Karmi’den “kayıp” Aristoteles Hacıkosta’nın kızkardeşi 98 yaşındaki Eftalya anlatıyor...
“Temploslular’la Ağırdağlılar’la çok iyi giderdik… Sonra ne oldu?...”
Karmi’den “kayıp” Aristoteles Hacıkosta’nın 98 yaşındaki kızkardeşi Eftalya’yı ziyarete gidiyoruz, Eftalya’nın oğlu Nikos Çurtis’le birlikte...
Eftalya Hanım, Eylence’de (Aglandja) bir yaşlılar bakımevinde kalıyor. Tek başına yürüyemiyor... Özel bakım gerekiyor Eftalya Hanım’a...
Eylence Yaşlılar Bakımevi, belediyeye ait bir yer... Burada yaşları bir hayli ilerlemiş ve özel bakım gerektiren insanlar kalıyor. Kimileri tekerlekli sandalyede, kimileri masalarda oturup çeşitli aktivitelere katılıyorlar.
Tüm Kıbrıslırum yaşlılar beni gülümseyerek karşılıyor – bu son duraklarında insanların gelip onları görmeleri, onları mutlu ediyor...
Eftalya Hanım biz gittiğimizde küçük küçük topçuklar haline getirilmiş renkli tuvalet kağıtlarını bir kartona yapıştırarak resim yapmaktaydı. Elindeki kartonda bir ağaç resmi var, ağaç kahverengi – ağacın üstüne bu küçük renkli topçuklardan turuncu çiçekler yapmış... Kendi yaptığı bu kabartma resimlerden birisini de bana hediye ediyor... Mavi denizde yüzen kırmızı bir balık bu... Onu eve götürüp şöminenin üstüne koyuyorum, her gelen bu kabartma resmi çok beğeniyor, onlara 98 yaşında, adı Eftalya olan, kardeşi Aristoteles Hacıkosta 1964’te “kayıp” edilmiş bir kadının bana bunu hediye ettiğini anlatıyorum. Ondan bana güzel bir hatıra bu...
Eftalya Hanım’a, kardeşi Aristoteles Hacıkosta’nın iki fotoğrafını götürüyorum... Fotoğraflardan birisinde Aristoteles oldukça yaşlı görünüyor, bir diğer resimde daha genç duruyor. “Kayıp” edildiği zaman henüz 35-36 yaşlarında olduğuna göre, bu yaşlı göründüğü resim belki de ona ait olmayabilir, bundan emin olmak istiyorum.
Nitekim “kayıp” kardeşinin yaşlı göründüğü fotoğrafa hiç ilgi göstermiyor Eftalya Hanım... Daha genç göründüğü fotoğrafını alıp göğsüne bastırıyor ve ağlamaya başlıyor... Üzülüyorum çünkü buraya onu üzmeye gelmedim... Amacım bu değil... 47 yıl önce “kayıp” edilmiş bir Kıbrıslırum’un öyküsünü öğrenmeye, onun nasıl bir insan olduğunu anlamaya geldim... Onu isimsiz bir “kayıp” olmaktan çıkarıp ona insani bir yüz kazandırmaya, bir çehre kazandırmaya geldim...
98 yaşındaki Eftalya kardeşinin çok çalışkan bir insan olduğunu hatırlıyor. Eşinin adı Antigone’ymiş fakat çocukları yokmuş. Aristoteles Hacıkosta “kayıp” edildikten sonra eşi Antigone bir daha evlenmemiş... Çoğu “kayıp” yakını gibi eşinin geriye dönmesini beklemiş. Halen hayattaymış ve Strovulos’ta yaşıyormuş... Belki gidip onu da bulmalı, onunla tanışmalıyım...
Çok geniş arazilere sahip oldukları için Aristoteles durmaksızın çalışırmış. Kıbrıslıtürkler’le ilişkileri de çok iyiymiş – Ağırdağlılar’la da, Temploslular’la da çok iyi geçinirmiş. Tek bir kişi hariç... Ağırdağlı bu Kıbrıslıtürk, keçilerini sürekli olarak Aristoteles’in arazisinde otlatırmış ve Aristoteles de, “Bu benim ekmek param, keçilerini benim ekili alanlarıma bırakma” dermiş...
“Kayıp” edildiği gün yani 13 Ocak 1964’te, hayvanlarına yem getirmeye gitmiş fakat geri dönmemiş... Eşeği ve köpeği Karmi’ye bir hafta sonra dönmüş fakat Aristoteles “kayıp” olarak kalmış... 47 yıldır “kayıp” olan bu kardeşi için ağlıyor...
“50 sene oldu, tam 50 sene” diyor... “Kardeşimin başına neler geldiğini hala öğrenemedik” diyor.
“St. Hilarion yakınında hayvan yemlerini depo ettiğimiz bir yerimiz vardı” diyor. “Ocak 1964’te hayvan yemi getirmeye gitmişti oraya... Alagadi dediğimiz yerde tutardı ürünleri ve hayvan yemlerini” diye anlatıyor.
St. Hilarion’da “Alagadi” denen bu yer şimdi askeri bölge... Alagadi bölgesine gitmeden önce 1960’ta bir Karmili’nin yaptırdığı bir lokanta varmış – 1963’e kadar bu lokanta Karmili Kıbrıslırum tarafından çalıştırılmış, sonra lokanta Kıbrıslıtürkler’in eline geçmiş... Bu bölgede Mengo’nun evi de varmış. Mengo, Kıbrıs’taki ilk arkeologlardanmış... Mengo bu araziyi Hacıkosta ailesinden satın alarak harika bir ev inşa etmişmiş...
