Tik tak...

Saatler geri alınıyor. Gün ışığından daha çok fayda gelecekmiş bize... Bir ileri.. Bir geri... Yalan dolan hepsi... Yoksa gün de aynı gece de... Mesele, nasıl yaşadığında gizli... *** "Kim bilir her gece kaç kişi ayrı yataklarda, birbirine sarı


Saatler geri alınıyor.
Gün ışığından daha çok fayda gelecekmiş bize...
Bir ileri..
Bir geri...
Yalan dolan hepsi...
Yoksa gün de aynı gece de...
Mesele, nasıl yaşadığında gizli...

***

"Kim bilir her gece kaç kişi ayrı yataklarda, birbirine sarılarak uyuyordur" der bir ozan.
Bence çok kişi..
Saatler, bir değil de üç saat geri alınsa mesela...
Ya da beş...
Ne olacak peki?
O ayrı yataklardan kalkarak niceleri, göze alacaklar mı yaşamlarının akışını değişmeyi.
Yoksa “ezber zamanlar” aynen akıp gidecek mi kıyısında ömrün, usul usul, kimseleri üzmeden...
Tutsak zamanlar, akreple yelkovanın birkaç santim ötede ya da öncede durması ile özgürleşecek mi?

***

Mesela saatler geri alınmasa hiç.
Yerinde kalsa...
Daha az mı çalışacağız...
Daha çok mu düşeceğiz hayallerimizin peşine...
Ve “yetişme telaşı”ndan kurtarıp günü geceyi, artık “tedirgin” ve “yalnız” kalmayacak mıyız zamana karşı...
Hiç sanmam...
Çünkü yine sömürecek birileri...
Yine milliyetçilikle uyuşturulacak beyinler ve birbiri üzerine sürülecek, neyi pay ettiklerini bilemeden gencecik bedenler...
Kan tüccarları doymayacak yine...
Sabahın kör saati uyananlar daha az kazanmaya, oysa daha çok ezilmeye devam edecek...
Bir saat daha fazla uyuduklarını sanarak, sevinecekler sadece...

***

 “Harbe giden sarı saçlı çocuğa” seslenirken Orhan Veli, gene böyle güzel dönmesini isterdi...
“Dudaklarında deniz kokusu, Kirpiklerinde tuz...”
Sahi, harbe giden çocuklar, gece yarısı, onlar da geri alacaklar mı saatlerini!
Kendilerini anlamsız savaşların girdabına terk eden köhneliğe ve acımasızlığa iç çekerek....
İşin aslı saatler bir saat ileri ya da geri, değişmeyecek dünyanın kaderi...
Gencecik insanlar nefessiz kalacak yine, vücutlarında soğuyan iğrenç bir mermiyle...

***

Kim bilir kaç kişi ayrı yataklarda, birbirine sarılarak uyuyordur, tam da yeri değişirken saatin...
Daha acısı kim bilir kaç kişi aynı yataklarda, “ayrıdır” aslında...
Ve kaç kişi kim bilir, bunları hiç düşünemeden atıyordur yorgun bedenini, adeta çuval gibi yaylı bir masala... 

***

En küçük bir sızı duymadan vicdanında, kaç kişi uyuyordur kim bilir...
Bir saat az..
Ya da bir saat fazla...


Arşiv Haberleri