2008 yılında yani bundan tam sekiz yıl önce Kayıplar Komitesi yetkililerine Mora’da (Meriç) göstermiş olduğumuz bir alanda bazı “kayıplar”dan geride kalanların bulunmaya başlandığı öğrenildi.
Temmuz 2008’de Mora’ya giderek çeşitli olası gömü yerlerini Kayıplar Komitesi yetkililerine göstermiştik.
Kayıplar Komitesi Kıbrıslıtürk Üye Ofisi’nden aldığımız bilgiye göre, 2008’de göstermiş olduğumuz bu alanda bazı “kayıplar”dan geride kalanlara ulaşılmaya başlandı.
Bu bölgeye 1974’te bazı “kayıp” Kıbrıslırumlar’ın gömüldüğü, daha sonra bu bölgenin boşaltılmış olduğu yönünde söylentiler bulunmaktaydı. 2008’de sayfalarımızda bu konuya da geniş yer vermiştik.
Kayıplar Komitesi’nin Tekke Bahçesi’nde “isimsiz mezarlar”da yürütmekte olduğu kazılarda da 21 “kayıp” Kıbrıslıtürk’ten geride kalanlara ulaşıldı.
Omorfo’da bir diğer kazı devam ederken, Çatoz’da da bir kuyunun aranmakta olduğu bir başka kazı sürdürülüyor…
Kayıplar Komitesi’nin Voni’de (Gökhan) askeri bölge içerisindeki kazıları devam ederken, yine askeri bölge olan Kermiya’da da kazılar genişletilerek devam ediyor. Bu alanda da üç “kayıp” Kıbrıslırum’dan geride kalanlara ulaşılmıştı.
Kayıplar Komitesi Sazlıköy’de de (Livadya) bir şahitle göstermiş olduğumuz bir alanda yeni bir kazı başlatmış bulunuyor.
Kıbrıs’ın güneyinde ise 1964 “kaybı” bir Kıbrıslıtürk’ün gömü yerinin bulunabilmesi amacıyla Çite’de (Kiti) bir su kanalında kazılar yürütülüyor. Yine Kıbrıs’ın güneyinde Larnaka’da Kıbrıslıtürk mezarlığının dışında bir şahitle birlikte göstermiş olduğumuz bir diğer alanda bir başka “kayıp” Kıbrıslıtürk’ün gömü yerinin bulunması için kazılar devam ediyor.
Aşırı sıcaklar ve aşırı nem nedeniyle kurallar gereği dün kazılara saat 12.00’den sonra ara verildi ancak kazılar bugün devam edecek. Eğer sıcaklık 43 derecenin üstüne çıkarsa, o zaman kazılara yeniden ara verilecek.
Bu aşırı sıcaklar ve çok yüksek nem oranıyla açık havada çalışmakta olan tüm arkeologlarımıza, şirocularımıza ve diğer çalışanlara “Çok kolay gelsin” diyoruz.
-------------------------------------------------------
“Dayanışma” aktivisti Besim Baysal, YENİDÜZEN’e “Yeminini Boz” kampanyasını anlattı…
“Yeminin boz, elini vicdanına koy, insanlık için kayıpların gömü yerleri ile ilgili bilgi ver.”
