana girdik. Kurda belli bir istikrarın yakalandığı buna bağlı olarak işletmelerin girdi maliyetlerinde radikal değişimlerin olmadığı bir sezona giriş yaptığımız, verdiğimiz destek miktarlarını girdi maliyetleri, işletme disiplini ekseninde tekrardan gözden geçirdik ve belirledik. Ne yaptık; Günlük 2 bin litreye kadar süt verimi olan işletmeler için uygulayacağımız destek miktarı ile 4 bin litreye kadar olan işletmelere uygulayacağımız desteği farklılaştırdık. 4 bin litrenin üzerinde artık büyük işletmeler diye sınıflandırdığımız işletmelerde uygulayacağımız destek miktarını da 6 bin litre ile sınırlandırdık. Şuan için 12 bin litreye varan süt verimi olan işletmeler vardır. Bunlar devletten diğer işletmeler gibi destek almaktaydı. Artık 6 bin litre günlük süt veren işletmeleri biz çok büyümüş, çok iyi yönetilen, çok verimli işletmeler olarak değerlendirdiğimiz için onları destek kapsamının dışına aldık. Çünkü destek dediğimiz şey aslında sektörde tutunmayı ve kendi ayakları üzerinde durmayı sağlayacak bir katkıdır ve ilelebet devam etmemesi gerekmektedir.
“Tabii alışıldık durumun bozulmuş olması Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği’nin tepkisini çekti. Bunu doğal karşılıyoruz. Çünkü her değişime bir direnç mutlaka gösterilir.”
Tabii alışıldık durumun bozulmuş olması Hayvan Üreticileri ve Yetiştiricileri Birliği’nin tepkisini çekti. Bunu doğal karşılıyoruz. Çünkü her değişime bir direnç mutlaka gösterilir. Ama ortaya koyduğumuz izahlar çerçevesinde işletme bazında yaptığımız analizin kabul edilmesi halinde yaptığımız desteklemenin de doğru ve uygun olduğu çok net olarak görülebilir. Dolayısıyla eylemi demokratik bir hak olarak görüyorum, saygı da duyuyorum ama bu hakkın sektörde kalıcı çözüm üretmek üzere bir etki yapması gerektiğini düşünürüm.
- YENİDÜZEN: Neden bu uygulamaya tepki gösterildi? 6 bin litrenin üzerinde süt verimi olan kaç işletme var?
- Erkut ŞAHALİ: İki elin parmaklarını geçmez. Birlik, her bir üreticinin menfaatini korumak ve geliştirmek üzere faaliyet gösterir. Ama biz sektörün bütününü geliştirecek ve sektörde tutunacakların sektörde kalmasını sağlayacak şekilde kaynakları kullanmak zorundayız. Herhangi bir mağduriyete yol açtığımızı düşünmüyoruz. Bizim yaptığımız sahip olduğumuz kaynağı bu sektörde kalıcı olarak faaliyet gösterebilecekleri şekilde işletmelere kullandırmaktır. 6 bin litre süt verimi olan işletmelerde artık işler iyi idare edilmektedir diye düşünüyoruz. O yüzden desteklerimizi sektöre yeni giriş yapan, tutunmaya çalışan sektör içerisinde bir standardı sağlamaya çalışan bir yaklaşımla kullandıracağız.
- YENİDÜZEN: Eylemlere hazır mısınız?
- Erkut ŞAHALİ: Çok fazla eylem olacağını düşünmüyorum. Çünkü zemini yoktur. İçinde bulunduğumuz sezon hayvancılık işletmeleri açısından tasarrufun söz konusu olabileceği bir dönemdir. Yani geçtiğimiz yılki kuraklığı düşünecek olursanız her şey satın alınarak çiftliklerde kullanılırdı. Şuan çiftliğin giderlerinin önemli bir kısmının doğadan temin edilebileceği bir dönemi yaşıyoruz. Hem geçtiğimiz yılın kayıplarını hem de içinde bulunduğumuz yılın giderlerinden tasarruf yapmayı mümkün kılan bir dönemden geçmekteyiz. O yüzden eylemin makul bir zemini yoktur. Ama her değişim bir reaksiyon ile karşılanır bunu da doğal karşılıyorum. Biraz gerginlik yaşanır ama günün sonunda yaptığımızın faydası üreticilerin faaliyeti sırasında kendiliğinden görülecektir. Sektörde kalıcı ve faydalı çözümler üretmek için çalışıyoruz. Yoksa birilerinin sektörden kopuşu ya da topyekûn ortadan kalkışı ne bize siyasetten ne de ülkeye hiçbir şekilde yarar sağlar.