Neriman Cahit
Türkiye’de son dönemde olup bitenleri izlemek adına, neredeyse günün dörtte /üçünü uykusuz geçiriyorum…
Tabii ki, geçmiş yaşananları, verilen sınavları biz de burada onlarla birlikte yaşıyor gibiyiz; ama, bir “Kurtuluş Savaşını, bir Atatürk’ü ve Türkiye’yi” izlemiş… Ve, İngiliz’in onca sıkı denetimine karşın, “Türkiye Kurtuluş Ordusuna ve Halkına” yardımlar gönderen bir halk olarak… ilk defa, bu kadar ve yeniden, orada esen o haşin rüzgarlarla altüst olmuş bir vaziyetteyiz…
Özellikle de, o, teker teker alınlarından öpülesi ‘gençliğin’ gösterdiği direniş, tepeden tırnağa diriltiyor ve bir sürü sorgulamalara itiyor insanı…
***
Bu yaşananlara kimse “terör ve gençlere terörist” diyemez…
Çünkü, yapılanlar, “Şiddet Eylemi” değil, bir ulusun yerinden dirilişidir!
Başladığı günden beridir, TV. Ekranlarına yapışmış gibiyiz…
İzlediğimiz ise: Barış ve bunun gerekçeleri değil! İnanılmaz kurnazlıklar, tehditler, acımasız tuzaklar ve terörün - ölümün her türüdür…
Karşılarında, yurdunun “yarınları olan gençler” olduğunu hiçe sayarak, yapmadık / denemedik zulüm ve ölüm tuzağı bırakmıyorlar !
***
Gençleri içim yanarak, çoğu kez gözlerim yaş içinde izliyorum… Kelepçe, tazyikli su ve dayak molasında yorgun argın ölümün gölgesi yüreklerine değil, sadece gözlerine düşmüş olarak, ‘zafer işareti yapıyorlar’.
Bireysel, kitlesel ve resmi kimlik ve maskeleriyle halkının yaşamını kuşatan dev bir “zulme” karşı!
***
TERÖR DEĞİL…
Evet, bu karşı duruş, devlet yetkililerinin tanımladığı gibi, asla bir terör değildir… çünkü terör:
“İnsanların, ırklarından ve uluslarından başlayıp, siyasal, sosyal, dinsel, cinsel, kültürel kimlik ve tercihlerine kadar uzanan hedefleri vuran kurşunu asla bitmez bir silahtır…
Yazılı ve yazısız kurallarıyla…
Yasaklarıyla, ayıplarıyla, günahlarıyla… Çoğunluğun, azınlığın üzerine açtığı sürekli bir ‘salvo ateşidir!’
Propagandaların aksine, hem siyasal, hem de ahlaksal açıdan asıl ‘terör kurbanı’, gösteriye yürekten katılan gençler ve Türkiye halkının çoğunluğudur…
***
Hala daha anlaşılmıyorsa çok yazık… Çünkü, Türkiye’de olup bitenler, insanı temelinden sarsan dramatik olaylar, anlaşılmanın çok ötesini işaret ediyor. Bu resmi tam olarak görmek, olayları iyi değerlendirmek gerek; yoksa, TOMA’lar arkasına saklanarak, gençlerin üzerine ölüm kusarak çözülmez bu tür sorunlar…
Çünkü artık, bıçak kemiği kesip iliğe dayandı !!!
Bu olayı artık, bilimsel algı ve yöntemlerle çözmek gerek; çünkü, diyet ödemeyen kimse kalmayacak !
YOKSA
Yoksa, planlanan iki Türkiye mi! Öyle ya, “Bizimkiler / sizinkiler !” kurmacası altında, insanlar birbirine düşürülüyor ve bu sürdürülürse, iki ayrı Türkiye oluşacak, “TC sınırları içinde…” Oysa, olması gereken: Hem üst hem de alt toplumda, politik ve ideolojik kesimlerin uyumu’ gereğidir…
Bu kolay mı!.. Değil kuşkusuz, özellikle de Başbakanın deyişiyle; “Halkın yarısı islamiyete yatkın iken…”
Diğer yarısı ise, “Laik bir Türkiye’yi” temsil ediyor…
Ciddi… sivil… demokratik arayış ve uygulamalarla “SİVİL TOPLUM VE DEMOKRASİNİN KÖKLEŞMESİ…” konusunda her geçen gün Türkiye Cumhuriyeti için bir kayıptır…
***
İnsanlar, yanlış politika ve politikacılardan o kadar yorulmuşlar ki!
