Bir yandan savaş çığırtkanlığı, bir diğer yandan ekonomik kriz, 16 Nisan’da gerçekleşecek Liderler görüşmesinin önemini daha da artırmış durumdadır.
Emperyalist güçler tarafından Doğu Akdeniz’in silaha boğulduğu; bugün özelinde Suriye, genelde Ortadoğu üzerinden yeni bir küresel düzen için egemenlik kavgasına girildiği; her savaş öncesi olduğu gibi yalanla gerçeğin bilinçli olarak birbirine karıştırılarak yaratılan gri alanda belirsizliklerin bilinçli olarak çoğaltıldığı; algı oyunlarının üst düzeyde olduğu; yeni küresel mekanlar yaratma adına, kapitalist krizin askeri enstrümanlarla kendini aşma girişiminin yeni bir örneğini yaşıyoruz.
Bir yandan çok bilinen bir içerik bir diğer yandan, yeni teknolojik askeri araçlar ve enformasyon gücünün yarattığı büyük kaos; yanı başımızda.
Bir kıvılcım, küresel bir savaşa dönüşür mü? İnsanoğlu “dün” yaşadıklarını yeniden tekrarlar mı, henüz birşey diyemiyoruz. Ancak yarın, tarihin bu günleri küresel savaş ortamı olarak yazacağı bir gerçek.
Evet her kriz kendi çözümünü kendisi üretir. Böyle bir ortamdan barış çıkar mı? Elbette çıkar. Yeni koşullar yaratılarak çıkar. Acıyla, ölümle çıkar…Biz bugün, o yeni koşulların ve düzenin arifesindeyiz.
***
Bu büyük kriz ortasında olan ve jeopolitik değeri algılayamadığımızdan çok daha büyük olan Kıbrıs’ta, çözüm üretmek mümkün müdür?
Bize iki yol görünüyor gibi !
2015 itibarıyla başlayan çözüm sürecinin “süratle” tamamlanması.
Giderek, Doğu Akdeniz/Ortadoğu bağlamına çekilmek, o bağlamda tanımlanmak, açıkçası Doğu Akdeniz'de boğulmak.
Şunu çok iyi bilmek gerekir ki, Doğu Akdeniz/Ortadoğu çatışma bağlamı, hidrokarbon zenginliği gerekçesiyle bizi kendi bünyesine dahil etmeye son derece uygundur.
Kıbrıs’ın çevresindeki hidrokarbon yatakları ABD’nin, Rusya’nın, Türkiye’nin, İsrail’in (hatta Mısır’ın v.d) ve Avrupa Birliği devletlerinin doğrudan doğruya gündemindedir. Bu yataklardaki zenginliğin paylaşımı ya ortak kazanımla sağlanacak ya da çatışma ile. Üçüncü ve kanımca çok zayıf olan bir diğer alternatif ise, arama çalışmalarının durdurulmasıdır.
Açıkçası, ortak kazanımın olmadığı noktada paylaşım konusu bir sıcak savaşa dönüşebilir.
Ortadoğu’daki yangının, Doğu Akdeniz’e yayılma olasılığı çok uzun sürmez. Çünkü ortada ciddi bir ekonomik kapasite ve bunun devletlerin ulusal çıkarları bağlamında stratejik bir karşılığı vardır.
Eğer Kıbrıs sorununda, BM parametreleri çerçevesinde bir çözüm sağlanıp, ilgili tüm devletlerin ve bu yönde yatırım yapan küresel sermayenin beklentileri, ortak çıkar çerçevesinde çözülürse bu krizin önüne geçebiliriz.
Bu çerçevede, yukardaki iki şıktan birincisine bakacak olursak, cevabım elbette barış mümkündür, olacaktır.
Ancak çözüme ulaşmak ne sadece Sn.Cumhurbaşkanı’nın ne de sadece Sn.Anastasiades’in elindedir. Her iki taraf da beklentilerini alabilmeli, her iki Lider de olası bir referandumda toplumlarına “evet” için güvence verebilmelidir.
BM Genel Sekreteri Gutteres’in belgesi ortada durmaktadır.
“Yeni bir güvenlik rejimi”, “dönüşümlü Başkanlık ile kararlara etkin katılım” ve “toprak düzenlemesi”…
Görebildiğim kadarıyla bu üç başlıkta atılacak adımlar, çözüm kapısını tamamen açacaktır.
Tehlikenin farkına varalım. Doğu Akdeniz hidrokarbon kaynakları girdabından zararlı çıkacak olan özellikle Kıbrıslı tüm toplumlar olacaktır.
Hidrokarbon gündemi ile, çözüm sürecini bloke etmeyelim…
Ne olur, tehlikenin farkına varalım.