Geçtiğimiz günlerde “Yeminini boz, elini vicdanına koy, insanlık için kayıpların gömü yerleri ile ilgili bilgi ver” başlığıyla bir kampanya başlatan “Dayanışma”nın aktivistlerinden Besim Baysal, bir sorumuz üzerine bu kampanyayı YENİDÜZEN’e anlattı…
“Neden böyle bir kampanya başlattınız ve nasıl bir etki yapmasını bekliyorsunuz?” sorumuz üzerine Besim Baysal bize şöyle yanıt verdi:
“Kıbrıs sorunu, bu küçücük adamızda her konuda karşımıza çıkan bir engel hatta zaman zaman kabusa varan şekilleriyle büyük bir sıkıntı olarak hayatımızı etkilemektedir. Bu sorun, Kıbrıslı Türklerin içinde yaşadığı toplumsal sistemden kaynaklı sorunlar üzerinden hesapladığımızda da, yıllardır devam eden savaş travmaları içinden değerlendirdiğimizde de, koskoca dünyanın bir parçası olmak adına kendi varlığımız üzerinden düşündüğümüzde de ortadan kalkması için mücadele edilmesi gereken toplumsal bir yaradır. Öyle bir yaradır ki artık her iki tarafta da kanamakta ve kapanması için birlikte mücadele edilmesi gerekmektedir. Yeni bir yol çizerek hem Kıbrıslı Türklerin hem de Kıbrıslı Rumların geçmişleri ile değil gelecekleri ile ilgilenir duruma gelmesinin yolları yaratılmalıdır. Bunun için de önceliği geçmişle hesaplaşmaya vererek, yaşadıklarımızı adamızın kaderi haline getirmeyecek bir yöntemle barışı ilmek ilmek örmenin yöntemlerini bulmalıyız.
Ölümleri, tecavüzleri, tüm acı ve gözyaşlarını görmezden gelmeden hareket ederek yani geçmişimizle, tarihimizle yüzleşerek bu yolu yürümeliyiz.
Yüzleşmek; kendi yaşadıklarımızla, yaptıklarımızla, hepimize öğretilen toplumsal reflekslerle ve resmi öğretilerle yüzleşmek, korkmadan bu yolu yürümek adamızın yeniden birleşmesinin önünü açacaktır. Bunun toplumsal varlığımıza da tarihsel bir katkısı olacağının da ayrımına varmalıyız. Bu sebeple daha birkaç aylık bir yapı olan Dayanışma yüzleşme üzerinden bir kampanya için yola çıktı. Dayanışma’nın bu anlamdaki toplumsal kaygılarını dile getirmek için 15 Temmuz’dan itibaren yazı, fotoğraf, şiir, video yani çeşitli şekillerde yüzleşme fikrini paylaşmak için farklı farklı yöntemler kullanıldı.
Adamızda 1950’lerin ikinci yarısından itibaren silahlanma, çatışma, göç, cinayet, acı ve gözyaşlarıyla yüz yüze kalarak birbirine kırdırtılmaya çalışan Kıbrıslılar, anavatan dedikleri ülkelerden ithal edilen milliyetçilik ve ayrımcılık fikirleriyle yoğruldu. Etnik köken üzerinden adamızın ikiye bölünmesine kadar devam eden süreçlerde ırkçılık ve milliyetçilik söylemlerinin toplumlarımıza hiç bir fayda getirmediği bugün tüm çıplaklığı ile ortaya çıktı.
Yüzlerce hatta belki de binlerce yıldır birlikte barış içinde yaşayanların torunları olarak adamıza dışardan gelen silahlı güçlerin değil bu ülkede yeniden ve hepimizin egemen olması için bir arada yaşamamız, bu birlikteliğin gereklerini oluşturmamız şarttır. Barış bu adada yaşayan herkes için olmazsa olmaz bir gerekliliktir.
EOKA olsun TMT olsun dışarıdan gelen silah ve para desteğiyle kurulan ve ayakta tutulan örgütlerin korku, cinayet ve intikam yöntemiyle, hem kendi toplumlarında hem de birbirlerine karşı yarattıkları vahşet bugün bile etkisini sürdürmektedir. TMT kurulduğu günden itibaren toplumumuzda dıştan gelen tehlike ve tehditlere yönelik değil daha çok içten geldiğini iddia ettiği tehditlere yönelik korkutma ve cinayet eylemlerine girişmiştir.
Yani solculara ve ilericilere yönelik vatan haini edebiyatı yaparak, çeşitli cinayetlere adı karışmış bir örgüttür.
