KAZILARDA SON DURUM… KAZILARDA SON DURUM…
Kayıplar Komitesi’nin adamızın kuzeyi ve güneyinde, gerek 1963-64, gerekse 1974’te “kayıp” edilmiş Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırumlar’ın gömü yerlerini aramakta olduğu kazılara kesintisiz biçimde devam ediliyor.
Tekke Bahçesi dışında başlatılan kazılarda, iki toplumlu kazı ekibi, insan kalıntılarına ulaşmaya devam ediyor… Şu ana kadar üç şahıstan geride kalanlara ulaşılmış bulunuluyor. Tekke Bahçesi dışındaki bu alana bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömülmüş olduğu bilinmekteydi. Ancak bulunan insan kalıntılarının kimlikleri ancak DNA testleri sonrasında kesinleşecek… Kayıplar Komitesi, bulunan insan kalıntılarını kendi antropoloji laboratuarında inceliyor, ardından bu kemiklerden örnekler ABD’deki bir laboratuvara gönderilerek burada DNA testleri yapılıyor ve bulunan kalıntıların kime ait olduğu saptanmaya çalışılıyor.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi Kazılar Koordinatörü Arkeolog Demet Karşılı’dan aldığımız bilgilere göre, Lapta’da şu anda iki kazı devam ediyor. Bunlardan biri, iki “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunmuş olduğu “Celebrity yanı” diye tabir edilen bölgede, iki kazı ekibi tarafından yürütülen kazı. Arkeologlar, iki makine ile toprakları kontrol ediyorlar…
Lapta’da bir diğer kazı ise “Limon tarlası” diye tabir edilen ve bir “kayıp” şahıstan geride kalanların bulunmuş olduğu kazı. Burada da arkeologlar trençleme yapılan yerlerde çıkan tüm toprağı kontrol ediyorlar.
Alsancak’ta (Karava) ise bir dere yatağı yakınlarında bazı Kıbrıslırum “kayıplar”ın gömülmüş olduğu bilgisiyle başlatılmış olan kazı sürdürülüyor.
Hamit Mandrez’de, hapishane arkasında bir noktada da bir toplu mezarın aranmakta olduğu kazı çalışmaları sürdürülüyor.
Bir diğer kazı, Kutsovendi (Güngör) köyünde yürütülüyor. Bu kazıda da bir tarla içerisinde bir “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlar aranmakta…
Yeni Boğaziçi yani Aysergi’de ise 74 “kaybı” bir Kıbrıslırum için geniş bir tarla içerisinde kazı gerçekleştirildi ancak hiçbir kalıntıya rastlanmadı…
Kıbrıs’ın güneyinde ise Paramitra’da, 1974’te Dohni’den “kayıp” edilmiş olan bir Kıbrıslıtürk’ün gömü yerinin aranmakta olduğu kazı sürdürülüyor. Kazıda, teras üzerinde şiroyla trençleme yapılmaya devam ediliyor.
Kazı ekiplerinde bulunan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.
BİR KİTAP…
“Tuhafiyeci Leon Bahar’ın hüzün dolu hayat hikayesi kitapçılarda…”
44 yaşında hayatını kaybeden Yuda Leon Bahar’ın öyküsü Kırmızı Kedi’den çıktı.
Nurten Yalçın Erüs imzalı “Leon Bahar’ı Takdimimdir” adlı kitap, Varlık Vergisi’nin uygulamaya girişinin 77’inci yıldönümünde raflardaki yerini aldı. Biyografik romanda, Aşkale sürgünü Leon Bahar’ın hüzün dolu hayatı mektuplar ve belgeleriyle anlatılıyor.
11 Kasım 1942’de yani bundan tam 77 yıl önce Türkiye Büyük Millet Meclisi Varlık Vergisi Kanunu’nu kabul etti. Başbakan Şükrü Saracoğlu’nun artan enflasyon ve karaborsaya set çekebilmek hedefiyle çıkardığı Varlık Vergisi, fevkalade kazanç sahiplerine uygulanmak üzere yürürlüğe girdi. Uygulanışı, biçimi ve sonuçları ile Cumhuriyet tarihinin azınlık karşıtı politikalarını tanımlayan en tartışmalı kanunlardan biri olan Varlık Vergisi, üzerinden 77 yıl geçtikten sonra kapsamlı bir kitapla tekrar gündeme taşınıyor. Nurten Yalçın Erüs’ün kaleme aldığı “Leon Bahar’ı Takdimimdir”, hazin bir Türkiye gerçeğini konu ediniyor. Yazarın, İkinci Dünya Savaşı döneminde devlete kaynak yaratmak hedefiyle çıkarılan ve ağırlıklı olarak gayrimüslimleri hedefleyen Varlık Vergisi’nin mağdurlarından tuhafiyeci Leon Bahar’ın sürgünden gönderdiği mektuplardan yola çıkarak yazdığı biyografik roman, verginin yıldönümünde okurla buluşuyor.
SULTANHAMAM ESNAFI
Ankaralı Yuda Leon Bahar, hayatını İstanbul Sultanhamam’da gömlek, pardesü ve çorap toptancılığı yaparak kazanan genç bir müteşebbis. İkinci Dünya Savaşı’nın dünyayı kasıp kavurduğu günler. Türkiye savaşa girmemek için diplomasi savaşı veriyor. Artan kamu harcamaları ve olası bir savaşa girme durumu da dikkate alınarak devlete kaynak yaratma ihtiyacı karşısında, Saracoğlu Hükümeti çok tartışmalı bir karara imza atıyor.
