CTP-BG’nin 40. Yıl Politik Tezler’i Parti politikalarının ifadesidir. Bugünlerde Kıbrıslı Türklerin gündeminde olan bazı konulara Tezler’den açıklık getirmekte yarar vardır.
Kıbrıslı Türklerin ve hükümetlerinin Türkiye ile ilişkilerinin nasıl olması gerektiği Tezler’de bütün açıklığı ile anlatılmıştır:
“Türkiye ile ilişkilerimizin düzeyi her zaman tartışma konusu olagelmiştir. Ayrıca, Türkiye ile ilişkilerin tam anlamıyla yatay bir düzleme taşınması şu ana kadar maalesef mümkün olamamıştır. Bunun temel sebebi de Kıbrıs sorununun çözümsüz olması ve çeşitli nedenlerle ekonomik olarak Türkiye’ye bağımlı olmamızdır. Buna karşın, günümüz koşullarında gelinen noktada Türkiye ile ilişkilerin karşılıklı saygıya ve empatiye dayalı ve mümkün olduğunca en üst yatay bir ilişki biçimine sahip olmak için çalışmalıyız. Kimse üzerinde tahakküm kurmamak ama tahakküm altına da girmemek konusunda yukarıda vurguladığımız ilkemiz burada da geçerlidir. Gerek dış, gerekse iç politik sorunlarda, kendimizle ilgili kararları elbette ki biz vereceğiz. Ancak bu kararlar, rasyonel, sürdürülebilir ve uygulanabilir olmalıdır ki “dış müdahale” olmasın. Partimiz, Türkiye ile ilişkilerde bu sorumluluğu üstlenmektedir.
“… Tüm bunlara ek olarak, sırası geldiğinde Türkiye’nin bizler adına aldığı kararlara ilişkin ve sarf ettiği söylemlere karşı uluslararası alanda tepki koymak gerekiyorsa bu tepki de çekinilmeden konmalıdır. Buradaki amaç, Kıbrıslı Türklerin ülkeleriyle ilgili konularda öncelikle söz sahibi olduklarını hatırlatmak, Kıbrıs’la ilgili alınacak kararlarda genelde Kıbrıslı Türklerin ve özelde CTP-BG’nin görüşlerini aktarmak ve Türkiye ile olan ilişkilerimizi yatay bir ilişki zemininde tutmaktır. Bu durum, Kıbrıs’ın kendine özgü koşullarını anlama bakımından Türkiye’nin de yararına olacaktır. Kıbrıslı Türklerin kendi ülkelerinde özne oldukları her fırsatta ve her platformda hatırlatılmalıdır. Bu bağlamda, Kıbrıslı Türklerle Türkiye ilişkileri devletten devlete, iki eşit tarafın karşılıklı saygı, yarar ve dayanışma temelinde olmalıdır.
“… Kıbrıs sorununa çözüm planı, Kıbrıslı Türklerin yurtlarına dair bütün ihtiyaç ve hassasiyetlerini gözetmeli, karşılamalı ve Türkiye’nin de 1960 anlaşmalarından doğan ilişkilerini düzenlemelidir; dolayısıyla taraflar bu süreçte büyük bir dayanışma içinde olmalı ve her iki taraf da bu süreçte üzerine düşenleri karşılıklı saygı ve anlayışla yerine getirmelidir. Bu süreçte Kıbrıslı Türklerin ve Türkiye’nin yükümlülükleri de güçleri de eşit ağırlıktadır; sorumlulukları da eşittir. Bu süreçte taraflar birbirlerinin kaynaklarını sömürmek değil, zenginleştirmek ve geliştirmek üzere işbirliği yapar. Dolayısıyla, bu süreçte Kıbrıslı Türkler, ortak hedefe ulaşmak için adada gerekli mücadeleyi verirken, aynı zamanda da kendi ayakları üstünde durmak ve kendi kendini yönetmek için de sürdürülebilir ekonomik, demokratik ve politik yapılanmasını da gerçekleştirir. Bunları başarma sürecinde de Türkiye, Kıbrıslı Türklere ihtiyaç duyduğu desteği kesintisiz verir.”
