TC Başkanı Erdoğan, yeni kabinesini de oluşturdu ve hükümeti ile birlikte Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni idari düzeninde görev yapmaya başladı. Belki de ileride tarih bu yeni dönemi İkinci Cumhuriyet olarak isimlendirecektir.
Ancak, Türkiye Cumhuriyeti Mustafa Kemal’in vizyonu olan Altı OK2tan tamamen çıkmış, Erdoğan’nın vizyonu olan Dört Parmak’a geçmiştir. Dün Mustafa Kemal’in cujmhuriyeti ilan ettiği meclis binasında toplantı yaparak Mustafa Kemal’in konuştuğu kürsüden kendi Dört Parmak vizyonunu elleri ile işaret ederek konuşan Erdoğan’ın şu sözleri dikkatle yorumlanmalıdır:
"Türkiye'nin 24 Haziran seçimleri ile yaşadığı tarihi dönüşümün ilk adımını milli iradenin tecelligahı olan bu kutlu çatının altında, milletimizin şahitliğinde atıyoruz. Tıpkı 98 yıl önce olduğu gibi bugün de milli iradenin üzerinde hiçbir fani güç tanımıyoruz. Birinci Meclis başlangıçtı, burası (İkinci Meclis) devamdı. Şimdi ise bizler de devamın devamını yapıyoruz. Birinci Meclis gazi bir Meclisti, şu andaki Meclisimiz de gazilikle şereflenmiştir.”
Sözün özü, Mustafa Kemal’in ne ‘yadigarı’ varsa artık kapandı, dönemini kapattı; artık Erdoğan ve eserleri var. Artık cumhuriyeti kuran Mustafa Kemal’in yeni devlet yapılanması için öngördüğü ve Altı Ok ile simgeleşen vizyonun dönemi bitti; Erdoğan’nın kendi parmakları ile anlattığı Dört Parmak vizyonu başladı.
Aslında Altı Ok’un hikayesine de bakmak gerek… Mustafa Kemal CHP’yi kurduktan sonra Ekim 1927’de toplanan ilk kongresinde ve 36,5 saat süren Nutuk’undan sonra yeni devlet yapılanması için CHP’nin ilkelerini ‘Cumhuriyetçilik, milliyetçilik, halkçılık ve laiklik’ olarak belirledi; ilk ‘rabia’… CHP’nin Mayıs 1931’de toplanan Üçüncü Kongre’sinde ‘devletçilik ve devrimcilik’ de eklendi ve Altı Ok oluştu ve CHP’nin de amblemi oldu. Şubat 1937’de ise bu altı ilke anayasanın ikinci maddesine dahil edildi; artık cumhuriyeti kuran partinin temel ilkeleri, kurumlaşmasını tamamlamış ve hızla ilerleyen genç ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin temel sütunları olmuştu. Bu altı kelimenin simgelediği ilkeler de “Kemalizm” diye adlandırıldı, siyasi bir ideoloji olarak lanse edildi ama Mustafa Kemal kendi sağlığında buna karşı idi…
27 Mayıs 1960 darbesinden sonra yapılan yeni anayasadan bu ilkeler çıkarıldı, yerine “milli, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti” ilkeleri eklendi ama ordu halen ‘Kemalist’ idi. Ordu Türkiye’nin ‘Kemalizm’le yönetilmediğini iddia erttiği her safhada ‘Kemalizm’ adına yönetime el koydu. Her el koyuş, Siyasi İslam’ın mevzi kazanması ve ilerlemesi sonucuna ‘yataklık’ etti… Yönetime silah zoruyla el koyan paşaların sıkıyönetim mahkemeleri “Anayasayı tebdil - tağyir – ılgaya teşebbüs” tekerlemesi ile idam kararlarına kalem kırarken, aslında Cumhuriyet sorgulanır, devlet talan edilir, halkçılık burjuvazinin elinde yok edilir, milliyetçilik faşizm akımına döner, devrimciler hapse, laiklik örtünmeye gider oldu…
Sonunda, Siyasal İslam Türkiye’yi yöneten akım olur ve onun lideri de Mustafa Kemal’in artık CHP’nin logosundan başka anlamı kalmamış olan Altı Ok’unu tarihe gömüp kendi parmaklarıyla simgeleştirdiği, “Rabia” diye çağrıştırdığı Dört Parmak vizyonuna geçer: “Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet”. Hepsi de bir birbirini tamamlayan varlıklar; hepsi de bir ‘Devlet’ olmanın ögesi… Aslında MHP’nin de ‘Rabia’sı var ama onun “Tek Millet” yerine “Tek Irk” benimsediğini söylemek yanlış olmaz herhalde.
