Hüseyin Osman Sakallı, 20 Temmuz 1974’te Doğruyol çarpışmalarında öldürülen kardeşi Mustafa Halil Sakallı ile arkadaşı Selim Mustafa Mavili’yi kendi elleriyle Tekke Bahçesi’nde aynı mezara gömdüğünü, kardeşinin mezarının Tekke Bahçesi’nde olduğunu anlatıyor… Hüseyin Osman Sakallı, Tekke’deki bu mezarın kazılmasını talep ediyor…
Hüseyin Osman Sakallı’yla kendi elleriyle Tekke Bahçesi’ne defnettiği ve mezar yeri belli olmayan 17 yaşındaki kardeşi Mustafa Halil Sakallı’yla ilgili röportajımızın devamı şöyle:
SORU: Annen evdeydi herhalde, değil?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Annem senelerce mesela ev kadınlığı, bahçemiz vardı, hayvanlarımız vardı. Koyunumuz vardı, Güzelyurt’ta keçiye müsaade yoktu…
SORU: Dillirga’daydı keçiler…
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Evet… Bahçelerimiz vardı. Onlarla ilgilenirdi annem.
SORU: Ne ekip biçerdiniz?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Yiyeceğimizi… Kavun, karpuz, böğrülcedir, patatesimiz… Domatesimiz… Yani… Ama narenciye bahçemiz da vardı, 40 dönüm. Tabii sulardan dolayı kuruttuk onları.
SORU: 1963’te mi kaçtıydınız Omorfo’dan?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: 58’de kaçtıydık, Lefke bölgesine.
SORU: 58’de ne olduydu da kaçtıydınız?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: EOKA…
SORU: Yani o genç doktor Erol’u o dönem mi vurduydular? Sanırım 1958’de vurduydular onu…
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Onu daha sonra vurduydular.
SORU: 58’de ne olduydu yani? Sizin mahallede bir şey olduydu? Yoksa emir geldiydi size “Kaçın” diye?;
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Emir geldiydi…
SORU: Çünkü Omorfo’da çok çatışma olmadı.
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Hiç, hiç çatışma olmadı. Bir doktorun babası Ahmet Mulla Mehmet “kayıp” oldu, bir da doktor Erol’u öldürdüler. 58’de kaçtık Lefke bölgesine, 59’da geldik Gaziveran’a… 1960 Cumhuriyeti’nde, Güzelyurt’a döndük. 63 hadiselerinde Akdeniz’e gittik (Aya İrini). 64-65’te Gönyeli’ye geldik. Bir müddet camide yattık, ev yok. Göçmen evlerinden bir ev verdiler bize. Şimdiki göçmen evleri, okulun yanında. 74’e kadar orada kaldık. 74 harekatından sonra tekrar yerimize gittik.
SORU: Durur muydu ev?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Yok, kerpiç evdi. Ne ev bulduk, ne yer bulduk. Bahçeler dururdu. Bu defa bize ev tahsis ettiler… Ben evliydim. Ayrı aile evi aldım ben. Kardeşim evliydi, ona aile evi verdiler. Bekarlar, anne-babamla bir evde kalırlardı. Diyeceğim, hayat bizi çok yıprattı…
SORU: Savurttu…
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Savurttu…
SORU: 74’te kardeşçiğiniz Mustafa, 17 yaşındaydı… Askerliğini yapardı, yoksa?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Mücahitti…
SORU: Evet, o zaman askerlik yoktu, mücahitlik vardı… Doğruyol’da mıydı hep?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Boğaz’daydı, Doğruyol’a yolladılardı kendilerini. Ben da o gece Boğaz’daydım, Dikomo’ya karşı yoldaydık. 20-21 Temmuz gecesiydi bu. O gece bana beyan oldu… Düşün sen ki çarpışın, üstünde bir ağırlık var… Kardeşim Mehmet’le beraberdik. Bir ufağımnan… “Be Mehmet, uyku bastırır beni!”
“Abi noldun?” der, “çarpışırık, Rumlar gelir zencirlilerinan!” O zaman şiro yani digger…
“Yapamam ben…”
Tabii mevziydik beş-altı kişi. 10 kişi Boğaz yolunda… Dikomo yolunda.
“Yat uyu” dedi bana, “kestir” dedi bana arkadaşın biri.
