‘Eşit, egemen devlet’ diyerek Kıbrıs sorunuyla ilgili müzakereler önüne ‘tanınma’ şartı koyanların ülkesinde öyle şeyler oluyor ki, bu olayların dünyaya yansımasının eşitlik, egemenlik iddialarını yerle bir ettiğinin farkında olmaları gerekir ama onlar günlük yaşıyorlar ya! Pek de önlerini görecek gibi değiller.
İnandırıcı olamadıklarını, güven veremediklerini, gülünç olduklarını, kaale alınmadıklarını bir anlasalar belki bir şeyler değişir ama herkesin bildiği gibi ‘kula kulluk’ ettiklerinden onların bir doğruları da yok.
Söyleneni yapmaya, emirleri yerine getirmeye öylesine aşina olmuşlar ki başka bir şey umurlarında değil.
Varsa da yoksa da Kıbrıslı Türkleri yoketme pahasına birilerinden ‘afferim’ almak, ülke topraklarını birilerine peşkeş çekmek, alınan emirleri hoş göstermek, yazanı çizeni korkutmak için verilen akılları yerine getirmeye çalışmak, özgürlükleri kısıtlama ve hapisle tehdit etme, koltuklarını biraz daha korumak uğruna gözleri kör olmuş bir şekilde, kendi toplumlarına verdikleri zararı görmeden veya görseler bile umursamadan paldır küldür her değeri yok etmeye çalıyor, Türkiye sermayesine ve son zamanlarda Rus ve İsrail sermayesine de bütün kapıları açarak verdikleri zararı geri dönülmez bir şekilde büyütüyorlar.
***
Gazeteci arkadaşımız Ali Kişmir “Güvenlik Kuvvetleri Komutanlığı’nı hedef gösteren bir yazı yazdığı ve kurumun manevi şahsiyetini tahkir ve tezyif ettiği” iddiasıyla 10 yıla kadar hapisle tehdit ediliyor.
İfade özgürlüğünü tehdit etmeye yönelik bu gibi eylemlerin ve taleplerin çağdaş dünyada bir karşılığının olmadığını ve henüz ele geçirilemeyen özgür yargımız nezdinde de bu istemlerin karşılık bulamayacağını bilseler de korkuyu genelde topluma ve özelde basınımıza verme konusunda aldıkları emirleri uygulamaya çalışıyorlar yine…
Yargımıza güveniyor ve Ali Kişmir’in bu süreçte basın örgütleri ve diğer sivil toplum örgütleri tarafından yalnız bırakılmayacağına inanıyorum.
***
Ercan gündemden düşmüyor… Bu kez devlet, yani halkımız, Taşyapı’ya 59 milyon euro ödeyecek. Neden?
Çünkü Emrullah bey, pandemi döneminde 27 ay 9 gün zarar ettiğini hesaplamış ve bu zararın 59 milyon euro olduğunu herhalde yine kendisi hesap ederek UBP-DP-YDP hükümetine bildirmiş, Bakanlar Kurulu da “Vah vah, Emrullahçımızın bu zararını karşılayalım” demiş ve halkın sırtından 59 milyon euroyu şirkete ödemeyi onaylamışlar.
Ne şirketmiş bu şirket! Devletten ala ala bitiremiyor. En başta bir defalık 13. maaşlara satılan Ercan, ondan sonra devlete ne ödedi, başka bir ödeme yaptı mı yoksa hep devletten yani halktan mı aldı!
Maliye Bakanımız Alişan Şan, bu paranın söylendiği gibi vergi borcunun bağışlanması değil, sözü edilen sürenin satın alınması olduğu gibi tuhaf bir açıklama yaptı.
Ne yani, biz kârlı mı olduk şimdi! 27 ay 9 günlük süreyi satın alan devlet ne kazandı, paranın cebinden çıktığı halk ne elde etti?
Yazmayım çünkü ayıp olacak.
***
Asgari ücret arttı ya… Temmuz maaşlarına da hayat pahalılığı yansıdı ya… Şimdi bu parayı çıkarmak için polisimizi çıkardılar yollara… Gidene gelene ceza yağdırıyorlar… Hem de katlanmış cezaları…
Herhalde yine birileri “bu artışları ben vermem ha!” demiş olacak ki onlar da ne yapsın, yine halkın cebinden almaya çalışıyorlar…
Yani vatandaş bir cebine koyduğunu diğer cebinden çıkarıp devlete geri veriyor. Enflasyon farkı deyip ödenen ama aslında o farkın çok daha büyük olduğu gerçeği ortada dururken ardı ardına gelen zamlar da fakirliği günden güne artırıyor.
İşte eşit-egemen KKTC gerçeği bu; Birileri komisyonculuk yaparken birileri de zenginleşiyor ama halk fakirleşmeye devam ediyor.