Liyakat, Türk Dil Kurumu Güncel Türkçe Sözlüğü’nde “bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk, yaraşırlık durumu…” olarak tanımlanıyor.
Liyakat, ayrıca, Latince “kazanmak, hak etmek” anlamına gelen “mereo” kökünün, Yunanca “güç, iktidar” anlamına gelen “kratia” sözcüğü ile birleşiminin “meritokrasi” olarak Türkçeleştirilmiş haliyle de karşımıza çıkıyor.
Bazı kaynaklara göre, “… Yeterlilik ilkesi olarak da adlandırabileceğimiz liyakat, verilen görevi başarı ile yapabilme yetisi olarak tanımlanabilir.”
Yine aynı kaynaklara göre, göreve kabul edilme ve yükselmelerde “bilgi, görgü ve diplomayı” esas alan bir anlayıştır.
Bu bağlamda liyakat; toplumda değerlerin ve hak edenlerin üst kademelerde yer bulmasını öngörmekte ve hem kamu sektöründe hem özel sektörde idare erkinin, kayırma olmadan, bilgi, başarı ve yetenek kıstaslarına göre şekillenmesine olanak tanımaktadır…
-*-*-
Bizde pek olmayan bir şey!
Ve olmadığı zaman da, yönetilen kurum veya devlet; sürekli “error” verebiliyor!
-*-*-
En basit iki örnek!
Türkiye ve KKTC…
Türkiye’de Recep Tayyip Erdoğan, bilim insanlarının kabul etmediği “çok uzun bir süreden beri”, ülkesini yönetiyor…
Belki “beklenmedik” bazı siyasi veya ekonomik gelişmeler ya da salgın hastalık gibi sıkıntılar da tuz biber eklemiş olabilir ama “demokrasiden uzaklaşmayı” da içeren yönetimsel hatalar, “çok uzun görev süresinde oluşmuş diktatoryal faüller” nedeniyle ortaya çıkmaktadır ve ülke insanı zorda kalmaktadır.
-*-*-
Bunun önüne geçmek mümkün müdür?
Toplumun veya ülkenin yapısına da bağlıdır…
Az gelişmiş demokrasilerde kesinlikle çok zordur bunun önüne geçmek… Hatta imkansızdır…
Gelişmiş demokrasilerde ise durum çok farklıdır…
Örneğin Amerika’da “sınırlama” vardır, “başkan, iki dönemden fazla arka arkaya seçilemez”…
İngiltere’de gerek parti içinde, gerekse ülke genelinde “seçim başarısızlığı”, liderlik sandalyesinden kalkmayı emreder…
-*-*-
Türkiye’de sadece Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan için değildir bu eleştiri…
Çok daha “kötüsü” söz konusudur…
Kemal Kılıçdaroğlu mesela…
Arka arkaya girdiği 14 seçimden yenilgiyle çıkan bir lider, gelişmiş demokrasilerde sadece “alay” konusu olur…
-*-*-
KKTC mi?
KKTC’de “liyakat” açısından en önde gelen sıkıntı; ülke demokrasisinin; beğensek de beğenmesek de, sevsek de sevmesek de, “engelli” durumda olmasıdır…
Türkiye’nin “işgalinde, sömürgesinde veya kontrolünde” bir demokrasi söz konusudur.
Türkiye’nin gerek stratejik, gerek jeopolitik, gerekse prestij açısından çıkarları söz konusudur ve bu çıkarlar, KKTC demokrasisine “dikte” ettirilmektedir.
Dolayısıyla, “asıl çözülmesi gereken sorun” buradadır…
Kıbrıs Türk toplumu ile Türkiye’nin çıkarları aynı olmayabilir ki bana göre değildir.
-*-*-
Gerek Cumhurbaşkanı, gerekse Başbakan veya bakanlar kurulunun “tamamının”; Türkiye’nin her türlü çıkarına hizmet etmekte “kusurlu” görülmesi; siyasi yaşamının bitirilmesi anlamına gelir.
Veya “cumhurbaşkanı” veya “başbakan” hatta “bakan ya da vekil” seçilecek kişide ilk aranan şey, “Türkiye’ye bağlılık”tır.
