Kıbrıs’ta “komünist düşmanlığı”nın tarihi neredeyse 50 yıllık bir geçmişe sahiptir. Belki daha çok ya da daha az. İşçilerin örgütlenmesi, işçi-emekçilerin hak arayışları, “haktan” öte belli çevrelerce komünist, hatta Kıbrıslı Türk emekçiler için Rumcu-Hain olarak provakatif söylemlere rastlanıyordu ‘50’li yıllarda. Bugün de provakatif söylemlerde bir değişikli yok ama sol kesmin ve işçi-emekçilerin daha bir örgütlü ve güçlü olmaları bu tip provakatif söylemler karşısında dimdik dururken, insanları da neredeyse gülümsetir nitelik taşımaktadır bu tip söylemler.
‘40’lı yılların ilk yarısından beri “Türk İşçi Birlikleri” adı altında birlikte hak arayış ve güçlü olabilmek için çaba harcıyorlardı. Ama bu toprakta birlikte asırlardır yaşayan Kıbrıslı Rumların örgütlenme konusunda daha iyi oldukları da bir gerçekti. Kıbrıslı Rumların örgütlendikleri PEO sendikasına katılmak, onlarla bu yolu yürümek elbette Kıbrıslı Türkler için önemli bir gerekçeye sahipti. Birçok fabrikanın sahibi olan Rum işletmelerinde iş-aş bulmak, haklarını geliştirmek ve daha bir insanca yaşamdı dertleri. Bu “dert” onları PEO ile birleşmeye götürdü. Böylece o fabrikalarda daha iyi iş bulacaklar ailelerini geçindirebileceklerdi. Yok hayır o yılllarda Kıbrıslı Türklerin öyle fabrikaları işletmeleri filan yoktu. Olanların da çalıştırdıkları işçi sayısı iki elin on parmağını geçmezdi zaten. Bu katılımdan sonra Türk işçiler içerisinde sosyalleşme, bilinçlenme açısından bir kulüp oluşturma fikri geldi ardından. Şöyle futbol, pinpon oynanacağı, kütüphanesi olup kitap okuyacakları, kötü alışkanlıklardan uzak durarak sohbet edecekleri ve işçi hakları açısından bilinçlenebilecekleri bir oluşum. Böylece spor kulübünün ilk adımını da bu birşelme süreci içerisinde atmış oldular. Kesin bir tarih verilemese de ilk adımın, 1952 yılında atıldığı belirtiliyor bazı anı konuşmalarında. Elbette “kurduk” demekle de olmuıyordu bu iş. Önce yasal prosedür nasılsa öyle işletildi. Türk İşçi Birikleri feshedildi, mal varlığının da yeni kurulacak spor kulübüne devredilmesine karar verildi. Spor kulübü için de yasal başvurular yapılıp adını da Türk Eğitim Kulübü-TEK- koyarak 1944’den bu yana Türk İşçi Birliklerinin lokal olarak kuıllandıkları, Lefkoşa’nın “Elli Sokağı no:2”de TEK olarak ilk yerleşimlerini gerçekleştirdiler. Heyecan büyüktü. Tıpkı her başlangıçta olduğu gibi. Sadece işçilerden oluşan bir kurucu heyet ve yönetim kurulu, kendi emekleri ve düşünceleriyle bir yol alış başlamıştı. Spora çok önem veren bu gençler ellerinden geldiğince siyasetten sendikal hareketlerden kulüplerini uzak tutmaya çalıştılar. Çünkü biliyorlardı, “işçi-emekçi” demek solcu-komünist demekti bazı çevrelerce. Hele bir de hak arayışına girdin mi işte belgesi de bu niteliğindeydi. Kulüpte başka kulüplerde olduğu gibi ne kumar oynanıyor, ne sigara içiliyor ne de içki servisi yapılıyordu. Tümü de yasaktı. Çünkü amaç “temiz” bir kulüp içerisinde sporla içiçe olmak ve kütüphanedeki kitaplardan yararlanarak bilinçlenmek, aydınlanmaktı.
Malum güçler bu kulübün sadece işçi sınıfından oluşmasını fırsat bilerek ve elbette bunun altında PEO’ya katılmaları da vardı kuşkusuz, TEK için “komünist kulübü” provakasyonuna başlamakta gecikmediler. Yıllar geçtikçe ve TEK başarılı bir spor kulübü oldukça ona böylesi saldırılar da katlanarak artmaktaydı. Malum güçler baktılar sadece komünist hitamıyla bir yol alamıyorlar bu kez de Kıbrıs Rum Komünist partisi AKEL’den para yardımı aldıkları söylemlerine başladılar. Hani bu söylemler ölye kulaktan kulağa değildi sadece. Esas görevi ne yazık ki Kıbrıs Türk basınındaki bir-iki gazete başı çekiyordu. TEK’e karşı hiddet ve nefret o malum çevrelerce git gide artarken, e zaman da “teşkilat” dönemi, bu kez de futbolcularına tehditler yollanmaya başlandı. Bu futbolcuların çoğu işçi kişilerdi ama onlar yanında liseli birkaç genç de vardı. Onların da anne-babalarına bu tehditler götürüldü, “çocuğunuz komünistlerle” diye. Evet işçi sınıfı insanlarıydı ve evet sol görüşlü olmaları da doğaldı o yıllarda. Çünkü onların haklarını kouyacak ve yüceltecek başka bir siyasi görüş yoktu ki o yıllarda.
