Temsiliyet ve biz

Tayfun Çağra

Söz hakkımızın olmadığı yerlerde geleceğimizin nasıl olması gerektiğini söyleyenler varken biz kendi içimizde usulsüzlüğün, liyakatsizliğin, eşitsizliğin partisi UBP’nin Kurultayına odaklandık haftalardır, aylardır…

Kendi irademize rağmen, başkalarının geleceği için kullanıldığımız platformlarda ‘toplum liderimiz’in varlığını hissetmek isterken, o kişi boşluğunu doldurmak için New York’a giden ana muhalefet liderine yüklendi ve "Bazı makamlar kendi kişisel uğurları için bugün adeta paralel yapı olarak milli siyasete zarar verecek adımlar atıyor. Sosyalist dünyasının bazı temsilcileri ile görüşeceklermiş. Kimlerle, bilmem. Milli siyasetimize zarar vermelerini asla kabul edemeyiz" dedi.

Hem de UBP Kurultayı’nda. Tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanı, iktidar partisinin kurultayında ana muhalefeti şikâyet ediyor. “Milli siyaset” diyor, bu milli siyaseti kimler veya kim oluşturduysa!.. KKTC’yi veya Kıbrıslı Türkleri temsil edecek kitlelerin aldıkları bir “milli siyaset” kararı var mı bilmiyorum…

İşte böyle bir siyasetin/siyasetsizliğin temsilcisi ile biz New York’ta BM Genel Kurulu’nda temsil ediliyoruz.

TC Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çıkıp BM Genel Kurulu’nda konuşacağı gün Kıbrıs sorunu konusunda görüşlerini ifade etmek için bir araya gelen 33 örgüt ortak basın açıklaması yaptılar ve “Bizim adımıza ileri sürülmeye çalışılan iki ayrı devlet politikası bizim görüşümüz de irademiz de değildir.  Bizler BM Genel Sekreterinin Federal Çözüm yönündeki çabalarını sonuna kadar destekliyoruz ve bir kez daha altını çizerek haykırıyoruz” dediler. ‘Milli siyaset’ denmek isteniyorsa ille de, işte bu ortak açıklamaya denebilir. Tufan Erhürman da işte bu 33 örgütün basın açıklamasındaki görüşler doğrultusunda New York’taki temaslarını yapıyor…

Bu 33 örgütün içinde toplumun çok önemli bir kesimini temsil eden KTÖS, KTAMS, BES, TIP-İŞ, ELSEN, TÜRK-SEN, DEV-İŞ, KTMMOB, KTEZO, KTTB, CTP, TDP gibi örgütler, sivil toplum örgütleri ve siyasi partiler varken bizim adımıza Erdoğan çıkıp Genel Kurul’da “Federasyon modeli artık geçerliliğini tamamen yitirmiştir. Adada iki ayrı devlet ve iki ayrı halk vardır. Kıbrıs Türklerinin egemen eşitlik ve eşit uluslararası statüleri yeniden tescil edilmeli, tecrit son bulmalı” ifadelerini kullanıyor.

Düşünebiliyor musunuz? Ersin Tatar herhalde işte bu açıklamayı ‘milli siyaset’ olarak görüyor. Ne yapsın garip? “Senin milli siyasetin budur” demişler. O da “haa tamam” demiş. Vizyonsuz, görüşsüz, fikirsiz, atanmış ve de Külliye sahibi olmuş Ersin Tatar, ancak önünü ilikleyip “şükran” çekebilmek için bulunduğu görevin bilincinde olarak keyif sürüyor. Evet, bir bilinci var. “Şükran” çekmesi gerektiğini biliyor en azından…

New York’ta bunlar olurken burada UBP, Parti Başkan Adayı ve Milletvekili Hasan Taçoy’un “UBP 23’üncü Olağan Kurultayı’nın, demokrasiye, tüzüğe ve kurallara aykırı bir anlayışla başladığı ve yine bu anlayışla nihayetlendiği” şeklindeki açıklaması geliyor. UBP aslında kendisinden bekleneni yapıyor. Taçoy’un süreci garipsemesi ilginç aslında!..

Taçoy, devletin ve partinin bütün imkânlarının, tek bir aday için seferber edildiğini ve seçimi kazanmak adına her yolun mübah sayıldığını da ifade ederek “Kurultayın özeti de esası da budur” dedi. Belki de iki aday için seferber edilseydi devlet imkânları, tepkisi bu kadar olmayacaktı şeklinde de anlaşılabilir  bu yakarış…

İşte dünya, işte BM Genel Kurulu, Kurul’daki temsilcimiz, bizim adımıza irademize karşı talepte bulunanlar ve burada bizim derdimiz… Yağmanın, usulsüzlüğün, liyakatsizliğin, sahteliğin devam edebilmesi uğruna verilen Kurultay savaşları…

Bir zamanlar oy vermedikleri kişinin ardından bir şeyler kapmak için şimdi koşanlar, aslında toplumumuzun da bir izdüşümünü gösteriyor sanki bize…