Çok heyecanlı bir gün yaşadık dün....
“Avrupa Günü”nde, barış gazeteciliği adına, bir tuğla daha koyduk, yeniden inşa etmek için ‘barış evi’mize...
Eğer birlikte yıkıp dökmüşsek ortak evimizi, yine birlikte tamir edeceğiz, etmeliyiz mutlaka...
Kimi taşları yeniden öreceğiz ki çok daha sağlam olsun...
***
Avrupa Komisyonu Kıbrıs Temsilciliği’nin himayelerinde, üç dilli web alanımızın tanıtımını yaptık, ‘Avrupa Günü’nde...
Sevgili Yorgos Kakouris’le, Osman Kalfaoğlu’yla, Cansu Nazlı’yla; Avrupa Komisyonu’ndaki dostlarımızla birlikte aylardır yaşıyoruz bu heyecanı...
Dayanışma Evi’nde, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk belediye başkanları da bir müjde verdi dün....
İki belediyenin ortak kullanımındaki merkezi, işbirliği ve diyalogun gelişmesi için ‘Dayanışma Evi’nin kullanımına vereceklerini açıkladılar...
***
YENİDÜZEN, tarih yazılırken ‘ayrıntı’ dahi olmayacak kimi polemiklere konu edilmek istenir...
Ya da küçücük hesapların siyasi dilinden okunur...
Oysa... Çok daha geniş bakabilmek ve çok daha kalıcı adımlarla yürüyebilmektir yarınlara, görevimiz...
United Medya projesi de bunun için doğmuştur zaten...
Hafta içinde müjdeyi vermiştik, e-gazetemiz, dünyanın dört bir yanına ulaşıyor artık...
Sayfalarımız ‘elektronik’ bir dokunuşla çevrilse de, parmaklarda kalan Kıbrıs’ın kokusudur...
Ve ‘tek bir’ dildir odağımız...
Tıpkı, üç dilli web alanımız LemonCY.eu da olduğu gibi...
Evet, Türkçe ya da Rumca, İngilizce ya da başka dillerde diyalog kuracağız...
Ama en temelde, tek bir dile ulaşmaktır hedef...
Tek bir dili konuşmak...
Tek bir dili anlamak...
Tek bir dille anlaşmak için...
Barışın, işbirliğinin, hoşgörünün, ortak bir gelecek yaratmanın dilidir bu...
-----------------
Annelerin gözünde hep ‘bebek’ kalır büyükler!
İlk anaokulun bahçesinde anımsarım annemi…
Biz sırada beklerken bahçede, karşıdan belirişini…
***
Evde terzilik yaptığını hatırlarım.
Avucuna batan iğneleri…
Bahçede yasemin dizerken hatırlarım sonra…
Sabah kahvaltılarının telaşını ve akşam yorgun argın eve dönüşünü…
***
Güldüğünü anımsarım en fazla…
Neredeyse çatal bıçak sesiyle kalkıp oynamaya başladığını…
İlla ki keyfini, neşesini…
***
Macun yaparken…
Bir küçük not defterine yazılarımdan sevdiği paragrafları not ederken…
Gün batımında kahvesini yudumlarken keyifle…
Sinirli hallerini, bağırmalarını…
Her hastalığımızda “Ben olsaydım keşke” deyişlerini…
Ve hasret yolu gözleyişlerini hatırlarım, göç yollarındaki evlada…
Babamı ameliyata götürdüklerinde açık kalp için dik duruşunu, sabrını, sessiz göz yaşlarını...
Kumsalda kumlarla oynarken hatırlarım, yaşı kaç olursa olsun, bikinisiyle...
Dudak büküşlerini… İnatlarını…
Panik hallerini…
Çiçekleriyle konuştuğu saatleri...
***
En sıkıntılı ve zor anlarımda, en umutsuz ve yılgın zamanlarımda gülüşüne sarılırım mutlaka…
Annem, gülümser bana her zorlukta…
Tüm anaların yüzünde görürüm aynı umudu, aynı gülüşü, aynı sevgiyi ve güzelliği…
***
İlk, anaokulun bahçesinde anımsarım annemi…
Avuçlarımız açık, beklerken elimize vurulacak ‘ceza cetveli’ni…
Gelip beni alışını sıradan, hışımla….
***
Ben, hâlâ aynı çocuğum, sırada bekleyen…
Ve annelerin gözünde, hep bebek kalır büyükler…