Bir süre önce Fileleftheros gazetesinde doğru olmayan bir “haber” yayımlandı, böylece bize de gerçeği bir kez daha kaleme alma olanağı doğdu...
Sözkonusu “haber”, 1063-64 “kaybı” beş Kıbrıslırum’un kalıntılarının “Dr. Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fazıl Küçük’e ait bir tarlada gömülü olarak bulunması” ile ilgiliydi. Sözkonusu “haber” daha da ileri giderek Kıbrıslıtürk şahitlerin verdiği bilgilerden maada, “uydu görüntülerinin” sözkonusu gömü yerini bulmakta rol oynadığı öne çıkarmaktaydı...
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üyesi Sayın Hakkı Müftüzade, 16 Ağustos 2022 tarihinde bir açıklama yaparak gazetenin bu “haber”ini düzeltmiş ve Fileleftheros’ta yer alan “haber”in doğru olmadığını ve yanıltıcı olduğunu vurgulamıştır...
Aslında gerçekte bu gazete google’da ufak bir arama yapmış olsaydı, 1963-64 döneminde “kayıp” edilmiş olan Kıbrıslırumlar’la ilgili senelerdir uğraş verdiğimizi, seneler boyunca Tekke Bahçesi Şehitliği’nin bulunduğu bölgeye bir kez değil pek çok kez şahitler götürdüğümüzü okuyabilirlerdi...
Tekke Bahçesi Şehitliği bir tarla değildir, hatta Lefkoşa’nın tam göbeğindedir. Ve burada Dr. Küçük’e ait herhangi bir “tarla” da bulunmamaktadır. Burada herhangi bir “tarla” da yoktur...
Bu alanda görgü tanıklarımızdan biri çok değerli arkadaşımız, arkeolog, araştırmacı yazar Tuncer Bağışkan’dır. Küçük Kaymaklı’daki evinden kaçarak göçmen olarak Lefkoşa surlar içine geldiklerinde, Tuncer Bağışkan henüz 18 yaşlarında bir genç idi... Tuncer Bağışkan ve ailesinin kalacak yerleri olmadığından, pek çok Kaymaklı göçmeni gibi, “Şahin Sineması” denen sinemaya yerleştirilmişlerdi... Sanırım burası eskiden “Ford Garajı” olarak bilinen yerdi – bu sinemanın tam karşısında da Girne Kapısı bulunmaktadır...
Tekke Bahçesi'nin eski fotoğraflarını fotoğraf sanatçısı okurumuz Derviş Güryel bizimle paylaşmıştı... Bu resimde Tekke'nin ilk günleri görülebiliyor...
Sinemaya bitişik ve sinemanın arka bölümünde Mevlevi Tekkesi bulunmaktadır. Bu Tekke, Mevlevi dervişlerinin ibadet yeri idi... Bir zamanlar burada Mevlevi dervişleri semah dönerdi, Mevlana’ya inanırlardı... Daha önce bu sayfalarda da, POLITIS gazetesinde her Pazar günü yayımlanmakta olan sayfamda da gerek Mevlana, gerek bu Tekke ve bu bölgede olanlarla ilgili çok sayıda yazı yazdım – Fileleftheros “Sevgul Uludag + Tekke Gardens (Tekke Bahçesi)” diye google’da bir arama yapsaydı, onlarca makalem Türkçe, Rumca ve İngilizce olarak karşılarına çıkacaktı...
Her neyse, Tuncer Bağışkan arkadaşımızın öyküsüne geri dönelim...
Aralık 1963’ün son haftasında Küçük Kaymaklı’dan ailesi, komşuları ve köyünden insanlarla birlikte kaçarak göçmen olmuşlardı ve bu sinemaya yerleştirilmişlerdi...
Geceleyin “TMT”den bazı şahıslar gelerek sinemadan gençleri topluyorlar ve onları 1963 toplumlararası çatışmalarından ölmüş olan insanları gömmeye götürüyorlardı...
Çatışmalar devam ettiği için Lefkoşa’da Kıbrıslıtürkler, ölülerini Lefkoşa’nın dışına çıkarıp defnedemiyordu – Mevlevi Tekkesi’ne ait bahçeler de bir mezarlığa dönüştürülmüştü...
İşte buraya gömüyordu Tuncer Bağışkan ve diğer gençler ölenleri... Bunlardan bazıları Kıbrıslıtürkler’di, bazıları ise büyük olasılık Kıbrıslırumlar’dı...
