Şimdi herkes Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ne yapacağına kilitlendi.
Ancak Erdoğan öyle bir lider ki, ne yapacağını kimse kestiremiyor.
Kulislerde “erken seçim”-“siyasi kriz” senaryoları dolaşırken hiç beklenmedik bir şekilde Deniz Baykal ile görüşmesi, hatta “uzlaşı” zemini arayışı yapacağı kimi aklına gelirdi?
Üstelik bunu henüz resmi süreç başlamadan, bunu “AKP lideri” edasıyla yapacağı, Davutoğlu’nu bir çırpıda “yok” sayacağını kim tahmin ederdi?
Aslında yeni değil…
Erdoğan-Baykal uzlaşısı geçmişe dayanıyor.
Hatırlayın, Erdoğan 2002’de AKP ile seçim kazanmış ancak “siyaset yasağı” nedeniyle başbakan olamamıştı.
O dönemde Anayasa değişikliği ile Erdoğan’ın önünü açan Baykal değil miydi?
O dönemde yine Erdoğan-Baykal yine baş başa görüşmüş ve hatta anayasada 9 değişiklik ile temel yasalarda değişiklikler AKP-CHP uzlaşısı ile hayat bulmuştu.
Aradan uzun zaman geçti…
Baykal siyaseti bırakır gibi oldu, gitti, geri geldi.
Ve yine en çalkantılı dönemde Erdoğan-Baykal baş başa görüştü.
Elbette bu görüşmenin içeriğinde ciddi anlamda pazarlık yapılmıştır, bunda kimsenin şüphesi yok.
Peki bu pazarlıkta neler vardı?
Siyasal anlamda belirsizlik ortamı sürerken bu görüşme “uzlaşı” zemini yaratır mı?
Görüşmenin içeriği dışında ‘şekli’ ve ‘zamanlaması’ aslında bizlere şu gerçeği gösteriyor: Erdoğan hala iç siyasete yön vermeye, şekillendirmeye devam ediyor, edecek.
Henüz resmi süreç ortada yokken, “Başbakan adayı” Davutoğlu hükümet kurma çalışmalarına başlamamışken Erdoğan'ın bu hamlesi açık açık siyasete yön vermeye çalıştığını göstermiyor mu?
Görüşmeden sonra yapılan açıklamalara bakalım.
2 saati aşkın bir süre baş başa Erdoğan ile görüşen Baykal “Erdoğan koalisyon ihtimallerine açık” dedi. Erdoğan kim ki “koalisyon ihtimallerine açık” olsun?
Hükümeti Erdoğan mı kuracak?
Cumhurbaşkanı'nın koalisyon işinde işi ne?
Baykal bu çıkışı ve sözleri ile aslında Erdoğan'ı “özne” olarak kabul etmiyor mu?
Bu duruş, CHP'nin en başından beri dillendirdiği “Eğer AKP-CHP koalisyonu olacaksa Erdoğan anayasal çerçevede kalsın” tezine ters düşmüyor mu? Elbette düşüyor, elbette Erdoğan’ı “meşru” kılıyor.
İşin özü Erdoğan, “Baykal” hamlesi ile çok şeyler ortaya koydu.
“Hükümeti de ben belirlerim, CHP'yi de ben şekillendiririm” demek istedi.
“Tek adam” olduğunu gösterdi.
Ve bunu yapmaya devam edecek.
Bu tavrı sürdürecek.
Görüşme aslında AKP'de taşları yerinden oynattı.
Erdoğan’ın bu hareketini onlar da beklemiyordu.
Zira AKP için ilk tercih “AKP azınlık hükümeti”, ikinci tercih ise MHP'ydi…
Özellikle ikinci tercih ile Kürt seçmene seçimdeki tercihi nedeniyle “ayar” çekilecekti, bir nevi yaratılacak ‘milli’ hava ile Kürt milliyetçiliği körüklenip HDP'nin sol duruşu sarsılacaktı.
Erdoğan'ın “Baykal” hamlesi ile bu gündemler ‘ötelenmiş’ oldu.
Belki ileride yenden gündeme gelebilir.
Bir bakıma “iyi ki CHP” demekten kendimi alamıyorum.
Çünkü MHP seçeneği “kötülerin en kötüsü” gibi görünüyor.
Zira MHP'nin Kürt sorunu ve Öcalan konusundaki çok katı tavrı ülkeyi yeni bir iç çatışmaya götürebilecek cinsten…
Peki bu açmaz içinde en önemli sorunlardan biri olan AKP-CHP ‘taban çatışması’ sorunu nasıl çözülecek?
Yıllarca başörtüsü, Kemalizm, laiklik, din unsurları ile çatışan iki taban olası koalisyonu nasıl hazmedecek?
İşte bunu kimse kestiremiyor.
“En olası” olarak görülen AKP-CHP koalisyonunun en ciddi sorunu bu durum olacak kanımca…
Bu nedenle en başından beri CHP “ilk tercih” olarak MHP'yi ortaya koyuyor.
En azından CHP için MHP, taban çatışmasını gündeme taşımayacak, “AKP karşıtlığı” yapıştırıcı görevi yapacak diye düşünenler çok.
Baykal görüşmesinden önce CHP kurmayları tarafından dillendirilen dıştan HDP destekli CHP-MHP koalisyon en çok öne çıkan seçenekti.
Zira CHP, seçim sürecinde ne demişti?
“Oy verin gitsinler” değil miydi ana slogan?
“Gitsinler” dediği AKP değil miydi?
Bu nedenle ilk tercih “AKP’siz hükümet” olarak dillendirildi.
Elbette HDP bu seçeneğe kapı kapatmıyor ancak MHP'nin Kürt sorunu konusunda vereceği tavizlerin boyutu ne kadar olabilir ki?
Üstelik hükümette kalma uğruna ‘HDP'nin desteğine ihtiyaç duyan bir MHP’ profili kendi tabanı açısından “sorunlu” bir durum ortaya çıkarmaz mı?
Eğer Erdoğan'ın “CHP” formülü tutmaz, MHP de siyasetinde yumuşama göstermezse Türkiye'yi yeni bir seçim süreci bekliyor.
Yaratılan açmaz öyle bir açmaz ki; kimse ne bu durumdan memnun, ne de erken seçim seçeneğinden…
Siyaset CHP'ye “en istemediği parti” AKP ile hükümet dayatıyor.
MHP'yi Kürt meselesi konusunda taviz vermeye zorluyor.
AKP'yi ise kendisini hiç istemeyenlerle “ortaklık” kurmaya itiyor.
CHP'nin yolsuzluk dosyalarını açma isteği, MHP'nin Kürt meselesini rafa kaldırma hayali ve AKP'nin tek mutlak güç olma rüyası çakışıyor!
Bu ‘açmazları çok’ olan sürecin Erdoğan faktörüyle ‘uzlaşıya’, ya da ‘krize’ sokulması muhtemel…
Eğer istenirse ve ortak müştereklerde buluşma zeminleri yaratılırsa 'zoraki' bir hükümet kurulacak.
Ve bunda da Erdoğan'ın tavrı birinci etken olmaya devam edecek.
Ta ki Erdoğan yeni hükümeti yıkana kadar…
Çünkü o, her şeye rağmen hala “tek adam”…
Ne yazık ki...