“Tavla Teslim”

Eralp Adanır

Her dönem bir “paket” çıkıyor karşısına bu toplumun ve paketçiler ile paket karşıtları cephelerde yerlerini alıreken, bir koalisyon hükümeti de görevde ise, söz konusu paketi imzalayabilenler ile imzalamak istemeyenlerden oliuan zıtlık, hükümetin bozulmasına ve “mizacılardan” bir hükümetin kurulmasına neden olmaktadır...alıştık artık vesselâm...

Hükümetlerimizin; belki de son 20 yılın en çok bozulup kurulmalarının artık, evet... “alışıla gelmişlik” yarattığı bir gerçek.

Hani “istikrarlı” bir düzen olsaydı ve kurulan hükümetlerin görev süresi tamamlanmadan bozulması “çok ender” gibi yaşansaydı, böylesi bir durum karşısında toplum “şok” yaşardı.

Bu toplum böylesi durumlarda artık şok yaşamıyor.

Hatta bozulup kurulmalar o kadar sıradan oldu ki siyasi yaşamımızda, bu durumları artık kanıksar, hatta üzerinde yorum yapılmaya değmez bir hâl ile karşılar duruma gelinmiştir.

A ile B, B ile C, A ile C... arada bir D giriyor devreye derken, senaryolar, oyuncular, oyun sahnesi aynı şekilde devam etmektedir.

Neden?

Çünkü rüştünü ispatlamak için ne yeterince uğraş verildi ne de verilenler sonuna kadar suvunulmuştur.

Bundandır ki ne politacılara ne hükümetlere ne de siyasi partilere artık gerektiği güven DUYULMUYOR.

Siyasi partiler; mensup üye ve sempatizanları tarafından her zaman bir umut ışığı olarak görülmüştür.

Bu umutların; icra edilip hayata geçirilmesi için bir şans yakalandığında gerçekleşemez ise, umut ve güven erezyonu oluşmaya başlar.

Elbette elinizde olmayan, hesaplamadığınız ve özellikle de bir başka ülkenin iki dudağı arasında sakız gibi çiğnendiğiniz alanlar, konular varsa, evde ne kadar hesap yapsanız çarşıya uymaz.

Böylesi bir durumda hükümet edenlerin “başarısızlıklarını” bir nebze anlarım. Ama bu “nebze” denilen şeyin mutlaka topluma karşı AÇIK SEÇİK bir şekilde anlatılması şartı ile.

Öyle bir anlatılmalı ki, toplumdan istenecek destek karşısında herkesin kafası berrak ve herkesin eli, taşın altına girmeye hazır olmalıdır. Ve bunun için son gün beklenmemelidir.

KKTC ile TC Hükümetleri arasında, ilk zamanlar belki gerçekten sistem açısından yapılması gereken ve hani dediğimiz; “biz iki ülkeyiz” varoluşçuluğunda Ekonomik Protokol’ler önemlidir.

Bu aslında iki tarafın bir birine “eşit” ve “düzeyli” olduğunun ispatlarından biri olabilir. Böylesi protokoller dünyada ilk ne bizimle uygulandı ne de yaratıcısı bizleriz. Ve gerçek şu ki; bu ada’da bir barış tehsis edilip kendi ayaklarınız üzerinde durmayı becerene kadar, bu “ptotokoller” kaçınılmazdır. 

Gelinen noktada söz konusu protokollerin “haddi aşan” istemler veya karşılıklarla, birinin diğerini “hiçleştirme” yönünde konulan maddelerle yürütülmek istendiği de bir gerçektir. Evet tek kelimeyle “tavla teslim” olun  denilen bir yaklaşım vardır ne yazık ki.

Hükümet; “reform” diyerek yola çıkarken neyi başardığını neyi başarmadığını günün sonunda değil, kısa süreler içerisinde toplumu bilgilendirmeliydi. Bu “tavla teslimler” protokolle alâkalı mıydı değil miydi? Topluma son anda değil, ilk günden itibaren açıklanmalıydı ve bu yol toplumla birlikte yol alınmalıydı.

Hükümet; protokollerle kendisine dayatılanların neden karşısında olduğunu, bunun sonuçlarının nereye varacağını ÇOK AÇIK ŞEKİLDE toplumuna sürekli bilgi vermeliydi.

İşte en büyük eksiklik buydu bence.

Ve işte bundandır ki toplum; “umut” olarak gördüğü, güvendiği ve ne pahasına olursa olsun arkasında durduğu siyasi partilerini savunmaktan vaz geçmekte hatta ve hatta yermekte, eleştirmekte.

Gelinen noktada Türkiye Hükümeti’nin, zamanında birçok mücadelede kendisini tavla teslim etmeyen Kıbrıs Türk Toplumu’ndan adım adım istediği şey apaçık “teslimiyetçiliktir”.

O teslimiyetçiliktir ki; bu ülkede barış isteyenleri “teslimiyetçi” olarak eleştiren-suçlayanların bugün savundukları Ekonomik ve Mali Protokolün tam bir “teslimiyet” ve yokoluş olunduğunun farkına bile varılamıyor. Ve elbette reform, kendi evimize çeki düzen vermemiz şarttır, elzemdir. Kimse bunu da görmezden gelemez ama “dayatılanlar”; haddini aşan durumları da beraberinde getirmeye başlıyor.

Evet, hiç kolay olmayacak Türkiye Hükümetiyle yeniden bir “ilişki” düzeyi ve var olan ilişkilerde revizyon oluşturulsun.

Hiç kolay olmayacak herkesin kendi haddini bilmesi ve birbirlerine saygı göstermeyi yeniden tehsis etmesi.
Çünkü yardakçılar ve bundan kazanç elde edenlerin hiç de umurunda değildir ne kimliğin, ne kültürün, ne geçmişin, ne de yıllarca verdiğin varoluş mücadelen.

Ve ne yazık ki “yardakçılar” her zaman olmuştur bu toplumda.