Ekonomik tedbirleri konuşurken, çoğu yurttaş, yönetim makamlarını işgal edenlere göre çok daha gerçekçi önermeler yapıyor.
“Yoksullar, dar gelirliler, güvencesiz özel sektör çalışanları, işsiz gençler için herhangi bir ekonomik tedbir alındığını göremedik” diyor insanlar…
Haklılar...
Pek çok insanımız “Bu tedbirler bizim cebimizi ilgilendirmiyor, herhalde, bizim bilmediğimiz başkaları için kararlar alınıyor” yorumu yapıyor.
***
“En önemli açılım, kamunun verdiği hizmetleri, toplumun ayrıca para ödeyerek yeniden satın almasının önüne geçmek olacaktır” diyor bir vatandaş…
Yaşı ileri…
"En basiti sağlık" diyor…
"Bütçemizden sağlık için ayrıca ödeme yapmayalım, en önemli ekonomik açılım bu olur…”
Eğitimi anlatıyor...
Şunu söylüyor:
"En son el altından (partizanca) istihdam edilen 70 kişinin bu ülkeye maliyeti, tüm ekonomik tedbirleri ortadan kaldırmıştır.”
***
Partici istihdamların bu topluma yıllık maliyetini hesaplayınız.
Hepimizin sırtına yüklenen maliyet göreceksiniz epeyce ağırdır.
***
Ülkemizin önemli iktisatçılarından Erman Yaylalı, hükümetin “ekonomik tedbirlere” yönelik önemli bir detaya dikkat çekti.
Gülsek mi ağlasak mı, bilemiyorum.
Kimi kandırıyorlar?
“Ekonomik tedbirleri anlamak mümkün değil” diyor deneyimli iktisatçı, emekli bürokrat ve şu örneği veriyor:
“Örneğin kiracıya %3 stopaj iadesi ön görülmüş...
7000 TL kira ödeyen kiracının alacağı stopaj iadesi 17 TL...
Başka söze gerek yok.”
***
Sizce başka söze gerek var mı?
Öncelik ne zaman ‘yoksulların’ olacak?
Ekonomik tedbirler alınırken önceliğin yoksullardan başlaması gerektiğini çok söyleriz.
Ama öyle olmaz…
O nedenle gelir adaletsizliği büyüdükçe büyür.
Hali vakti yerindeler ve zenginlerin alım gücü korunurken yoksul daha da yoksullaşır.;
Uçurum derinleşir, öfke ve gerilim büyür.
Bu ülkenin yoksulları, yoksunları, güvencesizleri; elektriği, telefonu, benzini, evlada harçlığı, boğaz tokluğuna ekmeği ödedikten sonra borçla yaşıyorlar.
Ama gündemi onlar saptayamıyor.
Öncelik onlar olmuyor!
Bu insanların sırtına basa basa yıllardır iktidarını ya da konumunu koruyanlar, kendi aralarında bölüşüyor istihdamı, parayı, menfaati, geliri, ödeneği…
***
Önceki gün adanın güneyinde bir karar alındı ve yalnızca “düşük gelirli emeklilere” yüzde 5’lik bir artış yapıldı.
22 bin 400 hane bu maaş artışından yararlanacak.
Ayrıca “çok çocuklu aileler” için özel bir düzenlemeye gidildi.
Üç veya daha fazla çocuğa sahip ancak yüksek geliri olmayan 16 bin aileye özel bir ödenek belirlendi.
2 milyon Euro gibi de bir bütçe oluşturuldu.
***
Kıbrıs’ın kuzeyinde sigorta emekli maaşı ilaç parasını bile karşılamayan çok sayıda kişi var.
Kamu maaşlarına hayat pahalılığı ödeneği ya da asgari ücret artışı üzerinden siyaset yapılıyor.
Büyük bir marifetmiş gibi…
Halbuki bu adımlar, bir başına yokluğa, yoksulluğa, gençlerin göçüne engel olmuyor, güvencesiz çalışanların hayatını iyileştirmiyor, işsizlere seçenek sunmuyor.
***
Mutlaka ama mutlaka dezavantajlı, kırılgan, yoksul kesimler belirlenmeli ve öncelikle onlara özel adımlar atılmalıdır. Alım gücünün artırılması için iletişim ve ulaşıma yönelik ağır fonlar kaldırılmalı, ücretsiz eğitim ve sağlığa erişim için kararlı, cesur, radikal adımlar atılmalıdır.
Ülkenin ortak kaynakları dağıtılırken öncelik yoksullardan başlamalıdır.
Öyle gizli saklı değil, açık açık…
Kıbrıslı Rum lider Hristodulidis, Kıbrıslı Türklere yönelik açılımlar yapacaklarını söyledi.
“İlk kez açıklıyorum” diyerek, “Bir grup Kıbrıslı Türk ile ofisimde görüştük, Eylül’de duyurular yapacağız” sözlerini kullandı.
Kim bu “heyet” bilmiyoruz, süreç şeffaflıkla yürütülmedi, Kıbrıslı Türklerin ortak devletin kurucu ve asli unsuru olduğu yine görmezden gelindi.
Müzakere masasını ortadan kaldıran ve halkımızı çözüm yolundan uzaklaştıranlar böylesi bir sonuca da neden oldular. Tatar üzerinden oynanan oyun çöktü.
Kıbrıslı Rum liderliği uluslararası alanda Türkiye’yle temas kuruyor, yerel ölçekte ise kendi belirlediği heyetlerle…
“Kukla Devlet” dekoru ile kurulan sahnede Kıbrıslı Türklerin seçilmiş bir temsilcisi yok… Uluslararası toplumun onayladığı yoldan çıkarak inatla yalnızlığa yönelenler, insanımızı en temel hakları için neredeyse dilenir noktaya getirdiler.
***
Hristodulidis’in görüşmesi gereken en azından siyasi partiler, köklü sivil toplum örgütleri, temsiliyet gücüne sahip gruplardır… Öyle gizli saklı değil, açık açık…
Yalan üzerine kurulu düzen
“Yalan” sözcüğü ne kadar çok yer tutmaya başladı hayatlarımızda…
Ebru Yalçın Karakaşlı adlı okurum, öfkesini şu sözcüklerle yansıtıyor:
“Her şey yalandan ibaret, yalan cumhuriyeti, yönetim şekli, siyasi düzeni, insan hakları, halkın refahı, hak adalet, eşitlik, emniyetli güvenli bir yaşam, eğitim... vs. vs. vs…
Bu ülkede hepsi bir yalan üzerine kurulu ve bu düzenden yıllardır nemalanan siyasiler, onların altındaki yandaşlar…”
Elbette “siyaset” diyerek genellemek de yanlış…
Çünkü bu yozlaşmanın, çürümenin ve kokuşmanın sahiplerini görmek gerekiyor, deşifre etmek…
Bilgiyle, bilinçle, dürüstlükle bu pislik düzeni değiştirmek için çalışan insanları bataklıktan ayırmalıyız mutlaka…
***
“KKTC bir başarı öyküsüdür” diyenler sanmasınlar ki bu “kuyruklu yalan”a herkesi inandırdılar.
Hepimizi iğrenç bir çukura çekiyorlar!