Alagadi denen bu bölgede iki tane uzun ve büyük bina varmış, Aristoteles Hacıkosta ürünlerini ve hayvan yemlerini burada saklıyormuş. Buradaki tüm vadi, Hacıkosta ailesine aitmiş... Vadide o zamanlar bir de büyük kuyu varmış ve vadiye ekilen ürünler bu kuyudan çekilen suyla sulanırmış. Her tür zerzavat yetiştirirlermiş... Bu kuyuyu 1930’lu-40’lı yıllarda bölgenin yolları yapılırken burada çalışanlar da hatırlarmış çünkü çok büyük, kare ya da dikdörtgen şeklinde bir kuyuymuş... Kuyunun içinde mertekler konup da içine inilebilecek şekilde oyuklar varmış. Bu oyuklara bazan güvercinler tünermiş... Yol inşaatında çalışanlar, akşamları kuyuya gidip bir çarşaf gerer, bir el fenerini çarşafa tutar, ürküp uçmaya çalışan güvercinleri böyle yakalarlarmış! Ocak 1964’te bu bölge henüz Kıbrıslırumlar’ın elinde imiş... 140 dönümlük bir arazisi varmış bu bölgede, St. Hilarion yakınında... Bölgeye çeşitli ürünler ektiği için, işinin çoğu St. Hilarion yöresindeymiş.
Hayvan yemi getirmeye gitmiş fakat geri dönmemiş... Onu aramışlar fakat bulamamışlar...
“Tanıdığınız Kıbrıslıtürkler’e ona ne olduğu hakkında sorular sorduydunuz herhalde” diyorum...
“Sorduyduk..” diyor. Onlara “kayıp” kardeşinin alınıp Türkiye’ye götürüldüğünü, orada evlendirildiğini, Türkiye’de çocukları olduğunu anlatır dururlarmış...
“Sen buna inanır mın?” diyor bana.
“Hayır, hayır” diyorum.
“Ağırdağlı Kıbrıslıtürkler vardı, evimize, arazimize gelirlerdi, arkadaşlarımızdı bunlar” diyor. “Keçilerini kardeşimin arazilerinde otlatırlardı, hatta zaman zaman bizim ağaçlarımızın altında hayvanlarını sağar, orada hellim yapar, bize de verirlerdi” diye hatırlıyor Eftalya Hanım. “Bu insanlar bizimle iyi geçinirdi. Sonra kardeşim “kayıp” edildi. Kardeşimi kimin öldürdüğünü bilmem” diyor.
“Bizimle iyi geçinen Kıbrıslıtürkler’den bazılarının isimlerini hatırlarım” diyor. “Mesela Ağırdağlı Rifati vardı, Mehmet Salih vardı” diyor. “Rifati keçilerinden sağdığı sütle, bizim ağaçların altında hellim yapardı...” diyor. “Çok iyi giderlerdi kardeşimle” diyor, “Kardeşimin arkadaşlarıydı...Kardeşim yaşasaydı şimdi 86-87 yaşlarında olacaktı” diyor...
“Temploslular’la nasıldı ilişkileriniz?” diyorum.
Kardeşi Markos Hacıkostas’ın otobüsü varmış, Girne’ye, Lefkoşa’ya yolcu taşırmış... Karmi’den Girne’ye gitmek için Templos’un içinden geçer, burada da durur, Kıbrıslıtürk yolcuları alır, onları Girne’ye götürürmüş.
“Giderken da, dönerken da hep Templos’tan geçerdi... Bir Hasani vardı, hiçbir zaman otobüse binip oturmaz, basın kapısında durur, öyle yolculuk ederdi...” diye hatırlıyor... “Hasani, Temploslu’ydu... Çok iyi giderdik Temploslular’la... Sonra ne oldu?” diye soruyor.
Hep aynı şeyi söylüyor, tekrar tekrar:
“Çok iyi giderdik... Sonra ne oldu?...”
Kardeşi nasıl birisiydi?
Eftalya Hanım, “Kardeşim çok çalışan birisiydi, kendi arazisinde eker biçerdi, çok ağır çalışan bir çiftçiydi... Geceleri eve 8’den, 9’dan önce gelmezdi, çok işlerdi...” diyor. “Çok çalışkan birisi olduğu için öldürüldü zaten” diyor. “Ona, yukarı çıkma demişlerdi, o da hayır çıkacam, hayvanlarıma yem getirmem lazım demişti.”
Bazıları ona “Sakın gitme St. Hilarion tarafına” demiş, bazıları “Git da bir şey olmaz” demiş. Gitmeye karar vermiş.
“İyi bir insandı, hiç kimseye zarar vermemişti. Sadece kendine ait olan arazileri ekip biçer, bütün gün uğraşır didinirdi” diyor. “Oraya yalnızca hayvanlarına yem getirmeye gitmişti. İnekleri vardı, eşekleri vardı, keçileri vardı” diyor...
Fotoğrafını çekmek için izin alıyorum, sonra da ona veda ediyorum... Kardeşinin fotoğrafı elinde, onu Eylence’deki yaşlılar bakımevinde bırakıp Latça göçmenevlerine gidiyorum Bay Nikos Çurtis’le birlikte. Burada, Eftalya Hanım’ın kızkardeşi Eleni ve eşi Aristodimos Hacıyeorgiu’yla konuşacağız...