Cumhurbaşkanı Sayın Akıncı ve Kıbrıslı Rum Lider Sayın Anastasiades’in BM Genel Kurulu sırasında BM Genel Sekreteri Sayın Guterres ile yapmış oldukları görüşme önemlidir.
Neden önemlidir?
Çünkü bu görüşmeler, Crans Montana’nın devamı niteliğindeki müzakere sürecinin başlayıp başlamayacağı konusunda bize ışık tutacaktır. Ancak bu ışık, BM Genel Sekreteri Temsilcisi Sayın Lute’un, Güvenlik Konseyine sunacağı rapor kadar büyük bir ağırlık taşımaz diye düşünüyorum. Birbirini tamamlar.
Malum, BM Genel Sekreterine yön verecek olan, BM Güvenlik Konseyidir. Son yıllarda ağırlıklı olarak BM tarafından seslendirilen, Kıbrıs sorununun Kıbrıslıların sorunu olduğu ve “Kıbrıslıların iradesi” ile çözüleceği yönündeki dikkate değer görüş yanında, emperyal birer dünya gücü olarak BM Güvenlik Konseyi üyelerinin özellikle de adada egemen toprağı bulunan üçüncü taraf İngiltere’nin görüşleri ve kararları gözardı edilemez. İngiltere üzerinden başlayıp değerlendirmeyi NATO’ya kadar götürebiliriz.
Son beş yıllık müzakere süreci, BM Genel Sekreterinin son Raporunda da ifade ettiği üzere, müzakere tarihinde görülmemiş eşsiz ilerlemeler içermektedir. Taraflar, altı temel başlığın beş tanesi olan, Yönetim ve Güç Paylaşımı, Ekonomi, AB, Mülkiyet ve Toprak konularında bugüne kadar elde edilmemiş ilerlemeler kaydettiler.
Yapılan görüşmelerin tutanakları bize, tarafların birbirlerinin elindeki kartı çok iyi gördüğünü, karşılıklı hassasiyet, beklenti ve toplumsal çıkarın kavrandığını, “iki evet” üzerinden sonuca ulaşma konusunda gerekli adımı atmak için büyük pazarlıktaki gücünü artırmaya çalıştığını anlatıyor. Yani tamamen kapanan başlıklar hala olmasına rağmen, bunların gayrı resmi olarak kabul edilmiş ancak henüz resmileşmemiş konular olduğunu görüyoruz.
Crans Montana’da 30 Haziran tarihinde BM Genel Sekreteri tarafından taraflara anlatılan ve daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı Akıncı tarafından kayıt altına alınıp Guterres ve ekibine onaylatılan belge, işte tam da bu noktada uzlaşı sağlamak için ortaya konulmuş, uzlaşılmamış görüşler listesi olarak kabul edilebilir. Burada mülkiyet ve güvenlik konusunda Guterres’in yaratıcı önerileri yanında taraflara, karşılıklı hassasiyetler ve “iki evet” gözetilerek hangi başlıklar üzerinden nasıl hareket edilebileceğine dair çözüm odaklı bir yaklaşım sunulmuştur.
Crans Montana’da sunulan bu görüşler Anastasiadis tarafından kabul edilmiş olsa, korku, endişe ve seçim kaygısı yerini cesarete bıraksaydı bugün bu adada başka konular konuşuyor olacaktık.
30 Nisan tarihinde Akıncı’nın Anastasiades’e yaptığı Guterres belgesi çerçevesinde stratejik anlaşmaya varalım çağrısına, Anastasiadis gayrı resmi olarak pek çok kez cevap vermiş olsa da, dün BM Genel Kurulunda yaptığı konuşmada açık ve net olarak buna hazır olduğunu vurguladı.
Geriye, ne istediğini bilme, kararlılık, cesaret ve çözümsüzlüğün çok büyük bir yıkım getireceğinin idraki kalıyor.
* * *
Tüm bunlar bize Kıbrıslıların çözüme ulaşmak için son bir güçlü hamle yapmaları gerektiğini gösteriyor. Bu noktada sağduyulu olmak ve sorumlu davranmak zorundayız. Sorumluluğumuz çözüm için ilgili BM parametreleri çerçevesinden kesinlikle çıkmamayı, çatışma diline boğulmamayı ve “sorunun özü”nden kopmamayı gerektiriyor.
Federasyonun ne olduğu çok net olup, Kıbrıs’ta nasıl bir federal modele ulaşılacağı BM parametreleri (Kıbrıs ile ilgili BM GK kararları, mevzuatı) tarafından belirlenmiştir. Federasyon reddettiğini söylemekten çekinenler son zamanlarda, BM Parametrelerini yok saymaya başladılar. Çünkü ayrıntı Parametrelerde gizli. Federasyon ayrıntılarıyla orada tanımlanmış. Yine taraflar arasında farklılık olduğunu ortaya koyanlar da aynı şekilde Parametreleri yok sayıyorlar.
Konfederasyon çok daha iyi olabilir diyorlar… bunun adının ayrılıkçılık, bölünme, olmayacak ham-hayal olduğunu ise saklayıp toplumları statükoya mahkum ediyorlar !
İlgili BM Parametrelerinin yok sayıldığı noktada çok net bir şekilde bileceğiz ki çözüme ulaşmak imkansızdır.
* * *
Kıbrıs sorunu dondu, ABD şöyle diyor, Rusya böyle diye akademik yorum yapanlar, eğer BM parametreleri dışına çıkar isek Kıbrıslı Türk toplumunun toptan kaybedeceğini ne yazık ki göremiyorlar. Federasyonun, her iki toplumun uzlaşı noktası olabileceğini anlamıyorlar, yeni arayışlar, yeni heyecanlar, yeni söylemler, yeni sorgulamalarla Kıbrıslı Türklerin çözüm iradesini bilinmez bir maceraya sürüklemek istiyorlar.
* * *
Geçici hevesler, günlük siyaset, hayali önlemler ve palyatif tedbirlerle istediğimiz yere varmamız mümkün değildir. Kıbrıs adasındaki temel sorun çözümsüzlüktür. Bunu fark etmek, bir AB toprağı olan Kuzey Kıbrıs’a karşı tüm tarafların sorumluluğunu gündem yapmak zorundayız.
Bu toplumsal yarayı sarabilmemiz için, adil bir çözüme yönelik aktif siyaset yapılmalıdır. Sadece Cumhurbaşkanlığı değil, tüm kurumların, kesimlerin, örgütlerin ses verme zamanıdır.
Yoksa, biz haklıyız deyip beklemek ya da “herhangi bir çözüme” ulaşmak için karşı tarafı zorla baskı altına almaya çalışmak, “diplomatik caydırıcılık”a soyunmak, “ben yaparım olur demek”, bedeli çok büyük tehlikelere yelken açmak olacaktır.
Bunu da Kıbrıslı Türk toplumuna kimsenin yaşatma hakkı yoktur !