Altı OK’un simgelediği ilkelerin hepsi de birbirini izleyen olgular idi; yani cumhuriyetçilik için ümmetçiliği ortadan kaldıran milliyetçilik gerekli idi, milliyetçilik için de etnik farklılıkları barış içinde bir arada tutan halkçılık kaçınılmazdı, halkların inançlarına saygılı olmak laikliği gerektiriyordu… Bu ilkeler ile cumhuriyet kurumlaştı, laik ulus devlet dönüşümünü tamamladı; devletçi olmak olmak ve bu yeni ve genç devleti çağdaşlaştırmak gerekiyordu, yani devrimcilik…
Dört Parmak’ta ise, laiklik yok, devrimcilik yok çünkü karşılar… Dört Parmak’taki ‘Tek Millet’, ümmetin milleti… Ve onun tek bayrağı, tek vatanı, tek devleti olacak; yeni Osmanlı… Ve Mustafa Kemal’in meclisinden, 36,5 saat Nutuk söylediği kürsüsünden Mustafa Kemal’e dün imgeli ve dolaylı bir gönderme yapıldı:
“Senin dönemi kapattık, Ok’lar yok artık, Parmak’lar var… Senin bu mecliste yıktığın Osmanlı’nın ‘yeni Osmanlılar’ı olarak, senin kurduğun Cumhuriyeti yeni dönemde Yeni Osmanlı nitelikli bir devlet yapacağız. Dolmabahçe Sarayı’nı kapattın, Çankaya Köşkü açtın; Saray’ımızı ve külliyemizi yaptık. Abdülhamit’i tarihe gömdün, televizyon dizilerinde canlandırdık. Laiklik ile her yurttaşa dini inancını kendince yaşamasını ve devleti din işlerinden uzaklaşmasını getirdin; devlet – din ilişkisini canlandırmada ve vatandaşın günlük yaşamını Sunni İslam geleneğini ve idrakini sergileyerek yaşamasında yol aldık.”
Evet Türkiye Cumhuriyeti Altı OK dönemini tamamen bitirdi ve Dört Parmak dönemine girdi… Darbeci generaller ve onların yedeğinde kalan CHP bu sonuçtaki payını kabullenmedikçe ve kenara çekilip ‘devrimci’ yeni bir siyasi demokratik yapının Türkiye’nin Yeni Osmanlı rotasına müdahale etmesine olanak vermedikçe, Türkiye’nin ‘İkinci Cumhuriyet Dönemi’ ilerleyecektir.
Kuzey Kıbrıs?! Erdoğan geldi söyledi… Yalnız bırakmayacakmış… Ayşe tatile gelmişti, Rabia yerleşmek istiyor… Kuzey Kıbrıs devrimci siyaseti Türkiye’nin yaşadığı süreçten öğreti çıkarmazsa, “omurgalı siyaset” söylemleri “biat – itaat” kültürüne devşiriliyorsa, ‘Rabia – Dört Parmak’ vizyonu Kuzey Kıbrıs’ı da sarar…
Kıbrıs Türk solunun öyle Altı Ok’a falan ihtiyacı yok; tek ihtiyaç “dürüst devrimci, yiğit yoldaş” olmaktır; su akar yolunu bulur…