Tatar’ı tamamen bitiren ziyaret!

Serhat İncirli

Uğur Mumcu’nun çok sevdiğim bir sözü var:
“İnsanlar, sadece konuştukları şeylerden değil, sustukları şeylerden de sorumludurlar...”

***

Hangi sebeple olursa olsun; bir hukuk devletinde, bir vatandaş, bir binayı ya da bir gazeteyi veya gazetecileri taşlayabilir mi?
Bir hukuk devletinde böyle şey olmaz!
Eğer bir gazeteden ya da gazeteciden şikayetiniz varsa; yazdıklarının suç olduğuna inanıyorsanız, bunun da bir cezası olması gerektiği düşüncesindeyseniz, bağımsız mahkemelere baş vurursunuz!

***

KKTC’de ise kurulu düzene aykırı kabul edilen bir gazete veya gazeteciye taş atmak serbest mi?
Olmamalıdır ama olmuşsa; KKTC’nin Cumhurbaşkanı gelip sizi ziyaret eder!
Hatta şirketinizin reklamını yapar!
Oy karşılığı tabii ki!
O kadar da bedava değil!

***

Uğur Mumcu’nun söylediği ile bu yazdığımın ne alakası var?
Hemen anlatayım:
“... Ersin Tatar, ziyaret ettiği kişinin bir suçlu hatta potansiyel bir katil olduğunu çok iyi biliyor... O kişinin attığı taş, Avrupa gazetesi çalışanlarından birinin başına gelebilirdi... Ve ortada ölüm tehlikesi bulunmaktadır... Bu kişinin yaptığı, nereden baksan, adam öldürmeye teşebbüs sayılır... Peki buna rağmen Tatar neden o kişiyi ziyaret ediyor?”

***

Çok sevdiği için mi?
Yaptığının doğru olduğuna inandığı için mi?
Kesinlikle hayır!
Tatar, burada aklı kesmiyor gibi davranıyor olabilir ama aklı kesiyordur...

***

Ziyaret ettiği kişi üzerinden; Türkiye’ye ve o kişinin de içinde bulunduğu seçmen grubuna sadece “yalakalık” ediyor!
Düştüğü duruma bakar mısınız?
Yalakalığın zirvesi!

***

İşte mesele buradadır!
O adam öldürme kastı ile taş atmış olabilir...
Kesinlikle suçludur...
Ancak Tatar, taş atıp insan öldürmeye teşebbüs eden bu adamı neden ziyarete gittiğini açıklayamaz durumdadır...
Her şeyi biliyor!
Her şey gözünün önünde oluyor!
Ama “gık” diyemiyor!

***

Zavallı, ezik bir şekilde gidip ziyaret ediyor...
Davet edildi, gitmek zorundadır.
Çünkü bu ülkede selam verebileceği – oy alabileceği tek grup kaldı...

***

Üzülüyor muyum?
Hayır!
Ama acıyorum!

***

Haaaa Faiz Sucuoğlu veya UBP camiasının tümünün durumu farklı mı?
Hayır değildir!
Hatta, sadece Faiz Sucuoğlu, UBP’li bakan ve vekiller değil, koalisyon ortakları da her şeyi çok iyi biliyor!
Bu ülkeyi, 27’inci dereceden iki – üç memur ya da ajan ile emirleri yerine getiren bir büyükelçinin “doğrudan” yönettiğini hepsi biliyor...

***

Bizleri, bunları söylediğimiz için vatan haini ilan edenler; barış istediğimiz için Türkiye düşmanı sayanlar; bir gün SUSTUKLARI ve cinayet zanlılarının reklamını yaptıkları için mutlaka hesap vereceklerini bilmelidir. 
Sustukları için de ayrıca sorumlulukları vardır.

***

Haaaa, “hayatta, hukuk karşısında veya çok inanırmış gibi yaptıkları ahrette hesap”tan söz etmiyorum... 
Bireysel hesap... 
Vicdan hesabı!
Banyoda, ayna karşısında, tek başına televizyon izlerken bütün bu yazdıklarım akıllarına mutlaka gelecektir.
Ve yaşadıklarına, hem kendilerine yaşatılanlara hem de toplumu tüketenlere karşı sessiz kalıp, “evet efendim”den öteye gidemedikleri için, mutlaka bir vicdan hesabı ödeyeceklerdir...

***

Ne uğruna?
Koltuk ve makam mı?
Eksik olsun ya hu!

***

Gerçekten, nasıl bir korkudur yaşadıkları ki her talimatı yerine getiriyorlar?
Nasıl bir şeyle tehdit ediliyorlar ki cinayete teşebbüsten hapiste olması gereken bir adamı ziyaret edip, birlikte gülümseyebiliyorlar?
Merak ediyorum doğrusu...

***

Tatar, o adamı, kendi halkından koptuğu ve kesinlikle o adamın patronu olduğuna inandığı kişilerden çok korktuğu için ziyaret etmiştir...
Tatar, kendi halkından, toplumundan, arkadaşlarından, ailesinden bile kopmuştur...
Düşmüştür...
O ziyaret, tamamen bittiğinin en son kanıtıdır... 

***
Ama unutmamalı; Nazım Hikmet’e ait, çok güzel, çok anlamı ve çok önemli bir dize var; asıl bundan sonra korkması gerekiyor çünkü, “... Hiçbir korkuya benzemez halkını satanın korkusu...”
Yazıklar olsun!
Hiç mi utanmıyor diye merak ediyorum!
Ya da bu adam, utanmayı da mı bilmiyor?


2023 çok önemli!

Önümüzdeki yıla dikkat...
2023’te Türkiye’de ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nde başkanlık seçimleri var...
Kıbrıs Cumhuriyeti’nde başkanlık için yarışacak DİSİ’nin adayı Neofitos Neofitou, DİSİ’den kopan bağımsız aday ve eski dış işleri bakanı Nicos Hristoduldis ve AKEL’in büyük olasılıkla adayı Andreas Mavroyannis, üç aşağı beş yukarı, son derece ılımlı ve çözüm yanlısı tipler sayılabilir.
Kıbrıs’ta “çözüm ve barış adına” bir tehlike yok gibi görünüyor...
Kim kazanırsa kazansın, Kıbrıs Rum tarafının müzakereler ve çözümle ilgili tutumu değişmez!

***

Ancak Türkiye’ye dikkatli bakmak, temkinli olmak şarttır.
Ekonomi gün geçtikçe diba vururken, haliyle Tayyip Erdoğan’ın yeniden kazanma şansı da gerilemektedir...
Bir yıl içinde ekonomik istikrar kazanıp, seçmeni mutlu edip, alışılmış şekliyle yeniden seçim kazanma şansı düşmektedir...

***

İşte tehlike buradadır...
Bunca yıldan sonra, son derece demokratik bir şekilde, Erdoğan’ın, “seçimi kaybettim, hayırlı olsun” diyeceğini beklemek, çok ciddi saflıktır...
Şu andaki örgütlenmeler, hatta Kıbrıs’a kadar yansıyan mutlak biatçı ve itaatçı bir kukla yönetim yaratan siyasi tedbirler, 2023’ün hazırlıkları arasındadır... 

***

Ne mi bekliyorum?
Çok şey!
Her şey!
Mesela mı?
Hatırlatın, daha sonra belki yazarım ama şunu dileyeyim; “Allah en başta Türkiye’yi, sonra hepimizi korusun”...


Avusturya Alpleri’nde, dev ağaçların arasından akan bir dere değil, Dillirga’da, Baf Dağları’nda, eski Vroişa köyü burası...