Teslime dönüşen temsil

Cenk Mutluyakalı

Hatıra fotoğrafı çektirmeyi ya da bir panonun önünde poz vermeyi “diplomasi” ve “dış temas” kabul ediyorlar.
O kadar acınacak haldeyiz!

Hani meşhur bir futbolcu ya da dünya starı bir solistle röportaj yapılırken, birileri arkadan geçerek kameraya el sallar ya, bizim Cumhurbaşkanından Başbakana Dışişlerinden Turizm bakanına tümü bu rolle avunuyor.


Çok önemli temaslar yapıyor” ancak bu temasların kimlerle yapıldığını söylemiyorlar (!)
Birbiriyle sohbet ediyor, ülkeyi temsil ediyorlar (!)
Ayrı devlet siyaseti yürütüyor ama “tanınma” istemiyorlar.

Adı konmamış bu ilhak düzeninde yaşadıklarını ve talimat almadan ağzılarını dahi açamadıklarını dünya biliyor ancak bu “sırrı” yüreklerinde saklıyorlar.

Ne varsa, ne yoksa “gayrı resmi.

***

Kıbrıs ülkesini tek uluslararası egemenlik, kimlik ve yurttaşlık temelinde dünyayla bütünleştirmeye inanmıyorlar.

O zaman “tanınma” iste!
40 sene oldu.
Yok!
İstemiyorlar!

Tek bir uluslararası örgüt ya da devlet başkanıyla bu yönde tek bir görüşmeleri yok!

Ne yapıyorlar peki?
Her fırsatta hatıra fotoğrafı çekiyor, toplumun iradesini yerle bir ediyor, hangi koltuk boşsa koşup oturuyor, talimat gelince de yer değişiyorlar.

Koskoca adamlar yalan söylemekten, rol yapmaktan, sahte bir oyunun içinde figüran olmaktan utanmıyor, kukla misali oynatılmaktan ve hatta azarlanmaktan sıkılmıyor, ezilmiyor, incinmiyorlar.

Gülüyorlar, kendi öz evlatlarının ve sevdiklerinin hayatlarına pervasızca müdahale edilirken!

***

Bu “yalan” daha ne kadar oynanacak?

Toplu bir temsil var; bu temsil teslime dönüşüyor giderek!

Çaresiz ve çözümsüz bu yol!
Bu yol yoksul, yoksun, haysiyetsiz!

Bir yurttaşlar topluluğu olarak kendimiz yönettiğimiz, yönlendirdiğimiz, belirleyici olduğumuz, irade gösterdiğimiz gerçek bir dünyalılık haline kavuşmalıyız.

Kendi kimliğimiz, kişiliğimiz, özgünlüğümüz ve özgürlüğümüzle dünyaya katılmalıyız.

Bunun yolu açık.
Öyle kameraya el sallamakla olmuyor.

Yalan bu oyun!
Büyük bir riya, ilkellik ve sahteliğin içinde yitiyoruz, kırılıyoruz, kayboluyoruz.

Öylesine karanlığa alıştırdılar ki, ışıktan dahi ürküyoruz.

Bu oyunu bozmalıyız… Özlü bir yüzleşme, gerçek bir cesaretle!