O günlerde Kayıplar Komitesi yetkilileri olan Ksenofon Kallis ve Murat Soysal’la birlikte Tekke Bahçesi’ne gitmiştik ve Tuncer Bağışkan bize 1963 çatışmalarında ölenleri tam olarak Tekke Bahçesi çevresinde nerelere gömdüklerini göstermişti...
Bay Tuncer Bağışkan bize ayrıca kaynatasının Tekke Bahçesi yakınlarında bir kahvehaneye gittiğini, günlerden bir gün Evkaf’ın (tüm bölge Dr. Küçük’e ait değil, Evkaf’a aittir), bu kahvehaneyi ve başka dükkanları yıkarak yepizyeni dükkanlar yapma kararı almıştı... Böylece kahvehane Tekke Bahçesi Şehitliği’ne bitişik yeni binaya taşınmıştı...
Kahvehanenin sahibi, Tuncer Bağışkan’ın kaynatasına bu yeni dükkanlar yapılırken, oraya gömülmüş olanların kemiklerinin açığa çıktığını anlatmıştı... Aslında 1963-64 “kaybı” bazı Kıbrıslırumlar öldürüldükten sonra buraya gömülmüşlerdi. Gerek Tuncer Bağışkan, gerekse bir başka okurumuz burasını bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine bir kez değil, birkaç kez göstermişler, burasının öyküsünü de pek çok kez bu sayfalarda yazmıştık...
Pek çok okurumuz bize Kıbrıslırumlar’ın ayrı, Kıbrıslıtürkler’in ayrı yerlere gömüldüğünü anlatmıştı... Mesleği fotoğrafçılık olan bazı Kıbrıslıtürk okurlarımız da bize çok yardım etmişler, Tekke Bahçesi’nin mezarlığa nasıl dönüştürüldüğünü gösteren fotoğraflar göndermişlerdi bana... Ben de bu fotoğrafları Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştım... Sanırım mesleği fotoğrafçılık olan Mağusa’dan bir Kıbrıslıtürk okurum bana bazı videolar da göndermişti ve bu videolar da Tekke Bahçesi mezarlığının ilk günlerini yansıtmaktaydı – bunları da Kayıplar Komitesi yetkilileriyle paylaşmıştım...
Başkangıçta Tekke Bahçesi Şehitliği’nde kazı yapmak için “izin” yoktu – bu şehitlikte üstünde “Meçhul” yazılı mezarlar vardı, ayrıca “Ayvasıl 1, Ayvasıl 2...” diye devam eden mezarlar vardı – bunların kazılarak buralara kimlerin gömülmüş olduğunu bulmak gerekiyordu...
Bundan 15 sene evvel, Ayvasıl’da öldürülmüş ve köyün Kıbrıslıtürk mezarlığı dışına gömülmüş olanların öyküsünü yazmıştım bu sayfalarda – ayrıca Lefkoşa Genel Hastanesi morgunda bulunan, Lefkoşa ve Kaymaklı’da öldürülmüş Kıbrıslıtürkler’in naaşları da buraya taşınarak Ayvasıl mezarlığı dışında kazılan toplu mezarlara gömülecekti... Kıbrıslıtürk yetkililer daha sonra buraya giderek kazı yapacak ve 1963 çatışmaları esnasında öldürülmüş olan Kıbrıslıtürkler’in naaşlarını toplu mezarlardan çıkaracaklardı – bunları Tekke Bahçesi mezarlığına götürerek oraya gömeceklerdi – herhangi bir kimlik tanımlaması yapmaksızın onları “Ayvasıl 1, Ayvasıl 2...” gibi ibarelerle ya da “Meçhul” yazarak defnedeceklerdi. Bazılarının adı vardı, bazılarının adı yoktu... İşte bu nedenle bu mezarlıkta, bu mezarlarda, ayrıca Tuncer Bağışkan gibi okurlarımızın bize ve Kayıplar Komitesi yetkililerine mezarlığın dışında göstermiş olduğu yerlerde de kazı yapılması gerekmekteydi...
