TC YARDIM HEYETİ FAALİYET RAPORU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER...

Bir işi yapmakla, bir projeyi uygulamakla görevlendirilenlerin, çalışmaları ile ilgili dönemsel rapor yazmaları ve üstlerine bunu sunmaları, görevin bir parçasıdır. Ancak bu rapor, salt uygulama ve uygulamadaki sorunlar ve uygulamanın başarısı için duyula

 

 

Bir işi yapmakla, bir projeyi uygulamakla görevlendirilenlerin, çalışmaları ile ilgili dönemsel rapor yazmaları ve üstlerine bunu sunmaları, görevin bir parçasıdır. Ancak bu rapor, salt uygulama ve uygulamadaki sorunlar ve uygulamanın başarısı için duyulan eksiklikler, değişiklik önerileri gibi yorumları içermelidir. Uygulamanın başarı düzeyi ise, daha üst makamın hazırladığı veya hazırlattığı denetim raporu ile belirlenir.

Kalite kontrol işleminin teknik felsefesi, mal ve hizmeti üretenin kendisinin kalite kontrol yapamayacağı, bunu bağımsız ve o üretimle ilgisi olmayan birisinin yapması üzerine dayanır.

Yardım heyetinin raporu, kendi üstlerine sunduğu bir faaliyet raporu ise, içindeki bir takım yorumlar ‘maksadı aşan’ yorumlardır; yok eğer denetim raporu ise, kendi kendini denetleyen bir rapor olur ki, teknik olarak maksadı sapmış bir rapordur. Ve böyle bir rapor da, tribünlere oynayan bir rapor olarak nitelenirse veya (tüm gelinlerin, kaynanaların ve feministlerin affına sığınarak) “kel gelinin kel kaynanayı övmesi” gibi bir rapor olarak görünürse, yanlış olmayacaktır. Dolayısıyla, TC Büyük Elçiliği’nin Yardım Heyeti Raporu teknik olarak yapılan işin başarısını ölçen bir rapor değildir.

Raporda, dönemlerle ilgili istatistikler verilmiş, yorumlar yapılmış; doğrudan veya dolaylı olarak, ilgili hükümetlerin icraatları ile ilgili değerlendirmelerde bulunulmuştur. UBP’nin ve hükümetinin bu konuda ne diyeceğini ilgi ile bekleyeceğiz. CTP hükümetleri ile ilgili yorumlara ise, konu dönemde CTP hükümetinde ve organlarında görev almadığım için, kendimi CTP adına muhatap ve yetkili görmüyorum, kaldı ki CTP hükümetleri döneminde ekonomik uygulamalarla ilgili düşüncelerimi de en açık biçimde bu köşede kamuoyu ile paylaşmıştım. Raporun bu kapsamına, CTP’nin o dönemdeki hükümet üyeleri, Parti yöneticileri ile yönetimlerin sürekliliği ilkesi nedeniyle, şimdiki Parti yönetimi muhatap olmalı, rapordaki görüşlerle ilgili olumlu veya olumsuz görüşlerini onlar vermelidir.

Bu köşe yazısında, raporda yer alan ve asıl can alıcı nokta olarak görülen şu tespit üzerinde duracağım: “KKTC vatandaşları kendilerinin ve gelecek nesillerin ihtiyacı olan yatırımı yapmıyor.”  Bu tespit doğrudur, ama bunu bir suçlama olarak öne sürmek veya ekonomideki kilitlenmeyi açıklayan nedenlerden biri gibi görmek yanlıştır. Bir ülkede yatırım iklimi varsa, geleceğe dair güven varsa yatırım yapılır. Bir ülkenin sürdürülebilir ekonomik kalkınması, yerel olarak ve yerel bankalar tarafından fonlanması ve bunun için de yerel tasarrufların yerel bankalarda birikmesi ile mümkündür. Dış yardımlar ile sürdürülebilir büyüme olamaz; onlar, hade biz ‘Amerikan Yardımı gibi’ diyelim, istenildiğinde ve istenildiği kadar ve istenildiği amaç için bulunmuyor ve ayrıca canı çektiğinde de başka ülkeye daha cazip ekonomilere çekip gidebiliyor. Dolayısıyla, sürdürülebilir kalkınma ve büyüyen ekonomi için aslolan, yerel kaynak, yerel fon ve yerel yatırımcı ve yerel işgücüdür.