Varlık Vergisi Kanunu, 11 Kasım’da TBMM’de kabul ediliyor. Vergi, çok büyük ağırlıkla azınlık vatandaşlara uygulanıyor; tespit, tahsilat ve uygulama süreçleriyle vergi hukuku kurallarını, vergilendirme tekniklerini ihlal ettiği yıllar içinde hemen hemen tüm çevrelerce kabul edilen bu vergi nedeniyle borcunu ödeyemeyen 1200 mükellef çalışma kamplarına sürgüne yollanıyor. İşte Leon Bahar da o mükelleflerden biri…
Kazancının kat be kat üzerinde, 120 bin lira tutarında bir vergiyle karşılaşıyor. Verginin ilanından itibaren devlet makamlarına hitaben yazdığı hak arama dilekçelerinin yanı sıra Aşkale ve Sivrihisar’daki sürgün günlerinde karısı Jenny ve iki kızına yazdığı duygu dolu mektuplar şimdi “Şair Edip Dürüst Tüccar Leon Bahar’ı Takdimimdir” adıyla biyografik roman olarak bir döneme ışık tutuyor.
MEKTUPLAR VE DİLEKÇELER DE KİTAPTA
Leon’un, sürgünden düzenli olarak İstanbul’da kalan eşi Jenny Garih’e yazdığı Fransızca mektuplar da kitapta yer alıyor.
“Şair Edip Dürüst Tüccar Leon Bahar’ı Takdimimdir’de yazar çok kapsamlı bir özel arşivden yararlanarak kamp ve sürgün hayatının detaylarını ortaya çıkarıyor. Bunun yanı sıra yazı hevesi yarım kalmış bir edebiyat tutkununun hayalini gerçek kılıyor, onun şiir dilinde yazdıklarını okurla buluşturuyor.
BİR İSTANBUL TARİHİ
Nişantaşı, Bebek, Sultanhamam’dan başlayarak 1940’lı yılların İstanbul’u, Haydarpaşa’dan Fındıklıyan Han’a İstanbul’u güzelleştiren tarihi binalar ve hatıralarla örülü roman aynı zamanda Kandıra’dan Aşkale’ye, Aşkale’den Sivrihisar’a uzanan bir Anadolu güncesine de ev sahipliği yapıyor. Kitap birbirini seven ama aynı zamanda ıstırap veren bir karı kocanın zorunlu ayrılığını, çetrefilli aile ilişkilerini, evlat sevgisini, dostlukların yarattığı mucizeleri, gerçek vatanseverliğe dair samimi ifşaatları ve adalete olan özlemi eksen alarak okuyucuyu 1940’lı yılların naif dünyasına davet ediyor. Kitapta yayınlanan özel mektuplarda iş adamı Üzeyir Garih’in doğum müjdesinden Bensiyon Kamhi’nin acıklı sonuna, o dönemin genç müteşebbisi Vitali Hakko’nun Şen Şapkası’ndan Bahçekapı’daki Nimet Abla gişesinin hikayesine kadar iş hayatına dair pek çok not da yer alıyor.
(AVLAREMOZ – 12.11.2019)
BASINDAN GÜNCEL…
“Fransız Direnişi’nin simgesi, hayatını kaybetti…”
2. Dünya Savaşı’nda Yahudi ailelerin kaçmasına yardım eden Nazilere karşı direnişin simge isimlerinden Yvette Lundy 103 yaşında vefat etti.
2. Dünya Savaşı’nda Fransa’daki Nazi işgaline karşı direniş hareketinin simgelerinden biri olan Yvette Lundy, Fransa’nın kuzeyindeki Epernay kasabasında 103 yaşında öldü. Bir öğretmen olan Lundy, Fransa’daki Nazı işgali sırasında sahte belgeler hazırlayarak Yahudi ailelerin, çalışma kamplarından kaçan kişilerin ve savaş esirlerinin kurtarılmasına yardım etmişti.
Lundy, Possum Kaçış Hattı olarak bilinen rota üzerinde çalışan direniş ağının bir üyesiydi. Çok sayıda kişinin bu hat üzerinden Fransa’dan çıkışını ve Nazi zulmünden kurtulmasını sağlamıştı.
1940-1944 arasında, erkek kardeşinin çiftliğinde gizlenen Yahudi aileler için sahte belgeler düzenledi. 1944’te, 28 yaşındayken tutuklandı ve Almanya’daki Ravensbruck toplama kampına götürüldü. Buradan Buchenwald toplama kampına transfer edildi, kampın Nisan 1945’te Kızıl Ordu tarafından kurtarılmasıyla özgürlüğüne kavuşabildi.
Lundy, Fransız Direnişi’nin simge isimlerinden biri olmasına rağmen, 15 yıl boyunca yaşadıklarından hiç söz etmedi. 1959 yılındaysa, uzlaşma mesajı vermek amacıyla deneyimlerini Alman ve Fransız öğrencilerle paylaşmaya başladı. SS subaylarının önünde soyunmak zorunda bırakılmasını şu sözlerle anlattı: “Beden çıplak ve beyin mahvolmuş durumda. O anda bir çukur gibisiniz, hiçlikle dolu bir boşluk ve etrafınıza baktığınızda gördüğünüz şey de, daha fazla boşluk.”
Fransız devletinin sivillere verilen en yüksek ödülü olan onur madalyasını aldığı 2017’deyse, “Bugün hâlâ, her gün bir noktada kampı düşünüyorum… Genellikle tam uyumadan önce” demişti.
(ARTI GERÇEK – 13.11.2019)