Akdeniz’in masmavi suları bir o kadar daha güzeldi sanki...
Dalgalar vardı...
İnsanı beşikteymiş gibi sallayan...
Tuzlu suyun kaldırma kuvveti de artmış mıydı ne?
Ceviz kabuğu gibi sallayıp duruyordu serin sular, üzerindeki çıplak bedenleri...
Kıyıdan uzaklaştıkça, Beşparmaklar’ın kuzeye bakan tarafı daha geniş bir açıyla görülebiliyordu.
Yine böyle sımsıcak bir Temmuz ayında çıkan yangında yok olan ormanlardan boşalmış, çorak görüntülü tepeler...
Ve sahil şeridine paralel dizilmiş, sağa-sola, yukarı-aşağı genişleyip duran köyler...
1974 yılının yine sımsıcak bir Temmuz ayında bir ‘darbe’ ile başlayıp ‘savaş’ ile devam eden o günlere ‘sahne’ olan dağlar ve köyler...
Dalgalar çalkalayıp durdukça vücutları, beyinlerin kıvrımlarında saklanmış anılar da birer birer dile geliyordu adeta...
‘Temmuz dalgası’ydı galiba bu...
**
Temmuz ayı Kıbrıs için çok sıcak bir aydır. Bunaltıcı...
Kıbrıslılar bundan 40 sene önce bir Temmuz sabahı ‘cunta bildirisi’ ile kalktılar o sıcak havada...
Sonra belirsizlik...
Mahsur kalan köyler...
Gökyüzünde uçak bekleyen gözler...
Cepheden haberi alınamayan yakınların telaşı...
Sonra “çıkarma başladı” haberleri...
“Direnin” mesajları...
Kızıla boyanmış Akdeniz suyu...
Gökten yağan paraşütler...
Katliamlar...
Şehit düşenler...
Yaralananlar...
Göçler...
Kamp hayatı...
Esirlik...
Yer değiştirme...
Ve ateşkes...
Nüfus mübadelesi...
Yeni mekanlarda yeniden kurulmaya çalışılan hayatlar...
**
Temmuz ayı acılarla yüklüdür bu coğrafyada...
“Mutlu Barış Harekatı”dır resmi literatürdeki adı 20 Temmuz 1974’teki çıkarmanın, ama aslolan hiçbir savaşın mutluluk veremediğidir insanoğluna...
Geride kalan gözü yaşlı analar, asker yakınları, ölenler, öldürülenler, yaralananlar, iyileşemeyenler...
Fiziki olmasa da psikolojik travma yaşayanlar...
Savaşlar o kadar anlamsızlaşıyor ki, “bireysel” düzeyde yaşananlar ele alındığında...
Bunlar “20 Temmuz çıkarması yapılmasaydı” anlamında değil.
Aksine, o güne gelinmesine neden olan gerekçeler olmamalıydı.
Kıbrıslılar rahat bırakılmalıydı...
Birbirine düşürülmemliydi...
Soğuk savaşın kurbanı yapılmamalıydı ada sakinleri...
Ve kuşkusuz Kıbrıslılar bu oyuna gelmemeliydi asıl!..
**
Yarım metrelik ‘Temmuz dalgası’ kayık misali sallayıp dururken yorgun bedenleri, tepelerden köylere yapılan ufuk turu birden tarihin dehlizlerine götürüyor, giderek batmaya yaklaşan güneşin altında...
Tuzlu su genizde hoş, kekremsi bir yakma hissi uyandırırken, ciğerlere dolup boşalan oksijenin tazeliği baş döndürüyor.
Vücudun tepeden tırnağa bütün kasları alarm durumuna geçmiş vaziyette, ‘Temmuz dalgası’na karşı yüzerken...
Öylesine keyifli, öylesine dinlendirici, öylesine dinginleştirici...
Ama tehlikeli aynı zamanda...
Dikkati hiç elden bırakmadan salınmak gerekiyor ‘Temmuz dalgası’yla beraber kulaç atarken Akdeniz’de...
(ARŞİVİMDEN)