Uyudum, uyandım, bilmem ne kadar, belki beş dakika, belki beş saat… Kalktım… Bizim karargah Boğaz’daydı. Arkasında da su depoları vardı, askerlerin el-yüz yıkaması için. Uyandım, dedim kardeşime “Be Mehmet, kalk” dedim,
“abdest alalım da, Mustafa’yı kaybettik” dedim. “Bir-iki rekatçık namaz kılalım” dedim. Namazını da kıldım.
SORU: Nereden anladıydın yani?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Beyan oldu bana. Çünkü o gece Doğruyol üç defa el değişti. Üç sefer… Türkler aldı, Rumlar aldı, Türkler aldı, Rumlar aldı… Sonuçta bizde kaldı.
SORU: Bunlar Balabayıs’tan yürüyerek gelen Rumlar’dı…
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Evet. Bir-iki gün sonra ben Lefkoşa’ya geldim, o dönem postacılık yapardım, Boğaz Sancağı’ynan Lefkoşa Sancağı arasında gider gelirdim. Haber götürür getirirdim. Kuruçeşme’de bu aşağıda, hastane… Eski hastane… Orada birisine gittiydim, bir tanıdığa. Neysa, Kuruçeşme’den hastaneye doğru gelirdim. Hastane vardır orada, Dikilitaş’tan içeri girdiğinde solda. Eski hastane. Kuruçeşme başka, eski hastane başka…
Kuruçeşme’den çıktım geleyim, tabii Dikilataş’a çıkacam geleyim Girne Kapısı’na. Burada bir cami var. O sokağın içinde.
SORU: Sanırım Laleli Cami’dir o.
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Bilmem. Burada bir kamyonet, içinde ölüler… Camiden çıkarırlar, arka kapıdan, kamyonete koyarlar…
SORU: Camiden çıkarırlardı yoksa hastanenin arka kapısından?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Camiden… Yeşil bir kapıydı, büyük. Çift kanatlıydı o kapı. Bir baktım ölülerin yanından geçerken, kardeşimi gördüm, Mustafa’yı, alnında şarapnel parçasıynan! Başka bir yerinde bir yarası yok! Belden yukarısı çıplak, belden aşağısı askeri giyinmiş. Onun yanında da Selim Mavili’yi gördüm. O da arkadaşım… Arkadaşım, Göçmenköy’den… Uzandım, Selim Mavili’nin ayakkabılarını aldım, çünkü arkadaşık! Ama kaç gün sonra, bir hafta sonra, bir ay sonra, gittim, ailesine götürdüm. Bizde eskiden arkadaşlık vardı…
SORU: Ondan sonra ne yaptınız? Gittiniz kamyonetnan Tekke’ye?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Kamyonetin arkasından geldim. Beş kişilik bir mezar vardı, orada öğrendim ben ki buraya beş kişi bir mezara gömüldü diye…
SORU: İşte o mezarın üstüne “Önder İbrahim” yazdılardı ve o mezardan İsmail Kemal ve dört kişi daha çıkarıldı kazılarda…
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Bu beş kişilik mezarın bir iki mezar altına, kardeşimi koydum, Selim Mavili’yi koydum, hatırlamam üçüncü şahısı…
SORU: Koydun mu, koymadın mı? Yoksa koydun da kim olduğunu hatırlaman?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Hatırlamam… Üçüncü bir kişiyi koymuş da olabilirim, ikisi da olabilir… Bunların bir altındaki mezara da bir ölü koyduk, oturur vaziyette… Öyle kaldıydı, adamı açamazdın ya öldükten sonra… O şekilde kaldı…
SORU: Bunlar hep Doğruyol’dan mıydı?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: Hep Doğruyol’dan…
SORU: Tahminin kaç kişiydi? Mesela beş kişi, on kişi?
HÜSEYİN OSMAN SAKALLI: On-onbeş kişi, o gün gömdük, tamam mı? Bir da Türkiyeli subay vardı gömülen ama hangi mezara gömüldü? Tabii bilmem. “İşte burada bir Türkiyeli subay var” dediler, tamam mı?
Üç-dört gün sonra biz geldiğimizde, Türkiyeli subayın alınıp memleketine gönderildiğini biz öğrendik. Ama ben üç-dört gün sonra ki geldim, kardeşimin mezarını bulamadım… Hangi mezara, nereciğe gömdüm, bilmem. Ama o beş kişilik mezardan daha aşağıdaydı.