Türkiye Cumhuriyeti’nin ada üzerindeki ‘etkin’ ve ‘fiili’ varlığı, yarım asrı aşkın bir süredir devam ediyor.
1571’teki ‘fetih’ ile başlayıp, adanın 1878’te İngiltere’ye kiralanmasına kadar devam edip, 1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması ile resmen sona eren Osmanlı egemenliğinin ardından, 1960 Cumhuriyeti ve sonrasında 1974 müdahalesiyle yeniden ve ‘biçimsel’ değişikliklerle başlayıp süregelen bu ‘varlık’, dönemsel konjonktürün de tesiriyle, kimi zaman son derece yoğun kimi zamansa rölantide seyrededurmuş hep.
Ya da belki de bu ‘varlık’, bazı zamanlar, diğer zamanlara göre çok daha görünür olmuş, Kıbrıslı bu varlığı çok daha yoğun bir biçimde hissetmiş.
Türkiye ile KKTC arasındaki her türlü ‘bağ’...
Uluslararası dinamikler...
Bölgesel beklentiler...
Kısa, orta ve uzun vadeli çıkarlar ve bu çıkarların şekillendirdiği ilişkiler...
Türkiye hükümetlerinin ‘projeleri’...
Kıbrıslı siyasi elitin bu ‘projelerde’ kendine biçtiği roller...
Bütün bunlar, Türkiye’nin adadaki ‘varlığının’ Kıbrıslı Türkler’in gözündeki görünürlüğünün ve de hayatındaki hissedilirliğinin şeklini ve dozunu etkilemiş ve belirlemiş.
Bu varlığın şekli ve dozu da yine dönemsel konjonktürün de tesirine bağlı olarak Kıbrıslı Türkler indinde kimi zaman rölantide kimi zamansa son derece yoğun tepkilere yol açmış.
***
Son on yıllık periyoddan, Kıbrıslı Türklerle Türkiye arasındaki ilişkilerin en çok değişkenlik gösterdiği dönemlerden biri olarak söz etmek sanırım yanlış olmaz.
Umulmayan ve alışık olunmayan bir ‘empati’ barındıran ve dolayısıyla belki de ilk kez bu kadar geniş zeminde ‘güven’ geliştiren bir ‘üst’ seviyeden, egemenin ‘hakaret’ içerikli hitaplarına varan bir ‘alt’ seviyeye gerileyen bu ilişki, artık çok ‘tatsız’ bir noktada.
Ancak bu ikili ilişkinin geldiği bu nokta, toplum içerisindeki yüksek sesli muhalefete rağmen, daha ‘tatlı’ bir aşamaya gitmek için yol bulabilecek dinamiklere sahip değil.
Çünkü bırakın KKTC hükümetlerinin Türkiye hükümetleriyle o ya da bu sebeple kurdukları ya da kurmak zorunda ‘hissettikleri’ ilişki biçimini bir kenara, farklı katmanlardaki toplum bireylerinin Türkiye siyasi elitiyle kurmak zorunda ‘HİSSETTİĞİ’ ilişki ‘İHTİYACI’ da tüm ağırlığıyla sürüyor.
Terfi bekleyen bir MÜDÜR düşünün, aynı zamanda TC vatandaşı olduğunu ve TC Cumhurbaşkanlığı seçimi için oy kullandığını, kameralar aracılığıyla ‘GEREKLİ YERLERE’ ilan etme ‘İHTİYACI’ duyuyor.
Ve böylesi ‘BEKLENTİLERLE’ beslenen bir ‘birlikteliğin’, sağlıklı bir zemine evrilme ihtimali, maalesef ufukta görünmüyor.