Ben bu konuda en az on sene süren bir mücadele verdim – Tekke Bahçesi’nin kazılması için insani bir kampanyaydı bu... Bu mücadeleyi orada gömülü olduğu düşünülen Kıbrıslıtürk “kayıplar”ın yakınlarıyla birlikte verecektik... Küçük Kaymaklı’dan bu kayıp yakınları bir dernek oluşturarak gerek sivil, gerekse askeri yetkilileri ziyaret edecekler ve mezarlıktaki kuşkulu mezarlarda Kayıplar Komitesi’nin kazı yapabilmesi için “izin” vermelerini rica edeceklerdi.
Nihayetinde kazılar başladı ve tüm bu mezarlarda ve mezarlığın dışında saklanmış olanlar açığa çıkmaya başladı...
Tıpkı iddia edilmiş olduğu gibi, önce Lefkoşa Genel Hastanesi morgunda bulunan, sonra da Ayvasıl mezarlığı dışına kazılmış toplu mezarlara defnedilmiş olan “kayıplar”dan geride kalanlar Tekke Bahçesi’ndeki bu mezarlardan çıkmaya başlamıştı... Neredeyse 20 sene önce ilk tanıştığım günlerden itibaren Kayıplar Komitesi’nin o dönemki yetkilisi Kallis’in bana ilk söylediği şeylerden biriydi bu: Bazı Kıbrıslıtürk “kayıplar”, Tekke Bahçesi’ne gömülmüştü...
Ve Tuncer Bağışkan’ın bize gösterdiği, yeni kahvehanenin yapıldığı yerde de Kayıplar Komitesi, binaya bitişik yerdeki kazılarda 1963-64 “kaybı” dört Kıbrıslırum’dan geride kalanları bulmuştu...
Bu “kayıplar”ın bulunması, Fileleftheros’un iddia ettiği gibi “uydu resimleri”nden değildi, bu, değerli arkadaşımız Tuncer Bağışkan’ın ve diğer okurlarımızın, bizzat bizim çalışmamız sonucu gerçekleşen birşeydi... Bunun hakkında yazılar yazdık, buralarının kazılması için mücadele ettik ve hayır, burası Dr. Küçük’e ait bir “tarla” değildi, başkentin tam göbeğiydi... Elbette “uydu görüntüleri” yardımcı olabilir ancak gerçek insanlarla yapılan gerçek araştırmaların yerini tutamaz uydu resimleri...
Buraya defnedilmiş olup da kalıntılarına ulaşılan ve kimliklendirilen 1963 “kaybı” Kıbrıslırumlar’dan birisi de Haralambos Nardis idi... Kendisi Mısır’ın İskenderiye kentinden Kıbrıs’a gelerek Starbucks yakınında bir dikkan açmıştı...
Nardis bisikletiyle meşhur Mutallip Fırını’na gidiyor ve müşterileri için ekmek alıyordu sık sık... Müşterileri “francola ekmek” istiyordu ve Mutallip de bu nefis ekmeklerden üretiyordu...
Mutallip Fırını, eski bandabuliyanın hemen yakınında, Selimiye (Ayasofya) Camisi’nin yakınında bir sokaktaydı...
Leymosun’un Eptagonya köyünden küçük bir çocuk olarak ailesiyle birlikte Mısır’ın İskenderiye kentine göç etmişti Nardis – burada Tersefan köyünden Eleni’yle tanışıp evlenmişti. Eleni’nin ailesi de Kıbrıs’tan İskenderiye’ye göç etmiş Kıbrıslırumlar’dı, o da henüz küçük yaşta buraya gelmişti ailesiyle... İskenderiye’de tanışıp orada evlendiler ve çocukları da orada dünyaya geldi... Kısacası Nardis, neredeyse bütün hayatı boyunca Mısır’da yaşamıştı...
Ta ki Nasır işbaşına gelip de bir gece içerisinde Fransızlar’ı Mısır’ı terketmeye zorlayıncaya kadar... Nardis aynı şeyin kendi başlarına da gelmesinden korktuğu için 1963 yılının Şubat ayında ailesini de yanına alarak Kıbrıs’a geri dönmüştü...
Aralık 1963’ün o çatışma günlerinde eşi Eleni, Yeşil Hattın yakınlarına yanaşmaması için Nardis’i uyarmaktaydı fakat Nardis karısının bu uyarılarına gülüp geçiyor, “Merak etme, beni yakalasalar bile onlara Arapça konuşurum ve beni serbest bırakırlar” diyordu.
Kıbrıslıtürkler’in Arapça konuşmadığını, Arapça anlamadığını bilmiyordu... İskenderiye’den henüz Şubat 1963’te adaya gelip yerleşmişlerdi – bu nedenle büyük olasılık Kıbrıslıtürkler hakkında pek bilgisi yoktu Nardis’in...
