29 Haziran’ın gün sonu dökümü, tahmin edilebilir olanın ötesinde bir değişime imza attı.
Seçmenin ‘neyi’ değiştirdiğine dikkatle bakmak ve bunu ‘neden’ yaptığını doğru biçimde anlamaya çalışmak, önemli.
Sonuçlardan istisnasız tüm siyasi partilerin ders çıkarması gerekiyor.
Gerek oy kaybedenlerin, gerekse bir türlü oy yükseltmeyi başaramayanların.
Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin, Ulusal Birlik Partisi’nin ve Demokrat Parti’nin aldığı seçim sonuçları bir haftadır enine boyuna değerlendirilmekte, farklı yönleriyle ve farklı bakış açılarıyla tartışılmakta.
Ancak BKP ve BARAKA ile ittifak halinde seçime katılan Toplumcu Demokrasi Partisi’nin, Lefkoşa’da elde ettiği yüksek oy oranı, sanırım genelde aldığı oy oranının özgün biçimde değerlendirilebilmesinin önünde psikolojik bir engel oluşturuyor.
Oy oranının birkaç puan artırıldığı bölgeler olsa da, tek kazanılan belediye Lefkoşa’dır ve Lefkoşa’nın kazanılmış olması, herkesin de takdir edeceği üzere tek başına bu ittifakın başarı hanesine yazılamayacak kadar ‘çok unsurludur’.
Mehmet Harmancı’nın şahsının bu ittifaka kazandırdığı oyları göz ardı etmemek lazım.
Öncelikle böyle bir ‘önemli’ faktör var.
Bunun yanı sıra DP tarafından desteklenen UBP adayının aldığı toplam oy sayısına baktığımız zaman, bir önceki yerel seçimde bu iki partinin Lefkoşa’da elde ettiği oy toplamının yaklaşık yarısının Dana’nın hanesine yazılmadığını görüyoruz.
Bu oylar nerededir?
Muhtemelen kayda değer bir kısmı, özellikle de DP kanadının kayda değer bir kısmı Harmancı’ya kaymıştır.
Bu oyların Harmancı’ya kayış nedenlerini herkes farklı argümanlarla açıklama yoluna gidiyor.
Kimisi seçmenin bu davranışını tamamen bireysel bir yönelim olarak görüyor.
Kimisi ise sonucu, Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun, Lefkoşa’nın da aralarında bulunduğu üç büyük şehri CTP’li başkanlardan arındırma operasyonunun bir parçası olarak okuyor.
Yani oyların bireysel tercihler olarak değil, bilinçli bir çalışmanın ürünü olarak Harmancı’ya kaydırıldığı yorumları yapılıyor.
Tabii bunların tümü iddia.
Ancak öyle ya da böyle, Harmancı’nın Lefkoşa’da %37 oranında bir oy alması, TDP’nin önümüzdeki genel seçimlerde oy oranını benzer bir ivmeyle artıracağını savunmak için sağlıklı bir zemin oluşturmuyor.
TDP’nin bir önceki genel seçimlerde, yani Temmuz 2013’te Lefkoşa’da aldığı oy oranı sadece %7.
Ve üstelik partinin, bundan birkaç ay önce, Nisan 2013’te gerçekleştirilen Lefkoşa Belediye Başkanlığı seçiminde, Suphi Hüdaoğlu ile %14’e yakın oy almış olmasına rağmen, %7!
Dolayısıyla TDP, başkentteki başarıya bel bağlama lüksüne sahip görünmüyor.
Toplumcu Demokrasi Partisi’nin, şu anda 3 milletvekili var.
Biri Lefkoşa’da, biri Mağusa’da, biri de Girne’de.
Ve gelin görün ki, Lefkoşa’da %37 oranında oy alırken, bir milletvekiline sahip olduğu ikinci büyük şehir Mağusa’da, TDP’nin belediye başkan adayının aldığı oy oranı sadece ve sadece %3.69.
Bu oran, bir genel seçimde ülke barajının altında kalır, not etmek lazım.
TDP’nin milletvekili sahibi olduğu bir diğer şehir olan Girne’de ise, %11.23 ile başarı sayılacak bir orana ulaşan ve seçim öncesinde TDP üyesi olmayan aday, seçimden birkaç gün sonra, partiden istifa ediyor.
Güzelyurt’ta alınan oy oranı %5.8.
İskele’de aday yok.
Belediye meclis üyelerine gelince ise tablo şöyle:
Lefkoşa: 6 (toplam 22)
Mağusa: 1 (toplam 16)
Girne: 2 (toplam 14)
Güzelyurt: 0 (toplam 14)
İskele: 1 (toplam 10)
5 ilçe merkezinde TDP’nin durumu bu.
Evet tekrar tekrar altını çizmek lazım, Lefkoşa büyük bir başarıdır.
Ancak bu başarının doğrudan haneye yazılması, partinin önümüzdeki seçimlerde alacağı olası oylar için referans alınması, stratejik bir hata olur.
Ülkemiz siyasi hayatında son derece önemli bir geleneğin temsilcisi olan Toplumcu Demokrasi Partisi, daha etkin bir ‘Sol’ alternatif olabilmek için, daha etkin politikalar benimsemek zorundadır.
Çünkü halkın, böylesi bir TDP’ye ihtiyacı vardır.