Elbette Ersin Tatar ile İlham Aliyev’in “3 dakika da olsa” görüşmesi, bir araya gelmesi, buluşması, el sıkışması, selamlaşması çok önemlidir...
Elbette “birlikte fotoğraf çekmiş olmaları” dahi , diplomatik bir “adım”dır...
Zaten, “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin huylanmış olmasından bunu anlayabilirsiniz...
-*-*-
Ancak asıl önemli olan, bu tür ilişkileri “abartmak” değil, üzerinde çalışmaktır...
İşte bu noktada sormak istiyorum; “içinizde, Azerbaycan’ın KKTC’yi tanıma ihtimali konusunda iddialı olan, olumlu düşünen tek bir kişi var mı?”
İçinizde, “bu konu ilerletilecek, Türkiye ile birlikte adımlar atılacak, en kısa zamanda Tatar Azerbaycan’a davet edilecek ve cumhurbaşkanı gibi resmi törenlerle karşılanıp, ağırlanacak” diye hayal kuran var mı?
-*-*-
Bu iki soruya, “ben inanıyorum, olacak” demeden önce, “Türkiye, KKTC’yi tanıdı mı?” sorusunu aklınıza getirin...
Ve lütfen, heyecana gelip de saçma sapan propagandanın parçası olmaktan vaz geçin!
-*-*-
Abartmayın, rezil olursunuz!
Lütfen!
-*-*-
Çevrenize bir bakın...
TC Dışişleri Bakanı, ayak üstü de olsa, Suriyeli meslektaşı ile görüşmüş...
Dünkü Türk gazetelerinde Bakan Mevlut Çavuşoğlu’nun bu konuyla alakalı “barışma, çözüm” mesajları gayet açıktı...
-*-*-
Türkiye’nin Ermenistan ile ilişkilerinin “iyileştirilmesi” hatta “çok iyileştirilmesi” girişimleri de dünkü Türk gazetelerinde bayağı yer aldı...
-*-*-
Ve hepsinden önemlisi, Abdülhamid Han gemisinin, Doğu Akdeniz’e açılıp, örneğin Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ait münhasır ekonomik bölgeyi darmadağın edeceği yönündeki veya o havadaki haberler de “doğru” çıkmadı. Abdülhamid Han, sorunsuz, sıkıntısız denizlerde arama – sondaj yapacak falan durumları net şekilde görüldü...
Türkiye, Suriye, Irak, Yunanistan, Doğu Akdeniz siyasetlerinde “aslan kesilirmiş” gibi yapıyor ama gayet açıktır ki; şu anda; “ortamı gerecek” adım atmıyor...
-*-*-
Böyle bir ortamda, Azerbaycan, KKTC’ye yaklaşmak gibi bir tavır içerisine girip de “Türkiye’nin” Dünya veya çevresi ile ilişkilerini de kesinlikle “germez”, “geremez”...
-*-*-
Bir de bu spor ambargosu konusunda, yedi gün 24 saat saçmalamaktan lütfen vaz geçin!
Kıbrıslı Türk sporculara evet ambargo uygulanıyor ama bunun sebebi, “KKTC”nin hukuk dış ilanı ve devamıdır...
-*-*-
Ve “hukuk dışı” KKTC’ye ambargo uygulayanlar arasında, “anavatan” dediğiniz Türkiye de bulunmaktadır.
Türkiye, bu konuda “yüzde 100” haklı olduğuna, “yüzde 100” doğru olduğuna “İNANSAYDI”, emin olun, emin olalım ki, daha farklı davranırdı; her türlü “yaptırımı” göz alır ve KKTC’li sporcuları, “KKTC Bayrağı” ile her yere davet ederdi.
-*-*-
Yeri gelmişken şunu eklemek istiyorum; bizim kültürümüzde; iyi bir ebeveyn, iyi bir anne, evladı için canını feda eder... (Bakınız, bu sayfadaki öteki köşe yazımız...)
