Tam bir "alt yönetim" izleğinde yol alıyoruz.
Büyükelçi, köy köy gezerek insanları adeta kışkırtıyor.
Türkiye Cumhuriyeti topraklarında, bir başka ülkeden gelen herhangi bir büyükelçi aynı tavrı gösterse kıyamet kopardı.
Burada normalleşmiş gibi kimse de ses çıkartmıyor.
“Kıbrıs halkına dair bir irade temsil etmiyorsun, böyle Büyükelçilik olmaz” demiyor kimse… Bağıranlar da yalnızlaşıyor böylece… Kendi yarattıkları ya da çökerttikleri demokraside "et de bizim elimizde bıçak da" tavrı sergileniyor.
Çıkmaz sokaktayız!
Yeni siyaset diyerek "tek yol" tabelasını astıkları ada yarısında tüm yollar "Büyükelçiliğe" çıkıyor.
O yolun sonunda dünya yok…
İlhak var!
Şimdilik ismine “KKTC” diyorlar (!)
***
“Başbakan” yaptıkları kişi kardeşine arsa, yakınlarına ihale kovalarken, “İlahiyat” hocaları da kendi aralarında yazışarak geldiğimiz noktayı gösteriyor: “Bugün okulda yapılan öğretmenler toplantısında okul sendika yöneticileri, Büyükelçiliğimizin emriyle atanmış müdür yardımcımızı kabul etmediklerini dile getirmişlerdir. Konu hocamızın şahsiyeti ile ilgili değil bizden birinin müdür yardımcılığı makamını almasından kaynaklanmaktadır.”
Son cümle durumu özetliyor: “Durum gerekli mercilere iletilmiştir.”
‘Bugün Kıbrıs’ gazetesine yansıyan “deşifre” tam anlamıyla dehşet!
“Karabağ’ı Ermeni itinden, Suriye’yi teröristlerden, Libya’yı Hafter soysuzundan temizleyen Türkiye Cumhuriyeti gereğini yapacaktır inşallah…”
Nasıl bir düşmanca dil bu!
Ada’ya savaşın ardından Türkiye’den gelen ya da gönderilen ailelerin burada doğan çocuklarıyla da çatışıyorlar şimdi...
Bu çirkin muhabbetin ortakları, öğrenci yetiştirecekler, öyle mi?
Güya “eğitimci” bunlar!
***
İşin en acısı UBP’lisi, milliyetçisi, sağcısı, herkes de bu baskıyı, müdahaleyi, dayatmayı görüyor, biliyor, yadırgıyor, kendi arasında konuşurken mutsuzluğunu anlatıyor, huzursuzluğunu dile getiriyor ancak kimse isyan etmiyor.
Sesini yükseltmeden karnından konuşuyor ahali…
Tehlike büyüdükçe büyüyor.
“O koltukta oturamaz”
Eğitim Bakanlığı’ndan bir kaynak, İlahiyat Koleji’nde “müdür muavini” eksikliği olduğunu söyledi ve Türkiye’den gelen öğretmenlerden birine, TC Büyükelçiliği’nden “telkin” yoluyla böyle bir görevlendirme yapıldığını doğruladı.
Okuldaki öğretmenlerin rahatsızlığı ve sendikanın eylemi sonrasında bu görevlendirme geri alınmış… İşin aslı “resmi bir görevlendirme” de yokmuş ortada…
Elbette şunu biliyoruz…
“Resmi Görevlendirme” de yaparlar gerekirse…
Sonrasında “Milletlerarası Anlaşma” derler…
Talimatla yönetimin yeni yöntemi bu şimdi…
Nazım Çavuşoğlu, Türkiye Cumhuriyeti ile 2019’da bir “Mutabakat Zaptı” imzalamış, bu zaptın içeriğini de günlerce gizlemişti, unutmadık…
***
Peki, Türkiye’den gelen görevli öğretmenlerin, ‘Bugün Kıbrıs’a yansıyan yazışmaları ne olacak?
Soruşturma açılıp açılmayacağı dahi şüpheli…
“Bu deşifre sonrasında, Türkiye’ye geri gönderilmesi gerekiyor” diyorum… Eğitim Bakanlığı’ndan konuştuğum kaynak, “Bunu kim yapacak” diye soruyor bana…
Yine aynı kaynak, şu anlamlı cümleyi kuruyor: “Bakan Çavuşoğlu böyle bir talimat verirse, o koltukta oturamaz, mahalleye gider.”
“İlahiyat” değil “Turizm” ya da “Meslek” Koleji…
İlahiyat Koleji’ne ihtiyaç var mı?
Asıl soru bu!
“İlahiyat eğitimi” almış insan kaynağına ihtiyaç duyduğumuz yönünde herhangi bir bilimsel veriye rastlamadım.
Tek amaç başörtülü öğrenciler ve din içerikli eğitim!
Bu kolejin varlık sebebi Türkiye’deki iktidardan gelen talimattır.
İhtiyaç, planlama ya da irade değil!
Muhalefetten şu söylemi bekliyorum: “Biz geleceğiz ve İlahiyat Koleji’ni Meslek Koleji’ne dönüştüreceğiz.”
Pek çok farklı alternatif olabilir, hem gerçek bir ihtiyacı karşılar, hem de modern dünyayla yarışacak yeni kuşaklar yetiştirir.
“Teknoloji Koleji…”
“Turizm Koleji…”
“Sanat Koleji” gibi…
Tüm bunlara çok daha fazla ihtiyacımız var bizim…
Çağdaş, bilimsel, modern eğitimi benimseyen herkesin talep etmesi gereken bu…
Çok iyi yabancı dil bilen zanaatkârlar neden yetiştirmeyelim?
Lefkoşa’daki yetmezmiş gibi bir de Mağusa’ya İlahiyat Koleji açılacak şimdi…
Evet, çocuklarını böylesi okullara göndermek isteyen aileler olduğu doğrudur, inkar etmiyorum.
Çünkü bu aileler kendilerine din üzerinden bir kimlik inşa etmişler.
Diğer okulları “sakıncalı yerler” görüyorlar…
Çocuklarını buralarda “dışlanmış” hissediyorlar.
Yoksulluklarını, yoksunluklarını, çaresizliklerini böyle baskılıyorlar.
Bu aileleri de dönüştürmektir mesele!
Siyaset o zaman değerli…