“Seçim” ya da “hükümet değişimi” sesleri, mevcut düzeni ayakta tutan kirişler sarsılmaya başladığı zaman mutlaka yükselir.
Teşvikler mi mercek altına alınacak?
Kamu reformu mu tartışılacak?
Yerel yönetimlere dair yeni adımlar mı atılacak?
Ek mesailer, ilerlemeler, terfiler için “liyakat” gibi kavramlar mı konuşulacak?
Sanayi arsaları, üniversite izinleri, devlet destekleri mi ellenecek?
İşte o durumda “tez” bir “değişim” zamanıdır (!)
* * *
Öyle bir “değişim” olmalıdır ki, ne varsa aynen kalmalı, sahip olduğumuz “ayrıcalık” artmalıdır!
Öyle bir “değişim” olmalıdır ki, “haklar” olabildiğince çoğalmalı ancak “sorumluluklar” azalmalıdır.
Öyle bir “değişim” olmalıdır ki, adanın kuzeyinde yaratılan ucube düzenin “yerli yerinde kalması” yeniden başarılmalıdır.
* * *
Hayal edilen en kapsamlı değişimin “değişmemek” olduğunu görüyoruz.
Hep böyle!
Senelerdir...
* * *
Çok erken olsa dahi Cumhurbaşkanlığı seçimini konuşuyor, hemen her yerde yeni hükümet senaryoları yazıyorsak, en fazla da bunun içindir.
“Değişmemek” için!
Bir hazine gibi sakladığımız onca “kir”i halı altına süpürmenin yolu, yordamı, yöntemi böylece keşfedilmiştir.
Seçimler gelir, seçimler gider.
Hükümetler gelir, hükümetler gider.
Mali Protokoller imzalanır, Elçiler tütsülenir, Başkanlar allanır pullanır , bakanlar uğurlanır ama değişmeyiz.
* * *
Şimdi yine “tez” seçim vaktidir (!)
Çünkü sıra emek verilmemiş kazanımlara, kayıt dışı gelirlere, çapsız yöneticilere, haksız terfilere, uyduruk teşviklere, kepaze üleşme düzenine gelmiştir.
* * *
Adanın kuzeyine dair “değişim”in şifreleri açık ve nettir.
“Değişim için bağırarak olabildiğince aynı kalmak.”