Kayıplar Komitesi yetkililerine dün bazı olası gömü yerleri gösterdik, kendilerini şahitlerle buluşturduk – bazı insan kalıntıları bulan şahidimiz, kendilerine bunları bulduğu yeri göstererek incelenmek üzere Kayıplar Komitesi yetkililerine bu insan kalıntılarını verdi…
DÖRT SENE ÖNCE NELER YAZMIŞTIK?
Dört sene önce, Templos’ta dokuz “kayıp” Kıbrıslırum’un olası gömü yeriyle ilgili olarak neler yazmıştık? Bu sayfalarda yayınlamış olduğumuz yazılarımızdan “Templos’ta olası bir toplu mezar…” başlıklı yazımız şöyleydi:
“11 Mayıs 2016 Çarşamba günü, St. Hilarion’daki araştırmalarımızı tamamladıktan sonra, Kayıplar Komitesi yetkilileri Okan Oktay ve Ksenofon Kallis’le birlikte, bir başka okurumla buluşmaya gidiyoruz. Bu okurum bize Templos’ta olası bir toplu mezar hakkında duyduklarını aktaracak ve bize bölgeyi gösterecek…
Bizi götürdüğü yer çok ilginç: Burası Templos’ta bir sivil atış alanı…
Onu Girne’deki evinden alarak Templos’taki atış alanına gidiyoruz… Oraya vardığımızda kapıların kapalı olduğunu görüyoruz…
“Önemli değil, hemen açarım” diyerek arabadan iniyor, kapıları açıyor ve içeriye giriyoruz…
Arabadan inip atış alanından aşağıya doğru yürüyoruz… Her yer boş fişenklerle kaplanmış… Burada korkunç bir kirlilik var, tüm bu boş fişenklerin buradaki toprağı nasıl zehirlemiş olabileceğini düşünüyorum… Etrafta kesif bir plastik kokusu var, bu atıklar güneşte resmen pişiyor çünkü…
Atış alanının altına doğru yürüyoruz ve telli alana doğru bakıyoruz.
Okuruma göre, atış alanının altındaki bu boş, telli bölgeye bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar gömülmüş 1974’te…
Görebildiğimiz kadarıyla bu boş alanda bir de derecik var – buradan fotoğraflar çekiyoruz, koordinatlar alıyoruz.
Kayıplar Komitesi’nin Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kayıplar Komitesi’nin Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’la birlikteyiz…
Okurumuz bize burayla ilgili duymuş olduklarını anlatıyor…
“İşte bu bölgeye bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar gömmüşler” diyor. Buraya hangi noktaya gömü yaptıklarını bilmiyorum ama bunu araştırabilirsiniz” diyor.
Kazılar Koordinatörü Okan Oktay, aslında bu bölgenin bir köşesinde bazı kazılar yaptıklarını ancak bir şey bulamadıklarını anlatıyor. Aslında bu oldukça büyük bir bölge ve tam olarak nereye gömülmüş olduklarını bulmak için daha fazla araştırma gerekiyor.
Bu bölgeyle ilgili geçmişte bir şeyler yazmıştım, geri döndüğümüz zaman bu konuda başka neler bulabileceğime bakmalıyım…
Lefkoşa’ya döndüğümüz zaman bu bölgeden başka bir okurumu arıyorum ve onunla konuşuyorum…
“Onları oraya ben gömdüydüm” diyor bana… Bu benim için büyük bir sürpriz, bu olası toplu mezarla ilgili daha fazla detaya ulaşacak olmam nedeniyle kendimi “şanslı” hissediyorum…
“İşte o atış alanının olduğu yerde bir Kıbrıslırum askeri kampı vardı, Türk komandoları St. Hilarion’dan aşağıya indiğinde orada çarpışmalar olduydu” diyor okurum. “Yani oraya gömdüğümüz insanlar, o çatışmada ölenlerdi” diye anlatıyor.
“Bana bir asker vermişlerdi, bir da şiro, ölüleri gömmek için” diyor… “Hatırladığım kadarıyla orada dokuz Kıbrıslırum asker vardı… Durumları kötüydü çünkü orada açıkta epey bir süre kalmışlardı. O nedenle üstlerine kireç attık ve sonra da üstlerini toprakla örttük… Yani çukur kazıp gömmedik… Ölülerin üstünü toprakla örttük” diye anlatıyor.
