Bir şahitle birlikte Kayıplar Komitesi'ne olası bir gömü yeri gösterdik...
Londos’la ilgili yoğun araştırmalarım esnasında, Templos’un, “sorgulamalarda” kullanılan bir tür “merkez”, hatta bir noktada, daha aşağıdaki bir bölge olan “Botanik Bahçesi”nde infazların yürütüldüğü bir yer olduğunu keşfetmiştim… Burada yıllar önce bir toplu mezar bulunmuştu ve bu bölgede çok daha fazla sayıda “kayıp” şahsın olması gerekiyor ancak bölgeyle o kadar çok oynanmıştı ki, “Botanik Bahçesi”nde başka herhangi bir ize rastlanabileceğinden kuşkuluyum…
Binlerce kamyon dolusu inşaat artığı bu bölgeye yığılmıştı – bu bölgeye de bazı “operasyonlar” yapılarak bazı kalıntıların buradan boşaltıldığı yönünde söylentiler de vardı. Ancak kesin olan şuydu: Esir alınmış olan bazı Kıbrıslırum askerler, Templos’tan “Botanik Bahçesi”ne götürülerek burada kurşuna dizilmişlerdi.
Üç Kıbrıslıtürk mücahit bu infazlara “isyan” etmişler ve ulaşabilecekleri üst düzey bir komutana ulaşarak durumu aktarmışlar, bu durumun derhal durdurulmasını talep etmişlerdi. Aksi halde kendileri bu işi durdurmaya çalışacaklarını da söylemişlerdi. Böylece bu müdahale sonucunda infazlar durdurulmuştu, bu iyi yürekli üç Kıbrıslıtürk sayesinde, en azından bazı Kıbrıslırumlar infaz edilmekten kurtulmuştu…
O günlerde Templos tek “merkez” miydi?
Templos bölgesinden bir başka okuruma bu soruyu soruyorum…
“Hayır, elbette Templos bir tür merkezdi ancak Girne Boğazı’ndaki merkez esas merkezdi… 1974 yılında Boğaz, tüm bu bölgenin merkeziydi” diyor…
Bölgeden bir başka okurumu arıyorum, “Evet” diyor, “Savaşta Ayyorgi yöresinde öldürülmüş bazı Kıbrıslırumlar’ın toplanarak söylediğin bölgeye gömüldüğünü biz da duyduyduk, atış alanının altına” diyor.
“Ancak orası tellenmiş bir bölge değildi geçmişte, aslında teller oldukça yeni sayılır” diyor.
Ve 1974’ten kendisinin de hatıraları olduğunu söylüyor ve bunları bana aktarıyor:
“Dağ yolundan bir Kıbrıslırum gelmişti ve yakalanmıştı – onu görmüştük. Tepelerdeki “Beyaz Ev”e götürülecekti. “Beyaz Ev”, bir başka askeri mevziydi. Ancak onu oraya götürürken öldürdüklerini duyduyduk…
Okulun altında bir İngiliz kampı vardı… Biz okulda toplanmıştık, sonra bir Kıbrıslırum’un aşağı doğru geldiğini gördük. Atletini çıkarmış, elleri havada, teslim olmaya çalışıyordu… Onu aldılar ve selvi ağaçlarının altında bir Türk subayıyla konuştuklarını gördük. Bir süre sonra, onu karnından vurduklarını gördük… Bir ohtoya yanaştığında, bir badem ağacının yanında öldürdüler kendini… O badem ağacı artık yoktur orada…”
Ona, “Gelirsek bize bu badem ağacının nerede olduğunu gösterebilir misin?” diyorum.
“Tabii ki” diyor… “Elbette onu oraya bir yere mi gömdüler, yoksa başka bir yere mi, bilmem” diyor.
“Templos yöresinde savaşta ölenleri kim gömüyordu o günlerde?” diyorum.
“Vasilya’dan birisi vardı… Sıhhiyede çalışırdı… Savaştan sonra ölüleri o gömerdi. Şimdi hayatta değildir. Sanırım Boğaz’da kalırdı ve dağ yolundan Templos’a gelirdi ama artık hayatta değildir” diyor.
Bu okuruma da verdiği değerli bilgiler için teşekkür ediyorum…
Templos’a geri giderek iki okurumla buluşmalı, başka neler öğrenebileceğimize bakmalıyız…
Her iki okuruma da paylaştıkları bu bilgiler ve gösterdikleri insaniyetten ötürü sonsuz teşekkürler…