Şimdi Kuzey Kıbrıs’ta yerel bankalar TC bankaları ile rekabet edemezse, dış mali kaynaklar yerel bankalardan operasyona sokulmuyorsa, Türkiye hükümetlerinin mali hormonlarıyla cesaret verdiği TC sermayesi, Kuzey Kıbrıs’ta Kıbrıs Türk işadamları ile  haksız rekabet ortamında yatırım yapıyorsa, Kıbrıslı Türklerin sermaye birikimi de, makine parkı zenginliği de, bilgi birikimi de TC’den gelenlerle rekabet edemez durumda kalır. Eğer Kıbrıslı Türk girişimcilerin başarılı olduğu iş kollarına yatırım yapmak üzere hormonlu TC sermayesi Kuzey Kıbrıs’a gönderilirse ve onların haksız rekabetine yenik düşerse, niye Kıbrıslı Türkler yatırım yapsın?!. Bunca yılda Kıbrıslı Türkler hangi ekonomik faaliyette başarılı olmuşsa, TC hükümetlerinden hormonlu Türk sermayesine yenik düştü; aptal değil ki, dersini aldı… Teknik olarak işin özü, Kıbrıslı Türkler için güvenli bir yatırım iklimi yoktur. 1960’a kadar İngiliz sömürge döneminde, 1963’e kadar Kıbrıs Cumhuriyeti döneminde, 1974’e kadar da Rumların devlet hegomonyası dönemlerinde Kıbrıslı Rumların ürettiği Coca-Cola ve Pepsi Cola’ya yenilmeyen Bel-Cola, 1974’ten sonraki süreçte Türkiye sermayesinin üettiği Coca-Cola ile Pepsi Cola rekabetine dayanamayarak ekonomik hayattan göçtü… 1980’li yıllara kadar yurtdışında bile başarılı müteahhitlik yapan Kıbrıslı Türk inşaat firmaları, sonunda Türk firmalarının haksız rekabetinde eridi… Turizm yatırımları, hormonlu Türk sermayesi karşısında iflasa gitti… Üniversitelere, Türkiye’den gelen ve özel desteklerle yatırım yapan üniversiteler rakip…  Lefke’de üniversite öğrencileri için yurt işletmesine girişen yatırımcılar, Türkiye’den gönderilen Kredi ve Yurtlar Kurumu’nun faaliyete geçmesiyle batacak… Bunlar gibi daha birçok örnek var; dolaysıyla Kıbrıslı Türklerin yatırım yapmadığına hayret eden ya bu ekonomik gerçekleri görmüyor, ya da geri kalan Kıbrıs Türk sermaye birikimini de eritmek için kendince ajitasyon yapıyor…

TC Büyük Elçiliği Yardım Heyeti Raporu, uygulamanın başarılı sonuçlar doğurduğunu değerlendirmesi yapıyor. Burası, masanın hangi tarafında bakıldığın bağlı olarak doğru görülebilir. Bir coğrafyayı yönetenlerin ekonomi programı, kendi halkını fakirleştirmek üzerine kurulmaz, fakirleşmeyi önleyecek ve halkın satın alma gücünü artıracak ekonomi programlar yapılır. Ekonomik krizlerde dahi, ekonomiyi yönetenler pazar faaliyetlerinin gerilememesi için halkının satın alma gücünü korumaya odaklanır. Halkın fakirleşmesini başarı sayan ve bunda ısrar eden ve ekonomik vizyonu “şimdi zenginsiniz, hatta sizi ‘besleyen’ anakaradan da zenginsiniz ve durumu ‘normalleştirecek’ ekonomik program uygulanmalıdır” diyerek halkın satın alma gücünü sürekli düşüren sadece ve sadece sömürge yönetimleridir.

Daha uzatmaya gerek yok, Rapor’un satır araları iyi okunmalıdır… TC Büyük Elçiliği bu raporu, kendi kendini başarılı göstermek için yazmıştır, muhatabı ve alıcısı Türkiye’dedir. Bu rapor, Kuzey Kıbrıs’ta ekonomik olarak ne yapılması ile ilgili için değil, Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’taki statüsü ve statüye dayanan ve Kıbrıslı Türklerle ilgili olmayan vizyonu ile ilgili bir rapor olduğu anlaşılmaktadır.

Kıbrıs Türk siyaseti ve siyasi unsurları sustukça, Türkiye’nin bu statüsü ve vizyonu ilerleyecektir. Susanların timsah gözyaşları Kıbrıslı Türkleri boğacak…

Kıbrıs Türk siyaseti, hele ki devrimci ilerici siyaseti! Susma, sustukça Kıbrıslı Türkler ezilecek, yok edilecek…

 

  

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Arşiv Haberleri