MESARYA’DAN HATIRALAR…
Dr. Derviş ÖZER
“Teşkilat bu ya herkes gidip üye oluyor bizde olduk. Bir de milliyetçilik akımları var, genciz kanımız damarlarda hızla akıyor ve filmler seyrediyoruz heyecan, kahramanlık hepsi var. Zannederdik ki uğruna kan akmazsa bu vatan bizim değil, uğruna kan akıtmazsak üzerinde yaşayamayız. Bize o kadar gaz vermişler ki teşkilata girmeyen adam değil, erkek değil”
“Şimdi sen söyle bize, ne anlatalım sana teşkilatla ilgili”
“Söyle be Amet ne anlatalım bu çocuğa”
Yüzünü ilk önce Ahmet Ustaya sonra da gülerek kameraya döndü.
“Sana teşkilatın arabasını anlatalım” dedi
Ahmet Usta gülmeye başladı
“Ha be Derviş Dayı onu anlatalım”
Başladılar anlatmaya bir biri anlatıyor, bir biri. Arada gülüyorlar. Arada da unuttukları yerleri birbirlerine soruyorlardı.
İlk önce yaşlı olanı, Derviş dayı başladı anlatmaya
“Kış günü, Beşparmaklar’dan poyraz eser buz gibi. Elimiz sakkonun içinden çıksa donacak. Teşkilat bir araba silah göndermiş. Getirip bırakmışlar, gece bir de emir geldi temizlenecek ve dağıtılacak. Başladık bu Amet’le temizlemeye, hem temizledik hem sigara içtik, grasso ile de yağladık. Silahlar böyle çoban topuzu gibi, bir de soğuk, elin demire değer değmez donar. Neyse ben deyim elli, sen de altmış. Hepsini temizledik, gece yarısı oldu. Ayırdık on tane Balikitre’ye, beş tane Minareliköye yedi tane filan köye. Yükledik arabaya ama içinde benzin var mı yok mu onu da bilmiyoruz. Amet dedi ki bu teşkilat arabası benzin doludur be dayı. Gene de bakalım dedik, bir kamış soktuk bir parmak ya var ya yok. Benim arabadan çektik goyduk teşkilat arabasına”
“Ben o zaman annadıydım be Derviş Dayı şu bir bokluk vardır bu arabada. Yahu hiç teşkilat arabaya benzin koymaz” diye söze girdi Ahmet Usta
“Neyse Amed’in dediği gibi bir bokluk vardı. Yükledik arabayı, her tarafına koyduk, koltukların üstü, arka her taraf doldu. Oturacak yer kalmadı. Bölge bölge hangi köye kaç tane verilecekse hesapladık ayırdık, Amet yazdı bir kâğıda. Sonra yola çıktık. Arabayı ben kullanıyorum. Bana hızlı ve güzel araba kullandığımdan dolayı zaten Teyyareci derlerdi. Ben geçtim dümene, Amet yanımda, kucağında bir sten, benim sakkonun cebinde da bir çakaralmaz tabancayla yola çıktık. O zaman şimdi ki gibi yeni yol yok, bir tek yol var, mektebin yanından Beyköy’e oraştan Değirmenlik, Minareliköy, sonra Tirfon, Balikitre . Sonra da Allah kerim. Sabaha kadar gezip tarif edilen yere silahları sayıp bırakacağız oraşdan da birileri alacak. Tabi silahları kim alacak, kim götürecek bilmiyoruz bize söylenilen yere bırakacağız onlar da alacak. Bu iş teşkilat işi, onlarında haberi vardır herhalde dedik.”