“Aslında bu toplu mezarın daha sonra oradan asker tarafından taşındığı söylentileri vardı ama bu doğru mudur bilemem” diyor.
“Ben aslında geçmişte Kayıplar Komitesi’ne hatırladığım kadarıyla onları nereye gömmüş olabileceğimi gösterdiydim ama bir şey bulamadıydılar” diyor.
“Bize bu yeri tekrar gösterebilir misin?” diyorum… “Belki de bir kez daha bu bölgenin iyice taranması gerek, belki bir şeyler gözden kaçmıştır” diyorum…
“Tabii” diyor, “ne zaman istersen, ara beni… Gelir gösteririm…”
1995 yılında Girne dağlarında büyük bir yangın çıkmıştı ve anlaşılan bu bölge de o büyük yangından etkilenen bölgeler arasındaymış…
Okurlarıma göre, buradaki yangın söndürme ve soğutma çalışmaları da bu gömü yerini etkilemiş olabilir…
Ancak burada ne olmuşsa olmuş, biz tekrardan bu bölgeyi araştırmalı ve daha fazla bilgi toplamalıyız… Dokuz “kayıp” Kıbrıslırum askerini gömen okurum da gelip bize olası gömü yerini gösterebilir ve böylece, bu bölgeden “kayıp” edilenlerin yakınları için tam olarak neler olmuş olduğunu öğrenmeye çalışabiliriz.
Yıllar önce Templos’la ilgili araştırma yaparken, burasının 1974’te askeri bir “merkez” olduğunu keşfetmiştim… Girne’den “kayıp” Londos hakkında araştırma yapmaktaydım ve böylece bu konu beni Templos’la ilgili “gerçeklere” götürmüştü…
Londos, Karmi’den alınarak “sorgulanmak üzere” Templos’a götürülmüştü, okurlarımın anlattığına göre… Yine okurlarımın ifadelerine göre, Templos’tan alınarak öldürülüp gömülmek üzere Ağırdağ-Boğaz bölgesine götürülmüştü…
Kendisi de bir “kayıp” yakını olan bir okurumun yardımlarıyla Ağırdağ-Boğaz’da bir gömü yeri göstermiştik – burada yapılan kazılarda bir “kayıp”tan geride kalanlar bulunmuştu – DNA testleri sonucunda bulunan şahsın Londos mu yoksa başka birisi mi olduğunu öğrenmek için bekliyoruz…
Londos’la ilgili yoğun araştırmalarım esnasında, Templos’un, “sorulamalarda” kullanılan bir tür “merkez”, hatta bir noktada, daha aşağıdaki bir bölge olan “Botanik Bahçesi”nde infazların yürütüldüğü bir yer olduğunu keşfetmiştim… Burada yıllar önce bir toplu mezar bulunmuştu ve bu bölgede çok daha fazla sayıda “kayıp” şahsın olması gerekiyor ancak bölgeyle o kadar çok oynanmıştı ki, “Botanik Bahçesi”nde başka herhangi bir ize rastlanabileceğinden kuşkuluyum…
Binlerce kamyon dolusu inşaat artığı bu bölgeye yığılmıştı – bu bölgeye de bazı “operasyonlar” yapılarak bazı kalıntıların buradan boşaltıldığı yönünde söylentiler de vardı. Ancak kesin olan şuydu: Esir alınmış olan bazı Kıbrıslırum askerler, Templos’tan “Botanik Bahçesi”ne götürülerek burada kurşuna dizilmişlerdi.
Üç Kıbrıslıtürk mücahit bu infazlara “isyan” etmişler ve ulaşabilecekleri üst düzey bir komutana ulaşarak durumu aktarmışlar, bu durumun derhal durdurulmasını talep etmişlerdi. Aksi halde kendileri bu işi durdurmaya çalışacaklarını da söylemişlerdi. Böylece bu müdahale sonucunda infazlar durdurulmuştu, bu iyi yürekli üç Kıbrıslıtürk sayesinde, en azından bazı Kıbrıslırumlar infaz edilmekten kurtulmuştu…
O günlerde Templos tek “merkez” miydi?
