Çok zeki ve çalışkan bir Kıbrıslı Türk genci, eğitim için 1973 yılının sonlarında yurt dışına gider...
Kendini eğitime verir!
-*-*-
Amerika, İngiltere, Fransa gibi ülkelerde çeşitli üniversitelerde eğitimini tamamlar, profesör olur...
Dev şirketlerde görev alır falan...
-*-*-
Bu arada ülkesi ile bağı çok sağlam değildir...
1974 savaşı ve öncesini tutar hep aklında...
Milliyetçidir anlayacağınız...
“Toplumsal mücadele”nin hedefinin, “toplumsal varlığın korunması” olduğu aklındadır mesela!
-*-*-
Neyse...
Ülkesine döner...
Temelli olarak...
KKTC’ye...
Elbette daha önce de tatil maksatlı gelişleri olmuştur ama şimdi maksadı, “hem emeklilik hem de belki bilgisinden faydalanmak isteyen olabilir” merkezlidir...
-*-*-
Haliyle mevcut görüntü çıkar karşısına...
Altyapısız, ganimetçi zihniyet mesela!
Girne; O’nun hayal ettiği yeşille mavinin, mare ile montenin, yani deniz ve dağın buluştuğu bir güzellik değil; betona ve ayıptır söylemesi kanalizasyona gömülmüş bir kirliliktir!
-*-*-
İşitir ki, belki de Dünya’da eşi benzeri olmayacak bir değerde olan antik limanının dahi peşkeşi söz konusudur!
Tarihini satmaya hazırlanan bir KKTC vardır ortada!
-*-*-
Hiç bir işi olmaz!
Devlet dairelerinde, aracının seyrüsefer işinde, ehliyetinin yenilenmesinde geri kalmışlık neredeyse 1973 seviyesindedir...
Saatlerce sıra beklemek zorundadır insanlar...
Tanıdığı yoksa işi bile olmayacaktır...
-*-*-
Evine yerleştiği ilk akşam elektrikleri kesilir...
Sormak ister; yanıt alamaz...
Yine kesilir...
Yine kesilir...
-*-*-
Kıbrıs ve Kıbrıslı arar...
Bulamaz...
Sadece Türkiye vardır...
Türkiye’den gelen bir grup insanın yönettiği bir “devletimsi” yapı söz konusudur...
Ve sohbet ettiği herkes O’na, rüşvet alan siyasetçilerden, elektrik kurumuna alınan akaryakıtla halkın nasıl kazıktan geçirildiğinden söz eder...
Benzer hikayeler çoktur...
-*-*-
Yolu Güney Lefkoşa’ya da düşer...
Güney Kıbrıs ve KKTC arasında ilk fark ettiği şey; bayındırlık ve ulaştırma üstünlüğüdür...
Güney sanki San Fransisko’dur, Londra’dır, Zürih’tir...
Kuzey ise “Güney Sudan!”...
Girne’de, Kuzey Lefkoşa’da sokaklar perişandır, trafik keşmekeştir...
-*-*-
20 bine yakın Kıbrıslı Türk’ün Güney’de çalıştığını öğrenir...
Bu rakam, belki de “çalışan Kıbrıslı Türk nüfusun dörtte biri, hatta üçte biri kadardır!”...
Kısacası; Kıbrıs Cumhuriyeti vatandaşlığı bulunan ve çalışma yaşında olan bir kaç bin Kıbrıslı Türk özel sektör çalışanı dışında kalanların hepsi, Güney’de çalışmaktadır...
Bunun anlamı sadece budur!
-*-*-
Mesela, üniversitelerimizin adı insan kaçakçılığı, öğrenci ticaretinde geçmektedir...
Çok üzülür...
-*-*-
Evine döner...
1973’ü hatırlar...
Sonra, bizzat kendisinin, uzaktan okuduğu gazeller gelir bir bir aklına...
“Kıbrıs Türk’tür Türk kalacak” falan...
-*-*-
Evinin geniş balkonuna çıkar bir sabah...
Dağda dev gibi dalgalanan iki bayrağı görür; gülümser!
Sonra, İngilizce bilmeyen Kıbrıslının, yıllar önce bir İngiliz gazetecinin “ezan sesi” işitip hayrete düşmesi sonrası söylediği “D’ont worry, hocas ezan reading!” sözünü hatırlar; kendi kendine kahkaha atar...