Eşinin uyarılarına kulak asmayıp Mutallp fırınına gitti ve ekmeklerini satın aldı, dükkanına dönerken şimdiki HAS-DER binasının önünde, kaldırımda öldürüldü... Bisikleti ve satın aldığı ekmekler kaldırımda kaldı, orada yaşayan Kıbrıslıtürkler ise mücahitlerin sürdüğü bir landroverin gelip onun ölü bedenini aldıklarını gördüler. Onu gömülmek üzere Tekke Bahçesi’ne götürmüşlerdi...
Bay Nardis’in kızı Sulla Gamma ile 2007 yılında bir röportaj yapmıştım – bu, benim için çok önemli bir röportajdı çünkü 1963 “kaybı” Kıbrıslırumlar’ın yakınlarından ilkiydi bana konuşan... 1963-64 “kaybı” Kıbrıslırumlar’ın yakınlarıyla konuşmak çok zordu... Pek çoğu konuşmaktan kaçınıyordu... Bu da bir başka tabu idi...
Nardis’in fotoğrafını kızından aldıktan sonra bunu bu sayfalarda yayımladım, işte o zaman bir okurum beni arayıp onu bu fotoğraftan tanıdığını anlattı ve bana bisikletini, satın aldığı ekmekleri, landroverin gelip adamın ölüsünü alıp Tekke Bahçesi’ne götürüşünü gördüğünü aktardı... Buralarda oturan bir çocuktu... Çocuk bu landroverin aslında mücahitlerin halka ekmek dağıtmakta kullandığı bir landrover olduğunu da hatırlıyordu – o nedenle Nardis’in ölüsünü taşıyan bu landrover birkaç saat sonra ekmek dağıtmaya gelince insanlar isyan etmiş ve “Bir ölüyü taşıdığınız landroverle nasıl ekmek dağıtırsınız ki?” diye şikayet etmişlerdi...
Araştırmalarım sonucunda o gün, o landroverde bulunan Kıbrıslıtürkler’den birini dahi buldum. Hayır, “uydu görüntüleri”nden değil, sıkı çalışmamla, araştırma yaparak ve okurlarımın çok değerli yardımlarıyla buldum bu Kıbrıslıtürk’ü... O gün, o landroverdeydi bu adam...
Böylelikle insancıl duygularla bana gönüllü olarak yardım eden harika okurlarım sayesinde Nardis’in akibetini öğrendim ve onun Tekke Bahçesi’ne gömüldüğünü kayda geçtim. Aradan tam 15 sene geçtikten sonra, bunun doğru olduğu kanıtlandı... Çünkü gösterdiğimiz yerde ondan geride kalanlar kazılarda bulundu. Kısacası bunun “uydu görüntüleri”yle alakası yoktu, okurlarımızın sıkı çalışmasının sonucuydu bu... Bu okurlarıma çok teşekkür ediyorum ve Nardis ailesinin de acısını paylaşıyorum – Tekke Bahçesi içerisine ve çevresine gömülmüş olan tüm Kıbrıslıtürk ve Kıbrıslırum “kayıpları”nın yakınlarının acısını da paylaşıyorum...
Ne yazık ki onca bilgi verdiğimiz, bunca çalışma yaptığımız, bu olası gömü yerlerini göstermek üzere çok sayıda şahidi Tekke Bahçesi’ne ve çevresine götürmüş olduğumuz halde, Bay Nardis’in cenazesi hakkında bize hiç kimsecikler hiçbir bilgi vermedi, böylece cenazesine katılamadık, tabutuna bir çiçek koyamadık... Huzur içerisinde yatsın bay Nardis...
Gerek Tekke Bahçesi Şehtiliği içerisinde, gerekse Tekke Bahçesi dışında okurlarımızın göstermiş olduğu ve henüz kazı yapılmamış noktalarda daha çok çalışma yapılması gerekir. Bunun için de çalışmaya, uğraşmaya, mücadele etmeye devam edeceğiz ki okurlarımızın göstermiş olduğu yerler kazılabilsin...
1963'ten beridir kayıp olan Haralambos Nardis'ten geride kalanlar, Tekke Bahçesi bitişiğindeki alanda bulunmuştu... Burayı bir okurumuz göstermişti...