Templos bölgesinden bir başka okuruma bu soruyu soruyorum…
“Hayır, elbette Templos bir tür merkezdi ancak Girne Boğazı’ndaki merkez esas merkezdi… 1974 yılında Boğaz, tüm bu bölgenin merkeziydi” diyor…
Bölgeden bir başka okurumu arıyorum, “Evet” diyor, “Savaşta Ayyorgi yöresinde öldürülmüş bazı Kıbrıslırumlar’ın toplanarak söylediğin bölgeye gömüldüğünü biz da duyduyduk, atış alanının altına” diyor.
“Ancak orası tellenmiş bir bölge değildi geçmişte, aslında teller oldukça yeni sayılır” diyor.
Ve 1974’ten kendisinin de hatıraları olduğunu söylüyor ve bunları bana aktarıyor:
“Dağ yolundan bir Kıbrıslırum gelmişti ve yakalanmıştı – onu görmüştük. Tepelerdeki “Beyaz Ev”e götürülecekti. “Beyaz Ev”, bir başka askeri mevziydi. Ancak onu oraya götürürken öldürdüklerini duyduyduk…
Okulun altında bir İngiliz kampı vardı… Biz okulda toplanmıştık, sonra bir Kıbrıslırum’un aşağı doğru geldiğini gördük. Atletini çıkarmış, elleri havada, teslim olmaya çalışıyordu… Onu aldılar ve selvi ağaçlarının altında bir Türk subayıyla konuştuklarını gördük. Bir süre sonra, onu karnından vurduklarını gördük… Bir ohtoya yanaştığında, bir badem ağacının yanında öldürdüler kendini… O badem ağacı artık yoktur orada…”
Ona, “Gelirsek bize bu badem ağacının nerede olduğunu gösterebilir misin?” diyorum.
“Tabii ki” diyor… “Elbette onu oraya bir yere mi gömdüler, yoksa başka bir yere mi, bilmem” diyor.
“Templos yöresinde savaşta ölenleri kim gömüyordu o günlerde?” diyorum.
“Vasilya’dan birisi vardı… Sıhhiyede çalışırdı… Savaştan sonra ölüleri o gömerdi. Şimdi hayatta değildir. Sanırım Boğaz’da kalırdı ve dağ yolundan Templos’a gelirdi ama artık hayatta değildir” diyor.
Bu okuruma da verdiği değerli bilgiler için teşekkür ediyorum…
Templos’a geri giderek iki okurumla buluşmalı, başka neler öğrenebileceğimize bakmalıyız…
Her iki okuruma da paylaştıkları bu bilgiler ve gösterdikleri insaniyetten ötürü sonsuz teşekkürler…”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler… Sevgül Uludağ – 6 HAZİRAN 2016)
TEMPLOS’TAN AYYORGİ’YE…
Bu yazının hemen ardından, bölgedeki incelemelerimiz devam ediyor ve 16 Temmuz 2016’da bu kez “Templos’tan Ayyorgi’ye” başlıklı yazımızda şöyle yazıyoruz:
“Şahidimizin nişanı dev bir harnıp ağacıydı, bölgedeki en büyük harnıp ağacı…
Artık bu harnıp ağacı burada değil, yerinde yeller esiyor…
Onları buraya gömmüş 1974’te, harnıp ağacının birkaç metre uzağına…
Templos’ta (Zeytinlik) bir zamanlar bir Kıbrıslırum askeri kampı olan ama şimdilerde bir atış alanı olarak kullanılan bölgenin hemen altındaki bomboş arazideyiz..
1974’te burada çarpışmalar olmuş, Türk komandoları St. Hilarion’dan aşağı inerek bu askeri kampı almış…
Şimdi birlikte olduğumuz şahit bugün buraya gelerek bana ve Kayıplar Komitesi yetkililerine dokuz “kayıp” Kıbrıslırum’u tam olarak hangi noktaya gömmüş olduğunu göstermeyi kabul ettiği için buradayız…
“Dokuz Kıbrıslırum’un bedeni güneş altında kalmıştı günlerce, bir yığın halindeydiler ve koku inanılmaz bir şeydi… Köyden bile bu koku duyuluyordu… Bana bir dozer ve yardım etmek üzere bir da asker vermişlerdi, onları gömmem için” diyor… “Ancak buraya geldiğimde koku çok korkunçtu… Ölü insanların kokusu çok farklı bir şeydir, baş edemezsiniz bu kokuyla… Ondan sonra ben çok hasta olduydum ve günlerce yataktan çıkamadıydım” diye konuşuyor.
