“İnsan kendine sürgün...
TENHA adında bir kalabalık sanki...”
***
Özgen Balcı böyle anlatmış, kendi sürgününü insanın...
İçine kapandıkça boğulduğunu, ‘çirkinliklerin’ kör dövüşünde...
***
‘İyileştirmek’ gerek hayatı...
“Sonrası iyilik, güzellik” diyebilmek...
Henüz “sessiz” bir sonsuzluğa ulaşmadan, kinleri törpülemeyi bilmek...
Bir başkasının coşkusunu okşayabilmek kendi bedeni gibi, ongunluğuna gülümseyebilmek....
Oysa ‘içinden çıkılmaz’ labirentlerde daha bir kaybolurken sürekli...
Nedense ‘insan’, kendi sürgününe başkalarını çekmekle meşgul...
Sevmeler yerine nefretleri çoğaltmak, illa ki gözetleyerek başka hayatları kırmak, kirletmek, yargılamak peşinde insan...
***
İnsanlık ‘haset’siz bir dünyaya hasret aslında....
Yüzünü yıkadığı günün, parmak uçlarını terlettiği bahçenin, gözlerini kamaştıran sonsuz mavinin ve her uyanışına eşlik eden onca ‘güzelliğin’ ayırtına varamıyor nedense...
‘Kötülüklerden’ besleniyor, doymak bilmez bir vampir iştahında...
Bir ‘öteki’nin başarısızlığını başarı, bir başkasının ‘yangını’nı serinlik, bir diğerinin ‘feryadını’ zenginlik görüyor kendisine...
Bu ‘sürgün’ hali daha bir kalabalık yapıyor, ıslık ötüşlü karanlıkları...
Ve ‘tenhalaşıyor’ onca değer...
***
Hep yeni başlayan aşkları düşlemek yerine ‘ayrlıklar’a kilitlenmek, ‘umutsuz’ kelimelerden cümleler asmak her gün batımına, bedenindeki hazları utançtan saymak inatla, illa ki kaçmak, kıskanmak, didişmek....
Yoruluyor insan...
Yoruyor...
Bile bile...
***
Bu ‘sürgün’ halinden kaçmak gerek.
İyileştirmek gerek yaşamı...
İyileştirmek...