Şu anda liyakatı, aşırı seviyede biat ve sadakat olarak algılayan, 24 saat Türkiye’ye yağ çekip, yalakalık yapan ve oturduğu koltuğu sadece rezil eden bir cumhurbaşkanımız ve bir de başbakanımız vardır.
UBP’deki genel başkanlık yarışı bile, bu anlattığımın ne kadar doğru olduğunun “otomatik” ispatıdır…
Adayların tümü, “… Kim, ama ben, kesinlikle Türkiyeciyim” diye propaganda yapmaktadır…
Yine adayların tümü, “… Türkiye bir tek beni ister” veya “Benim Türkiye ile hiçbir sorunum yoktur” açıklamalarını defalarca yapmış durumdadır.
Seçildikleri zaman kendi toplumlarına değil; Türkiye’nin çıkarlarına hizmet edecekleri yemini eder durumdadırlar.
-*-*-
Böyle bir siyasi ortamda; var olan sorunların hiçbir çözülmez…
-*-*-
Örnek vereyim…
Kişisel hırs ve kinle Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala’nın; Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yani uluslararası hukukun hilafına tutuklu kalmaları; Türkiye’de yaşam süren insanların çıkarına değildir…
Dünya demokrasisinin önemli ülkelerinden büyükelçilerin, Kavala’nın serbest bırakılma çağrısı evet “içişlerine müdahale” gibi gösterilebilir, yorumlanabilir ama bu büyükelçilere “dayılanmak” ya da “onlara haddini bildirmek”, Türk Lirası’nın düşeceği uçurumun derinliğini artırmaktan başka hiçbir işe yaramaz ve bu durum sadece vatandaşın yoksullaşmasından başka bir işe yaramaz.
-*-*-
Yine örnek vereyim…
Ülke neredeyse kaosun dibini yaşarken, mahvolmuş bir ekonomi, olağanüstü sıkıntılar söz konusuyken; Türkiye’de (kelimenin tam anlamıyla) “gezmek”, KKTC Cumhurbaşkanı’nın oturduğu koltuğu hiç hak etmiyor oluşunun mutlak kanıtıdır…
Üstelik bu gezmeler, “Cumhurbaşkanı” olduğu devleti “egemen ve eşit” olarak lanse etmeye çalışan biri için, egemenlik ve eşitliğin yerlerde süründürüldüğü, mütekabiliyet açısından aşağılayıcı gezmelerdir…
-*-*-
Sonuç mu?
Türkiye; Erdoğan’ın kesinlikle “demokratik liyakat” açısından süresinin dolduğunu kabullenmek zorundadır…
Türkiye; Erdoğan’ın rakibinin, ana muhalefet koltuğunda 14 seçim yenilgisi alan biri olmadığını görmek zorundadır…
-*-*-
Türkiye; muhalif Kürt liderlerden Selahattin Demirtaş’ın hapiste tutulması ile sadece kendi ayağına pimi çekilmiş el bombası bırakmaktadır…
Türkiye; Kavala gibi uluslararası toplumun değer verdiği kişileri en adil şekilde yargılayamadığı için de zarar görmektedir…
-*-*-
“Bize karışamazsınız ulan!” diye dayılanmak da “Malkoçoğlu” filmlerinde olabilecek bir şeydir…
Günümüz vahşi kapitalist Dünya düzeninde; siz saraylarda keyif sürebilirsiniz, eşiniz yanınızda, lüks çantalar ve daha lüks saatlerle gezmelere gidersiniz ama toplumunuz aç kalır…
İşte siyaset biliminde “liyakat” bu yüzden çok önemlidir…
_________________________
Anastasiadis (ön sıra soldan üçüncü), Brüksel’de Avrupa Konseyi toplantısı sonrası liderlerin toplu fotoğraf çekiminde… Bizim eşit egemen devletin başkanının fotoğrafını koymayalım… Pek de eşit ve egemen olmayacak… Geziyor… Valilik, kaymakamlık, zeytinlik; ne bulursa dolaşıyor, dolaştırılıyor! Memlekette yeni video beklentisi ve UBP’de genel başkanlık yarışı rezalete dönüşecek mi dönüşmeyecek mi heyecanı var! Haa bir de aşırı pahalılık! Başka bir şey yok!