Sonra susuyor, hatırlıyor…
“Küçük bir hayvan ölse bile, kokusu dayanılmazdır” diyorum.
“Hayır, hayır… Bu tamamıyla farklı bir kokudur… Ölü insanların kokusu çok farklıdır” diyor.
“Başlangıçta bir çukur kazarak onları gömmeyi düşündüm ancak koku ve görüntü beni o kadar çok hasta ettiydi ki üstlerine kireç attık, sonra da toprak yığdık… O büyük harnıp ağacının yanına…” diyor.
Askerlerin daha sonra bu dokuz kişilik “kayıp” Kıbrıslırum grubunu buradan kaldırmış olabilecekleri yönünde söylentiler duymuş ancak bunun doğru olup olmadığını bilmiyor…
1995’te Beşparmaklar’da çıkan korkunç yangında, bu bölge de yanmış…
Yani buraya gömülü olanların başına herhangi bir şey gelmiş olabilir… Bunu bilmiyoruz.
Ancak son otuz yıldan bu yana Kıbrıs’ın tüm “kayıp” insanları hakkında araştırma yapmakta olan Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis bu konuda kolay kolay pes edecek bir insan değil… Herhangi bir konuda herhangi bir şeyi olduğu gibi kabul edecek birisi de değil…
Bu boş arazileri taramaya başlıyor, dolaşıyor ve yabani biçimde büyümekte olan, “borica” diye tabir ettiğimiz harnıp ağaççıklarını bularak bunları bize gösteriyor…
“Bakınız! Burada bir tane var, orada da var… Daha ileride de iki tane daha var…”
Şahide tekrar tekrar aynı soruyu soruyor:
“Çok büyük başka bir harnıp ağacı bulunmadığından emin misiniz?”
“Evet, evet, tabii ki eminim… Ben Temploslu’yum ve bu bölgeyi çok iyi tanıyorum” diyor şahit…
“İnanılmaz bir şey ama harnıp ağaçları asla ölmez” diyor Kallis… “Ne yaparsanız yapın, onları ister kesin, ister yakın, tekrar tekrar inatla yeniden çıkarlar aynı yerden” diyor… “Çünkü harnıp ağaçları, zeytin ağaçları, bunların çok derinlerdedir kökleri… Kesmekle, yakmakla yok edemezsiniz… Tekrar tekrar aynı yerden çıkarlar ve büyürler” diyor…
Az ileride bir yarım inşaat var ve bu yarım inşaatın yakınında Kallis bir başka harnıp ağacı bulup bizi çağırıyor – şimdiye dek arazide bulmuş olduğu “borica”lardan çok daha büyük bu harnıp ağacı…
“Gelin, lütfen bu tarafa gelin ve bakın” diyor bize, bu daha irice harnıp ağacını işaret ediyor…
Kızgın sıcakta yürüyoruz, harnıp ağacının olduğu yere…
“Bu olabilir miydi acaba, sözünü ettiğiniz ağaç?” diye şahide soruyor…
“Olabilir” diyor şahit…
“Yani sözünü ettiğiniz ağaç bu idiyse, o zaman gömdüğünüz yer hangi noktada olabilir?” diyor.
Şahit bize aradığımız ağacın bu olabileceğini varsayarak olası bir gömü yeri işaret ediyor…
“Belki Sayın Kallis bize bu bölgenin eskiden havadan çekilmiş bir fotoğrafını bulabilir – o zaman belki bu fotoğrafta da o sözünü ettiğiniz harnıp ağacını gösterebilirsiniz…” diyorum şahide…
“Öyle fotoğraflar var mı ki?” diyor.