TMT döneminde yaşananların daha da fazlası 1974 yılında 15 Temmuz ve 20 Temmuz ile başlayan ve 14 Ağustos ile devam eden Yunanistan ve Türkiye’nin ülkemize müdahalelerinin yarattığı yıkım döneminde yaşanmıştır ki bu da bugün etkisini belki de hiç yitirmeden devam ettirmektedir. Binlerce ölü ve kayıp insanımız, içinde yaşadığımız evimizin yanında, her gün kullandığımız yolumuzun üstünde yaşam alanlarımızda bir yerlerde bulunmaktadır. İnsanlarımız bugün dahi tedhiş döneminin etkisinden kurtulamadıkları için o yıllarda yaşadıklarını, gördüklerini ve duyduklarını anlatmaktan ve paylaşmaktan korkmaya devam etmektedirler. Oysa zaman artık karşılıklı olarak devam eden acılarımızı anlamak ve hafifletebilmek için tüm insani duygularımızla yardımcı olma zamanıdır.
Onlarca yıl şehit ve kayıp insanlarımızın üzerinden kendilerine koltuk sağlayan, makam sağlayan, gelir kapısı yaratan örgüt ve kişilerin etkisinden sıyrılarak yeni bilgilerle ortaya çıkmak, iki toplumlu Kayıp Şahıslar Komitesi’nin çalışmalarına destek olmak ve bu topraklarda yeni bir sayfa açmak gerekmektedir. Bu yüzden ‘yeminini boz’ diyoruz. Kendi toplumumuza, kendi insanlarımıza yönelik olarak sesleniyoruz, TMT’nin yarattığı manevi baskı ve travmadan kurtularak tamamen insani ve vicdani bir yerden hareket ediyoruz. Bu yapının içinde bulunmuş kayıpların gömü yerlerini görmüş veya duymuş olanların varlığını biliyoruz. Yüzlerce Kıbrıslı Türk kaybın, sayısı binleri bulan akrabaları yarım asrı bulan bir süredir kaybının yolunu beklemekte, bir mezar taşı yaparak çiçek koymak için hayatını heba etmektedir. Bu sayının kat be kat üzerinde Kıbrıslı Rum kayıp vardır ve onların akrabaları da bizim çektiğimiz acıların aynısı ile aynı topraklar üzerinde günlük hayatla mücadele etmeye çalışmaktadır.
1 Ağustos resmi tarihte TMT’nin kuruluş yıldönümü olarak geçmektedir. Bu tarihte her yıl toplumsal direniş bayramı adı altında çeşitli şekillerde kutlamalar düzenlenmektedir. Biz bu tarihin uydurma bir tarih olduğunu toplumun tehdit bildirilerinden ve çeşitli cinayet eylemlerinin tarihlerinden biliyoruz. Ülkemizde ırkçı, milliyetçi ve ayrılıkçı kesimin bir çok sembolik günü vardır. 20 Temmuz gibi, 14 Ağustos gibi… Bu sembolik tarihlerde kutlamalar ve resmi geçit törenleri her yıl düzenli olarak yapılmaktadır. Oysa ayni tarihlerde bir çok evde mevlitler okutulmakta, kayıpların anıları yad edilmektedir. Kuzeydeki rejim ise yıllardır bu acıları görmezden gelerek kahramanlık ve vatan, millet edebiyatı yapmakta bir beis görmemektedir. Biz bu topraklarda kayıpların bulunması, acıların az da olsa hafiflemesi, bir mezar taşına çiçek bırakılması için vicdanlara, kalplere sesleniyoruz ve ‘yeminini boz’ diyoruz. Bu yemin bozmayı yeniden kardeşleşme, dostluk ve barış için ilk adım yapabilmek, bölünmenin sonunu getirecek tuğlaları örebilmek için, geçmişte yaşanan acıların bir daha yaşanmaması için istiyoruz.
“Yeminin boz, elini vicdanına koy, insanlık için kayıpların gömü yerleri ile ilgili bilgi ver.”
(DAYANIŞMA – Besim Baysal – 2.8.2016)