-*-*-
Karısı gelir yanına; delirip delirmediğini düşünür; kadın endişelidir...
Hayatında ağzından tek bir küfür dahi çıkmamış bu adam, Kıbrıs’ın çok yabancısı olan karısına döner ve der ki; “... They f...ed my country!”...
-*-*-
Karısı yüzüne bakar; “Denize gidelim, boş ver” der...
Gidebilecekleri sahil ve plaj da kalmamıştır!
Deniz kızları, KKTC ve Fenerbahçe!
Filmlerde izleriz...
Deniz kızlarını canım...
Belinin üst tarafı insan, alt kısmı ise balık yüzgecine benzetilir...
Bir çok farklı kültürde, deniz kızlarının gerçek olduğu ve benzer görünümlere sahip oldukları anlatılır...
-*-*-
Ancak “bilim”, deniz kızları diye bir şeyi kabul etmez...
Bunlar, masallara, filmlere konu olabilen, efsanevi varlıklardır...
Gerçek hayatta varlıkları ispat edilmemiştir...
-*-*-
Haaa, varlıklarına inananlar mı?
Elbette çoktur!
Hatta “ben gördüm”, “biz gördük” diye sık sık haberlere bile konu olur!
-*-*-
Deniz kızlarının gerçek olduğuna bazı kültürlerde çok ciddi anlamda inanç söz konusudur...
Yarı insan - yarı balık olarak tarif edilirler ama tıpkı Cennet’teki “Huri”ler gibi, “erkek”leri yok gibidir!
Gerçi bazı filmlerde “erkek”leri de yer almıştır belki ama genelde hep “dişi”dirler...
-*-*-
Dediğim gibi; “Efendim ben inanıyorum; kesinlikle bu hayatta deniz kızları vardır” diyen çok kişi bulunmaktadır...
Bir gün gerçekten bilim bunu kabul ederse, mutlaka herkes inanacaktır!
Ancak günümüzde bu konuda spekülasyon yapmanın ve “vardır, vardır” diye ısrarcı olmanın bir açıklaması olamaz...
-*-*-
KKTC devleti mi?
KKTC devleti de deniz kızları gibidir!
Gerçekten var olduğuna inananlar bulunmaktadır!
Saygım sonsuz!
-*-*-
Ancak, tıpkı deniz kızlarında olduğu gibi, bir gün birileri “bilimle, belgeyle, resmiyetle, hukukla” kanıtlamadığı sürece; Fenerbahçe gülüm, Fenerbahçe!
Bilmem anlatabildim mi?
-*-*-
Kıbrıs Cumhuriyeti vardır...
AEK Larnaca vardır...
KKTC yoktur!
Varsa, biz neden göremiyoruz bu deniz kızını?
İspanyol’un yatı!
Yenidüzen’in dünkü manşeti... Muhteşem bir haber... Haberin sanal paylaşımının altındaki yorumlar ise klasik KKTC gerçeği...
İspanyol’un yatı birileri yutacak!
-*-*-
Ve siz iddia ediyorsunuz ki, “KKTC eşit ve egemen bir devlettir!”...
Yapmayın...
Lütfen vaz geçin!
-*-*-
İspanyol yatçı, almış teknesini, gelmiş KKTC’ye!
Dalmış bir limana!
Adam “AB” sanıyor ülkeyi!
Oysa değil!
“Mandra” ayıptır söylemesi!
Sen mandraya yatınla giremezsin ki; bilmiyor musun bunu?
-*-*-
Bizimkiler, “ohaaa” demiş!
Yatçı, 15 gün hapse mahkum edilmiş!
Cezasını çekmiş!
Akabinde sınır dışı!
-*-*-
Göndermişler Güney’e!
Adam, yatını almak istiyor, bizimkiler vermiyor...
Neden, “yasal giriş yapmadı, çıkamaz!”...
Eşit ve de egemen devlet!
İspanya da tanıyacak bizi inşallah!
Pek yakında!
-*-*-
Oysa, bu İspanyol kardeş; doğrudan akaryakıt alımı ihalesine girseydi, BİZİ DE GÖRSEYDİ, kraldı kral!
-*-*-
Sorry ama aklıma yazacak bir şey gelmiyor: Allah, bildiği gibi yapsın!
Midnight Express’i yeniden çekecekler!
Bu kez Kıbrıs’ta!
Hak ettiniz ama!