“Okulun yanına ya geldik ya gelmedik araba bozuldu tık yok gıırrrr demez. İndik başladık dürtmeye, biraz da yokuş aşağıydı Amet itiverdi çalıştı. Çalışınca durmadım koşarak bindi. Yola tekrar düştük ama arabanın ikinci vitesten başka vitesi yok. Yavaş yavaş gittik, Değirmenliği geçtik, Mineraliköy, Tirfon’a girdik. Bu sefer da tam Tirfon’un ortasında bozuldu. Birbirimize baktık ne yapacayık diye. Arabadan indik, gaboyu açtık. Amet de paltonun altında sten ile arabanın yanına siperlendi. Arabayı tamir edeyim diye uğraşırken yüzüme bir hırsız feneri şavkı vurdu. Sakkonun içine elini soktum çakaralmazı kavradım tek elle arabayı tamir eder gibi yapmaya çalıştım, kafamı da kaldırmıyorum, biraz bekledim, Tirfon’un EOKAcı müktarıymış. Amed’in eli sakonun altındaki sten de, kapının içinde durmuş yerinden kıpırdamadı. Tirfon müktarı “Naparsınız be gumbarolar” diye üzerimize yürüdü ama yakına gelince bir bokluk olduğunu anladı, geri gidemedi. Durdu ne yapacağını düşündü sonra korkak adımlarla yanaştı ve arabanın gabosunun içine kafasını soktu, arabayı tamire başladı. Döndüm Amed’e başımla hayır işareti yaptım ama elim cebimde. Amet kapının içinde, yerinde duramıyor ama yapacak bir şey yok. Tek elle tamir etmeye çalışıyorum, adam feneri tutturmak için kimseye bir şey diyemiyor, sadece ter döküyor. Tabi sadece ter döken Tirfon’un EOKAcı muhtarı değil, ben da, Amet usta da ter içinde. “
“Amet Usta yanıma yaklaştı dişleri birbirine vuruyor. Korkudan mı, soğuktan mı anlamadım, ama ben de zangır zangır titriyorum, Urumoğlu da titriyor. Yanıma geldi biraz uzaklaştık kulağıma “vuralım kaçalım Derviş dayı” dedi
“Sen hazır ol benim işaretimi bekle, eğer bağırırsa vurur kaçarız” dedim. Tabiı bu arada silahları bırakıp kaçma da işimize gelmez, bize hesabını soracaklar, bir de adımız çıkacak teşkilatta, silahları Urum’a teslim ettiler diye. Yaklaşık bir saat uğraştıktan sonra arabayı çalıştırdık. Tabi bunda Tirfon’un EOKAcı müktarının payı büyük. Adam tek elle, bazen feneri ağzında tutarak iki ekle, yağ içinde kalarak arabayı çalıştırdı.”
“Bence bizi tanıdı be Derviş dayı…”
“Tabiı canım hem bizi tanıdı, hem da silahları gördü…”
“Orada durdu ya. O an kaçmayı düşündü ama vuracağımızı anlayınca vazgeçti…”
“Dur demesen vuracaktım!”
“Vursaydık tarlaların içinden iki üç dönüm gitmeden bizi öldürürlerdi!”
“Adam anladı vuracağımızı hiç laf bile etmedi ter içinde arabayı tamir etti!”
“Bana şu feneri tut bile demedi”.
“Elim cebimde ağzını açsa vuracam!”
“Zaten sen da ikide bir stenin ucunu gösterip durdun!“
“Neysa arabayı çalıştırınca atladık arabaya arkamıza bile bakmadan gaza bastık diyecem ama dönüp baktık. Korkudan yerinden bile kıpırdamamıştı.”
“Korkudan altına yapıp yapmadığını bilmiyorum “
“Ama bizim az kalmıştı”
Yıl 2013
İki TMT’ciyi oturttum ve belgesel çektim.
Konuştular…
“Biz filmlerde görürdük teşkilat arabası hızlıdır, teşkilat arabası bozulmaz, bizi yarı yolda bırakmaz diye düşünürdük ve bilirdik. Bizim teşkilat (TMT) arabası 3 km içinde iki kere bozuldu ve biri de EOKA’nın kalesinde. G..ü iyi kurtardık, aslında Urumoğlu da iyi kurtardı”.
“Yıllardan sonra karşılaştık müktarla, yaşlandıydı. Bakıştık sadece. Biz güldük bıyık altından, o da güldü. Allah bilir ne düşünmüştü o gece hakkında. Yaşıyorsa o günü konuşmak isterdik, konuşup, gülmek, arada bir de iki barmak gonyak döküp yassu demek isterdik ama yaşamıyordur. Biz doksana geldik o ölmüştür. İşte bizim teşkilat anılarımızdan birisi”
“Ne günlerdi be Amet!”
“Yaa ne günlerdi be Derviş Dayı…”
Yıl 2013
Belgesel için filme aldım iki kafadarı…
“Bugün olsa tekrar yapar mısınız?” dedim…
Konuşmadılar, kahkahalarla güldüler sadece…
(DR. DERVİŞ ÖZER – Eylül 2014)