“Tabii ki var… Eminim Bay Kallis bize böyle bir fotoğraf bulabilir…”
Kallis şahide böyle bir fotoğraf bulabileceğini söylüyor… Fotoğrafı bulduğu zaman şahidimizle tekrar buluşacağız ki o dev harnıp ağacının tam yerini işaret edebilsin…
O dev harnıp ağacı, 1995’te çıkan büyük yangında yanmış büyük olasılık…
“Aslında bir kişi da yukarıda vardı” diyor şahidimiz atış alanını işaret ederek… “Orada bir yerlere gömüldüydü sanırım, yukarıda” diyor…
Yani bu bölgede dokuzu harnıp ağacının altında, birisi de atış alanında olmak üzere – bizim öğrendiğimiz – on “kayıp” Kıbrıslırum gömülmüş…
Şahidin ayrılması gerekiyor, ona teşekkür ediyoruz ve Kallis fotoğrafı bulunca onu ziyaret etmek üzere anlaşıyoruz…
Bugün günlerden 9 Haziran 2016, Perşembe – tekrar Templos bölgesindeyiz, “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın olası gömü yerini araştırmak üzere buradayız… Buraya Kayıplar Komitesi Kıbrıslırum Üye Yardımcısı Ksenofon Kallis ve Kayıplar Komitesi Kazılar Koordinatörü Okan Oktay’la geldik.
Daha önce bu bölgeye bir başka okurumla ve yine Kallis ve Okan Oktay’la gelmiştik ancak bu telli alana girmemiştik, yukarıdan atış alanından burayı incelemiştik. Ben bizzat bu “kayıp” Kıbrıslırumlar’ı gömen kişiyi bulduğum için buraya yeniden geldik bugün ve telli alana girdik…
Okan Oktay, aslında bu bölgede uzun zaman önce kazı yaptıklarını ve bazı insan kalıntıları bulduklarını anlatıyor… Pek az kemik bulmuşlar, yola yakın bir noktada, bu büyük, telli alanda…
Bu tarla bir Kıbrıslıtürk’e ait – tamı tamamına 60 dönümlük dev bir arazi…
Burada işimizi tamamlayıp Templos’a gidiyoruz…
Bu ortaçağ Latin köyünde bir başka şahitle buluşacağız… O da bize Templos ve Ayyorgi’de bazı olası gömü yerleri gösterecek.
Templos’ta bir arkadaşın lokantasına oturup kahve içiyoruz ve bu şahidin gelmesini bekliyoruz.
Templos’taki her şey, tüm kapılar ve pencereler, tüm yapılar ve yollar, Kıbrıs’ın Latin mirasını yansıtıyor. Bu köy Templar (Tapınak) Şövalyeleri tarafından kurulmuştu ve ortaçağ mimarisini daracık sokaklarda ve mimaride rahatlıkla görebiliyorsunuz…
Burada hava çok farklı – Lefkoşa’nın havasından çok daha farklı… En sıcak yaz gecelerinde bile Templos’un havası çok güzeldir, daha serindir ve Girne’nin yapış yapış nemli havasından burada eser yoktur…
Köyün tam arkasında dağ var, St. Hilarion Kalesi’ni buradan görebiliyoruz… Köyün ön tarafında da Akdeniz’in turkuvaz suları var… Arkası dağ, önü deniz bir ortaçağ köyü burası, Kıbrıs’ın Latin mirası…
Şahidimiz, yani okurum geliyor ve bizi lokantada buluyor. Oturup sohbet ediyoruz…
Bize çocukluğundan öyküler anlatıyor… 1974’te henüz 14 yaşında bir çocukmuş…
Aslında bu okurum Temploslu değil, Laptalı… 1963’te Lapta’dan Templos’a göçmen gelmişler, uzun yıllar boyunca göçmen evciklerinde yaşamışlar… 1974’ten sonra Templos’tan ayrılıp Girne’ye yerleşmiş.