Artık, ölüm ve zulümü değil…
HAYATI HAK EDİYORLAR…
---------------------------------------------------------
DAÜ’den: 6. İz bırakmış…
KIBRISLI TÜRKLER SEMPOZYUMU
Hiçbir kitabı okumadan, tanıtma girişiminde bulunmamaya çalışırım. Bazen öylesine yoğunlaşır ki kitap trafiği, olan benim ‘sabah uykularıma’ olur; çünkü, benim doğamda en verimli saatler ‘sabah okumaları / yazmalarıdır…”
Bu kez oldukça sıkıştım; çünkü, tam altı kitap var okumam gereken; ama başka çaresi yok, okudukça tanıtacağım!
Ve, işte ilk kitap:
6. İZ BIRAKMIŞ KIBRISLI TÜRKLER…
“DAÜ, İz Bırakmış Kıbrıslı Türkler Sempozyumunun (6.) yapmış 1999’da başlatılan ve her iki yılda bir yapılan sempozyumda sunulan bildirilerin kitaplaştırılması da ayrı bir “kalıcılık” özeni… Çünkü, neredeyse ‘toplumsal belleğimizde’ pek bir şey kalmamış… Osmanlı giderken götürmüş, İngiliz götürmüş… kalanların çoğunu da bizim ‘Sözde açıkgözler’ yürütmüş…
***
O yüzden geçmişle ilgili her çalışma altın değerindedir…
***
Bu sempozyumun konuları:
Hikmet Afif Mapolar ve Con Rifat + 2 saygın aileydi:
Remzi Okan ve Togan ailesi…
Gerçekten de, sunulan (16) bildiride, yaşanan o dönemle ilgili: ‘Sosyal Tarih – Kıbrıs Türk Edebiyatı ve Basın Tarihimizle ilgili” gayet önemli bilgiler var…
Prof. Dr. Naciye Doratlı’nın Başkanlığında yapılan sempozyum sonucunda bildiriler bir kitapta yayınlanmış:
Bildirilere Gelince:
• Eserlerine Kıbrıs Kültürünü yansıtan yazarımız Hikmet Afif Mapolar – Ali Nesim.
• Kıbrıs Basın Tarihinde Bir Nefer: Suna Atun
• 1919’dan – 1989’a Değin… Bugüne, Hikmet Afif Mapolar: Çiğdem Özdemir.
• Hikmet Afif Mapoları Anarken: Regu Mapolar, Mert Mapolar.
• ‘Söz Gazetesi’ Bağlamında Mehmet Remzi Okan’ın Yazılarında Vatan Kavramı…
• Kıbrıs Türk Toplumunda Aydın Bir Eğitimci: Mehmet Remzi Okan – Sibel Akgün.
• Mehmet Remzi Okan: Ulus Irkat
• Kıbrıs’ta İlk Kadın Gazetecilerden: Bedia Okan: Neriman Cahit.
• Con Rifat ve Masum Millet Gazetesi – Harid Fedai.
• Evkaf Arşivindeki İngiliz Sömürge Dönemine Ait, Con Mehmet Rifat ile Arabahmed (Hamidiye) Medresesine İlişkin Bazı Belgelerin Etüdü – Tuncer Bağışkan…
• Con Rifat’ın Basın Yolu ile Evkaf ve İngiliz İdaresine Karşı Verdiği Mücadele – Deniz Gürgöze.
• Bir Aynaya Tersinden Bakmak, Öndeki Sureti Yorumlamak – Bülent Fevzioğlu.
• Con Rifat – (1878-1956) – Altay Sayıl.
• Cemal ve Sadi Togan’ın Kıbrıs Tarihindeki Yeri – Ali Efdal Özkul – Gülçin Keleşzade.
• Togan Ailesi ve Sinema – Yurdagül Akcansoy.
• Gazeteci Togan Ailesi: Hüseyin Kaba.
***
Bize, Kültürümüzden böylesi zengin bir bellek sunan DAÜ’ye…
Daha nice “Bu tür çalışmalar dileğiyle…”
Teşekkür ve başarılar…
-----------------------------------------------------
PARANTEZ…
Bu günden, geçmişin değerlendirilmesini yaparak, şimdi ve gelecekte daha güzele, daha özgüre ve daha iyiye ulaşmak istiyorsak, “Homo – Sapiens”in binlerce yıllık tarihini, “miyop bir bakış açısıyla” onlarca yıla sığdırmaya çalışmayalım…
Tarihi, kendimizle başlatıp, denenmişin taklidi yerine… İçinde yaşadığımız ve birlikte daha güzele ulaşmayı hedeflediğimiz toplumun bizlere yol gösterecek ip uçlarına sahip olduğuna inanarak onu, yani:
“bize özgü olanı”, bulacağımıza dair çabadan vazgeçmeyelim…
Ama…
Hep birlikte…