CTP-BG’nin özelleştirme konusundaki görüşleri de Tezler’in ‘Küreselleşme ve Avrupa Birliği’ bölümünde şu şekilde kaydedilmiştir:
“… Bilgi çağında yaşanan değişimler, küreselleşmenin yanı sıra özelleştirmeyi de kapsamaktadır. Özgürlükçü sosyalist bir parti olarak CTP-BG, küresel düzeyde ekonomik değişimin bir boyutu olarak karşımıza çıkan özelleştirmeyi, özellikle de küreselleşmenin getirilerinden kısıtlı düzeylerde faydalanabiliyorken, gözü kapalı savunulabilecek bir uygulama olarak algılamamaktadır. Partimiz, özelleştirme uygulamalarının tüm dünyada özellikle çalışan kesimler açısından ciddi riskler de içermekte olduğunun bilinciyle bu olguyu ele almaktadır. Diğer taraftan, bize göre örneğin eğitim ve sağlık alanlarında kamuya ait kurumların özelleştirilmesi de sosyal devlet ilkesi ile bağdaşmamaktadır. Bunun yerine bu gibi kamu kurumlarının etkililiğini, verimliliğini ve kalitesini artırarak benzeri kurumlarla rekabet edebilir bir düzeye ve duruma getirilmesine çalışılmalıdır. Bu türden kamu kuruluşlarının özelleştirilmesine dün olduğu gibi bugün de karşı duran Partimiz bu kurumların bazı hizmetlerinin özelleştirilmesini daha iyi, daha kaliteli ve daha sürdürülebilir bir hizmet verme anlayışı açısından uygulanabilir bir yöntem olarak görmektedir. Örneğin, CTP-BG’ninhükümet döneminde hastanelerdeki temizlik ve yemek gibi hizmetlerin özel sektörden hizmet alımı şeklinde uygulamalarla sürdürülmeye başlanması benzeri uygulamalar oldukça önemli kalite yükselmesi yaratmıştır. Aynı şekilde enerji sektöründe de özelleştirme yaklaşımının ülkemiz için sakıncaları vardır. Enerji sektöründe de eğitim ve sağlıkta olabileceği gibi bu nedenle özelleştirme yerine yalnızca bir kısım uygun olabilecek hizmet alanlarında özel sektörden hizmet alma yollarına gidilebileceği üzerinde durulabilir. Bununla birlikte içinde bulunduğumuz koşullarda ülkemizde özelleştirme adı altında gündeme getirilebilecek olası yanlış uygulamaların, olumlu sonuçlar doğurma açısından küresel gelişmelerle paralellik arz etmeyeceği tespitini yapmaktayız. Bu olası yanlış uygulamalarla Kıbrıslı Türk emek ve sermaye birikimlerinin varlığı ve etkinliği risk altına girebilir diye de bir endişe taşımaktayız. Tüm bu hassasiyetlerimiz, Kıbrıs’ın kuzeyinde gündeme gelebilecek özelleştirme uygulamalarında, her bir kurumun durumunun her yönden detaylı bir şekilde incelenmesinde ve toplumsal çıkarlarımıza halel getirilmeksizin, söz konusu uygulamaların yaşama geçirilmesinde partimize büyük bir sorumluluk yüklemektedir. Ancak her şeye karşın bilinmelidir ki Partimiz KIB-TEK’in, Telekomünikasyon’un, Hava ve Deniz Ulaşımının, Kooperatif ve Kamu Bankalarının, Su ana kaynaklarının ve benzeri temel kurumlarımızın özelleştirilmesine ve taşeron eliyle çalıştırılmasına karşıdır ve bu kurumlarımızın ancak özel sektör paydaşlarıyla birlikte daha verimli hale getirilip insanlarımıza daha iyi hizmet götürmeleri konusunda yapılabilecek çalışmalara mülkiyet ve ana hizmetleri kamunun elinde kalacak şekilde destek verebilir.”
CTP-BG’nin Tezler’i böyle…