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Haaaa, Konya meselesine geri dönelim...
Tekrar ediyorum; Tatar – Aliyev “fotoğrafı”; diplomatik bir “başarıdır”...
Ama bu başarının abartılmaması, mevcut düzenin devamı adına propagandaya dönüştürülmesi doğru değildir.
-*-*-
Ayrıca, Tatar’ın Konya’daki öteki fotoğrafları da, “diplomatik gaftır, aşağılamadır”...
Örneğin, “Tayyip Erdoğan, İlham Aliyev ve bazı Türk bakanlarla eşlerinin arkasında yürürken çekilmiş olan fotoğraf...
Ve Tatar’ın, “Aliyev tarafından kabul edildi” şeklindeki haberi, bizzat kendisinin paylaşması ise “istifa sebebi” seviyesinde “gaflet ve dalâlet”tir!
-*-*-
Gaflet ve dalâlet, herkesin çok kolaylıkla görebildiği bir açık ofsayt pozisyonudur...
Yan hakem pozisyona hakimdir.
VAR’a gitmenin gereği yoktur...
-*-*-
Derdimiz, Tatar’ın “zavallı, ezik, bilgisiz, Kıbrıs kültürü ve hatta Türk kültüründen uzak, örneğin namaz kılması gibi gösteriş ve yağcılık amaçlı biri” olması değildir...
Ama Tatar üzerinden oynanan oyunlar, derdimizdir.
Çünkü bu oyunların içerisinde, “Kıbrıslı Türk” diye başlayan, “kültürün, kimliğin, karakterin hatta yemeklerin” bitirilmesi hedefi söz konusudur!
İyi anne!!!
48 sene önce bu günlerdeydi...
Bugünkü tarihin belki 20 gün öncesi, belki 23 gün öncesiydi...
Gaziveren’de, ilkokulda esirdik...
Anlatılanlara ya da ses ve gürültüden ama en çok da tam 48 yıldır burnumdan hiç gitmeyen, beynimin silemediği “o garip kokudan” hatırladığım kadarıyla Türk uçakları, Yunan bayraklarını görünce bomba atmıştı... Ölen Rumlar olduğu söyleniyordu hatta bazılarına göre, bir otobüste uyuyan beş kadar Rum yanarak ölmüştü.
-*-*-
Uçak, bomba sesleri devam ederken, okul bahçesindeki herkes üç odaya koşmuştuk...
Bu esnada, hatırladığım, bir adamın koşarak, okulun karşısındaki kamyona çıktığı ve “sehpalı” bir silahı üzerimize doğrulttuğuydu...
-*-*-
Daha sonra anlatılanlardan öğrendiğime göre, bu adam hem okula mermi yağdırmış, hem de el bombası atmıştı...
-*-*-
Orta odada 14 kişi öldü...
Hepimiz ölebilirdik...
Belki 300 kişi...
-*-*-
En çok aklımda kalan mı?
Annem ve etrafımızdaki diğer annelerin; çocuklarını yere yatırıp, üzerlerine yattıklarıdır...
Annem ve anneler; “çocuklarıma kurşun – bomba değmesin; gelecekse bana gelsin” diye onları kucaklayandı...
Bu noktada, çocuklarını korusun diye üzerlerine doğru eğilmeye çalışırken aldığı kurşun veya bomba yarası nedeniyle felç halde yaşamını sürdüren Eşref Erçıkan teyzemizle O’na her zaman yardımcı olan sevgili eşi, hocamız, komutanımız Mustafa Erçıkan’ın ellerinden öper; yaşamını yitiren herkese Allah’tan rahmet dilerim...
-*-*-
Öteki yazıda da belirttiğim gibi; bizim kültürümüzde ya da şöyle diyeyim; o çok övünülen “Türk Kültürü”nde anne olmak; çok kolay değildir, hatta hiç kolay değildir...
Ve iyi bir anne, “yalanlarla, oyunlarla” evladını tüketen değildir...