“Anlatacak ne kaldı: tik-tak’ın geri dönüşü. Ama şimdi zaman bir sona doğru ilerliyor, bir doğuma doğru değil; anlatılması gereken bir bezginlik var, bu genel bitkinlik öyle derin ki ancak sonun gelişiyle bir çözüme kavuşacak çünkü insanlar da uluslar ve kurgusal karakterler gibi istimsiz kalabilirler, o zaman da işlerinin bitmesi dışında hiçbir çözüm yoktur.....”
Salman Rushdie, Geceyarısı Çocukları, s.498
Belirsiz bir sona doğru geri sayım...
Yelkenleri suya indirmiş bir kitlenin arasında saatin tik-takları belli belirsiz kulaklarıma çalınıyor.
Çok fazla gürültü var, bunca gürültünün ardında ise çok fazla bezginlik. Herkesi kapsamakta olan bir bitkinlik, “ne isterse olsun artık” diyenlerden, tüm direncini kaybedenlerden, çok arasa da bir çıkış yolu bulamayanlardan müteşekkil bir kadercilik.
Her alanda umutsuzluk, her alanda en derinden hissedilen kaygı, gittikçe büyüyen bir belirsizlik.
Toplumlar da, insanlar ya da kurgusal karakterler gibi istim üstünde olmaktan uzaklaştıkları, harekete geçme kabiliyetlerini yitirdikleri zaman, her şeyin nasıl sonlanacağını çaresizce beklemekten başka çıkış yolu kalmaz.
Bu toplum giderek daha da ürkütücü hale gelen bir şekilde bezginliğe hapsolmuş durumda. Balık baştan kokarmış derler ya, yönetenlerin sorunları çözme iradesine sahip olmadıklarını, aciz bir halde yardım için Türkiye Cumhuriyeti’ne avuç açmaktan başka bir şey yapmadıklarını gördükçe, topluma sirayet eden de başka türlü bir şey olmuyor.
Salgının yurda intikal ettiği ilk günlerde iyimser olanlarımız dünyada bolca kullanılan bir kavramdan, “yeni bir normalden” bahsediyorlardı. Eski toplumsal alışkanlıklardan kurtulacak, ekonominin dayanışmacı yönünü öne çıkaracak adımları atacak, hep birlikte fedakarlık yaparak sağlık altyapımızı salgınla mücadele için yeterli hale getirecek, kısacası yeni bir normale doğru adım atacaktık.
İyimserler tarafından ümit edilen yeni bir doğumdu, salgın zamanlarının geri sayımı bizim için yeni bir başlangıcı yaratabilirdi.
Tabi ki öyle olmadı. Covid-19 KKTC’nin üzerine bina edildiği eşitsizlikleri, adaletsizlikleri, torpil düzenini daha da belirgin kıldı. Bağımlı yapımız daha da açığa çıkarken, geri sayımın tik-takları acı bir sonu haber vermeye başladı.
Nereye varacağı, nasıl atlatılacağı belirsiz bir salgın, sürekli artan vakalarla hiç bitmeyen bir “yeniden kapanma” ihtimali...
Torpille aşılananlar, yandaşlara çekilen kıyaklar, ekonomik darboğazda kendi kaderine terkedilmiş sektörler, günden gün kapanan işletmeler, işsiz kalan, yoksullaşan emekçiler...
El birliğiyle eğitim hakkından yoksun bırakılan çocuklar... Ayaklarımızın altından teker teker çekilen, işlevini kaybeden kurumlar...
Evet, bize bir son dayatılıyor ve böyle giderse bu hiç de mutlu bir son olmayacak.
O yüzden direnmek, istim üstünde olan insanların sayısını yükseltmek, ümitleri canlı tutmak zorundayız.
Bitkinlik ve bezginlikten kurtulmanın, harekete geçmenin, kaderimizi belirlemek için ipleri elimize almanın tam zamanı.
Yoksa saatin tik-takları sustuğunda her şey için çok geç olacak.
Geri sayımın sonundaki kapılar bir “doğuma” değil, “acı bir sona” açılacak...