Ancak 1974’ü hatırlıyor, şimdi atış alanı olan yerdeki Kıbrıslırum askeri kampından Templos’a bombalar atıldığını hatırlıyor… Bu bombalar köyün içine düşüyormuş ve yaşadıkları uyduruk göçmen evciği her an hedef olup yıkılabileceği, çok da sağlam bir koruma sağlamadığı için bulundukları evden ayrılmak zorunda kalmışlar, daha güvenli bir yere gitmişler köy içinde…
Savaştan sonra bir çocuk olarak, bazı arkadaşlarıyla birlikte Ayyorgi’de her eve girip bakarlarmış – bir gün Ayyorgi’de girdikleri bir evde ölü bir kadın bulmuşlar. 40’lı yaşlarında bir kadınmış bu, tek odalı bir evde yaşıyormuş, yatağında, karnından vurulmuş, ölüymüş…
Gene Ayyorgi’de yol kenarında ölü olarak yatan orta yaşlı bir Kıbrıslırum varmış… Her geçişinde, bu ölü adamın sakalının uzamaya devam ettiğini görüyormuş okurum… Bedeni şişmiş durumdaymış ve bu görüntü onu ürkütmüş, çok üzülmüş, koşup köye giderek yetişkinlere bu adamı gömmeleri gerektiğini anlatmış…
Templos’ta bir Kıbrıslırum’un karnından vurularak düştüğü yeri göstermek istiyor bize… Onlar okulda toplanmışlar, tam karşısındaki alanda bu Kıbrıslırum vurularak öldürülmüş…
Bu Kıbrıslırum, atletini çıkarıp üstü çıplak, elleri havada teslim olmaya gelmiş köye. Köyün dışında Birleşmiş Milletler Barış Gücü’ne ait iki kamp varmış. Belki de bu Kıbrıslırum genç okulun yanındaki BM kampına sığınmaya gitmiş ancak BM askerleri buradan ayrılıp öteki kampa gittikleri için orada kimseyi bulamamış büyük olasılık… Ve çaresizlikten koşarak gelmiş, elleri havada, teslim olmaya, fanellasını sallayarak… BM buradan neden ayrılmış? Bu konuda BM’nin Kıbrıs’taki savaştaki rolü konusunda herhangi bir soru soran herhangi birisi var mı acaba?
Bu Kıbrıslırum genci almışlar, onunla konuşmuşlar… Okurum okulun içinden, tüm bunları izlemiş… Bir Türk subayı bu gençle konuşmuş…
Oraya gidiyoruz ve bize bu Kıbrıslırum gencin, Türk subayla konuştuğu iki büyük servi ağacını gösteriyor…
“İşte burada konuştuydular” diyor, “biz da orada, okuldaydık…”
Kıbrıslırum genci serbest bırakmışlar, birkaç dakika sonra da onu vurup öldürmüşler…
Çocuk tüm bunları izlemiş, savaşın dehşetini, birisinin öldürülmesinin dehşetini, bir günde büyümek zorunda kalan bir çocuğa dönüşmüş belki de o anda…
Bu Kıbrıslırum gencin vurulduğu alanı inceliyoruz, Kallis yakınlarda bir havuz buluyor… Boş bir havuz…
“Belki de onu buraya gömmüşlerdir” diyor…
Bu bölgeye “Teşkilat” tarafından öldürülen bir Kıbrıslıtürk’ün gömüldüğü de anlatılıyormuş yıllar önce…
Sonra birlikte Ayyorgi’ye gidiyoruz ve okurum bize karnından vurularak öldürülmüş kadının evini gösteriyor…
Orta yaşlı, öldüğü halde sakalları uzamaya devam eden adamın yattığı yeri…
Kallis okuruma, “Bunu geçmiş için yapmıyoruz” diyor, “gelecek için yapıyoruz… Böylece gelecekte belki insanlar böylesi şeyler yapmadan önce iki defa düşünürler…”
Geçmişi araştırıyoruz, geleceğimize katkıda bulunmak için, savaşın pisliğini temizlemeye çalışıyoruz… Çünkü eğer bu pisliği temizlemezsek, bu adada çocuklarımız için bir gelecek sağlayamayız…
Her iki şahidimize de bize bu olası gömü yerlerini gösterdikleri, neler yaşanmış olduğunu anlattıkları için sonsuz teşekkürler…
Kayıplar Komitesi yetkililerine de bu bölgelerde inceleme yapabilmek üzere bu şahitlerle buluştukları için çok teşekkür ederim…”
(YENİDÜZEN – Kıbrıs: Anlatılmamış Öyküler – Sevgül Uludağ – 16 TEMMUZ 2016)