1 Nisan 1955’te faşit EOKA örgütü ilk bombalı eylemini gerçekleştirdi. Böylece o güne kadar Kıbrıs Futbol Federasyonu’nda (KOP) yer alan Türk kulüpleri de KOP’tan ayrılarak kendi futbol federasyonlarını, Kıbrıs Türk Furtbol Federasyonu adıyla hayata geçirmek durumunda kaldılar. Dolayısıyla TEK de bu federasyonda yer aldı. Futbol’da iki küme berlendi, 1. Ve 2. TEK 2. Kümede futbol oynamaya başladı. O yıllarda daha Yusuf Kaptan sahasında (Yeni Saha) karşılaşmalar yapılıyordu. TEK’in rakipleri arasında Kaymaklı, Sönmezspor gibi kulüpler de vardı. Daha sonra Cirit Hisarı sahasının ıslah edilmesi gündeme geldi. Emeğini ve terini katanlar, araziyi düzeltip, kaleleri kuran, seyirciler için tribünü inşa edenlerin başında ise TEK oyuncuları-yöneticileri vardı. Amaç daha büyük ve daha çok seyirci karşısında top oynamak. Yani ta ilk günden beri o amaç; spor yapmak futbol oynamak.
İlerleyen zamanda TEK kulübü kuruldukları ilk gün yerleştikleri Elli Sokağı no:2’deki kulüp binasından ayrılarak yeni bir evden dönüştürülmüş lokale taşındı. Zafer Sineması arkasındaki Plevne Sokaktaki küçük bir lokaldi. Futbolda parlamaya başlarken TEK, diğer yandan EOKA’ya karşıt Kıbrıslı Türklerde de yeraltı örgütleri kurulmaya başlanmıştı. 1956-57-58 yılları içerisinde öncelikle “çete” gibi oluşumlar, neredeyse kimileri “kabadayılık” boyutunda ama bilinç ve amaçsızca, özellikle Kıbrıslı Rumların mallarına yapılan saldırılar, talan etmeler, yakmalar, korkutmalar. İki toplum arasındaki nifak sokmanın arttırıldığını ve bu işin şiddete dönmeye başladığını gören TEK, bugüne kadar hak-özgürlük ve emek için birlikte mücadele ettikleri Kıbrıslı Rumlarla birbirlerine düşürülecek olmaları karşısında sessiz kalmamış ve ses yükseltmiş. Böylesi olayların bu adayı kan gölüne dönüştüreceğini el ilanlarıyla duyurularıyla halka iletmeye başladı. Böylece yönetimdekiler TEK’e karşı daha bir kin duymaya, onları neredeyse her gün basın yoluyla komünist, Rumcu, Hain olarak halkın zihnine sokmaya başlamışlardı. Diğer taraftan da kulübün Futbol Federasyonu’ndan atılması için çalışmalar gidilmişti sinsice. O günlerde Maraş belediyesinin davetlisi olarak festivale katılan TEK, futbol-pinpon karşılaşmaları yanında sahneye bir de piyes koymuştu. Bu piyesin adı “Efeler” idi. Peki kim sahneye hazırlamıştı bu piyesi? Faşistlerce katledilen sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu... çok başarılı olan bu piyes karşısında izleyiciler hem TEK’i hem de Derviş Ali Kavazoğlu’nu ayakta alkışlamışlardı.
Tarih 1 Mayıs 1958’i gösteriyordu. PEO ve Türk İşçi Bürosu 1 Mayıs İşçi Bayramı’nı birlikte kutlamaya karar verirler. EOKA’nın, teşkilatın kol gezdiği, komünist avına çıktığı o günlerde. Sabahleyin işçiler evlerinde erkenden kalkmış, hazırlıklarını yapmış, bayramlarını kutlamak için Ömerge Mahallesi’nde yer alan sendikalarının yolunu tutmuşlardı. Binlerce işçi emekçi burada yığılmıştı. Önce 1 Mayıs’ın kendileri için anlamı bir kez daha dile getirildi konuşmacılar tarafından. Ardından sloganlar atarak yürüyüşe geçtiler. “Yaşasın 1 Mayıs Yaşasın Barış”, “Tüm İşçiler Kardeştir”, “Kahrolsun Faşistler”... akın akın yürüdüler yollarda, sesleri kısılıncaya dek sloganlarıyla. Elbette bu birliktelik yönetimin hoşuna hiç de gitmemişti. Onlar; Kıbrıslı Rumlarla yaşayamayız, birlikte olamayız, taksim isteriz dedikçe bu görüntüler ve birliktelik onları artık zıvanadan çıkarmaya başlamıştı. 1 Mayıs’ın gecesi. Yorgun ama mutlu bir şekilde evlerine çekilen işçiler o günün coşkusunu aileleriyle birlikte paylaşırken, diğer yandan biriler “saldırı” peşindeydi. Bu saldırı öncesinde başlayan tehditler, tartaklamalar ve korkutmalar ve hatta öldürme ve yaralamalara bu kez de bir kulüp binası ekleniyordu. Plevne sokağındaki TEK kulübü. Gecenin kendilerini saklamasına pek de aldırmıyordu saldırganlar. Kapısı pencereleri kırıldı, kulüpteki eşyalar talan edildi, kulüp karşısındaki hisar üstünden aşağıya atılıp yakıldı. Ne kütüphane, ne kitaplar kalmıştı artık. Gözü dönmüş bu insanlar Namık Kemal’in fotoğrafını bile Marx, hele ki bir başkası da “papazın resmini asmış kıomünistler” diyecek kadar cahil bu güruh, o kulübün sonunu getirmişti. Böylece; sadece ama sadece spor yapmak ve temiz bir gençlik için mekan sağlamak amacıyla kurulan Türk Eğitim Kulübü, isminde “Türk” kelimesi bile geçmesine rağmen komünist-hain-Rumcu olarak provake edilerek ortadan kaldırılmıştı.
Tarih, 1 Mayıs 1958’di.