Terk edilmişlik

Cenk Mutluyakalı

Kentler ilk kez bu kadar sessiz, trafik gürültüsünden uzak, ıssız görünüyor. Ölümle yalan arası bir tenhalık içinde çok daha belirginleşiyor yollarda çukurlar, etrafta çöpler, mezbeleye dönmüş caddeler… Gelişigüzel yapılar dört bir yanda, estetik yoksunu, ilkel duruyor ve adeta yüzümüze yıkılıyor; metal yığınları, tabela çöplüğü, camına ‘Devren Satılık’ ya da ‘Kiralık’ levhası asılmış olarca dükkan, kaldırımlar üzerinde lastikleri erimiş çürük arabalar ve tam bir terk edilmişlik hali… Başşehir, bölük, pörçük… Öteki şehir beton… Beriki toz…

Şairin “tarih de kekemeleşiyor bazen” deyişi gibi… Anısı bizsek bu kentlerin… Belleği bizsek… Şimdi öksüz…

***

Bir de zamanın durduğu evler var, o evlerden ellerinde çiçeklerle çıkan ana babalar, mezar taşlarını seviyor, toprağı eşeliyor, evlatlarının yüzü gibi… Ömrün sırası bozulduğu zaman, bir mezarlıkta - dede ya da nineleri, anne ya da babaları değil - evladı ya da kardeşi ziyarete gidiyorsa bir insan, o acıyı hissetmek, o sızıyı anlamak, anlatmak zor… Ne varsa yarım, yeryüzünde, ne kadar anı varsa, gökyüzünde, köz bir yürek, düğümlü bir boğaz…

***

Issızlığın ortasında hatırı sayılır bir kitlenin Avrupa kentlerinden tatil anıları yansıyor sosyal medyaya…. Öykünmeyelim, sevinelim, mecbur edildiğimiz paranın onca değer kaybına rağmen halen Avrupa’ya gidenler varsa, özellikle de Baf ya da Larnaka’dan uçabildikleri içindir, bilelim. Yeni/lenecek Ercan Havaalanı yandaş sermaye için büyüyecek. Ne fazladan tek bir uçağın ineceği var, ne de dünyanın herhangi bir yerine yeni bir sefer… İç hat kıvamında, kumar müşterisine ayarlı fahiş tarifeyle, kasaya kazandıracak yine…

***

Çoğu insanımızın Avrupa kentlerine uzaktan bakmak zorunda kalması elbette iç turizme yarıyor… Kimi Larnaka, Limasol, Trodos yollarına düşüyor… Kimi Karpaz, Esentepe, Yeşilırmak… Yine söylenmeler, yakınmalar, şikayetler…. İnsanlar daha iyi hizmet bekliyor elbette, çünkü ödediği her kuruş çok daha kıymetli şimdi… Tertemiz istiyor odasını, hizmetin ayağına gelmesini, lezzetin ve temizliğin tam olmasını… Hepsini geçtim derdini anlatacak bir garson istiyor, nezaket sahibi bir görevli, gülen bir yüz…

***

Yaz demişken ve deniz, yine anımsayalım, yine anımsatalım o büyük işgali… Kıyılar ve denizler sizindir, unutmayınız, kimsenin de denize erişim için size bilet kesme hakkı yoktur. Şemsiye, şezlong, havlu istemiyorsanız ya da araç park yeri, yürüyünüz denize doğru, yüreğiniz varsa kavga ediniz…

Bağırırsanız, sonuç alıyorsunuz, bazen… “İşgal”in militarist örneğinde geri adım attı asker, atmak zorunda kaldı. “Askeri Yasak Bölge” levhası kaldırıldı, Glapsides’te…

Yine de kilometrelerce sahil askeri varlıkların, bir o kadarı da yandaş sermayenin ve fırsatçıların işgali altındadır, maalesef…

***

Deniz demişken sahi…
Denize gitmeyeceksiniz” emrine (!) uymadı diye eşini ve baldızını tekme tokat döven erkek şiddetini de unutmayalım. Bayram için “sevgi bağından” falan söz edilir ya…. Bir de gericilik, yobazlık, cehalet var… Yüz buldu mu astar istiyor.

Bu şiddetin sorumlusu “bir kadın kocasının yatak davetine icabet etmek zorundadır, yani, ihtiyacı karşılanacak…” diyen yobazı halen görevde tutan koltuk müptelası aparatlar değilse kimdir…

***

Terk edilmişlik siyasetidir, hepimize dayatılan… Dünyadan, insanlıktan, medeniyetten terk edilmişlik… Anılarını yitiriyor bazen bir ülke, umudunu arıyor, bayram, seyran…