Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde yine bir tıkanıklık noktasına geldik. Yani o dizelerdeki gibi, sorun yine "uzun uzun kavaklar" olma özelliğini taşıyor ve yine "dökülüyor yapraklar". Bunun bu aşamada, benim için hayret bir şey olmadığını yazmak isterim öncelikle...
Böyle yazmayı sevmiyorum. Ama kendimi anlatmak için buna ihtiyaç duydum.
7 Ekim 2013 tarihli YeniDüzen de "EĞER -AMMA" başlığı ile yazdığım makalemde özellikle Sayın Eroğlu ile Sayın Anastasiadis'in söylemlerinden hareketle gelecek olan tıkanıklığa dikkat çekmiştim. Meraklısı arşivden bakabilir.
Söz konusu makalede, özellikle Sayın Eroğlunun, Aralığa kadar görüşme ve Mart'ta Referandum söylemlerine ve bunun arkasından dile getirdiği bu da olmazsa, artık biz yolumuza, siz yolunuza mantığına dayalı açıklamalarını onun açısından ele almıştım.
Bu şekli ile niyetinin, bu süreçte, pozitif umutlar yaratır gözükmek , ancak sürecin tıkanmasına yol açaçak yaklaşımlarla, zamanın tükenmesine oynamak olduğunu yorumlamıştım.
Bundan da maksadın ,"Eğer bu da olmazsa artık , Amma" diyerek, bir başka düzleme geçmek ve bunun da Federal çözüm temelinden kurtulmak maksadı ile iki ayrı devlet temeline dönmek olduğunu yazmıştım.
Tıkanıklığın fırsatına yatanlar
Makalemde, "Bu pozitif beklenti ete kemiğe bürünmezse,bu şartlarda önemli bir düşünsel ve moral boşluk doğacağı açıktır.Bu boşluktan ve moral kırıklığının oluşturacağı durgunluktan da içeri girmeye çalışacak olan çözümsüzlüğü devam ettirmek arzusunda olanlar olacağı açıktır." demiştim.
Şimdi tıkanıklığın ilk anında dahi bu gözükmeye başladı. Kimisi çözücü görünen, ama amacı bu zeminden kurtulmak olan bazıları ortaya çıkarak daha şimdiden şunu ifade etmeye başladılar.
"Ideolojik saplantılardan uzaklaşalım ve bu tıkanıklık nedeni ile çözümün 2015'e kalacağı nedeni ile artık Kıbrıs sorunun çözümüne odaklanmak yerine iç sorunlarımızı çözmeye uğraşalım"demeye başladılar.
Sanki iç sorunları, aman Kıbrıs sorunu nedeni ile ellemeyelim diyen varmış gibi.
Federal çözümün yeminli düşmanlarının ise bunlardan daha saldırgan tavırlar geliştireceği ve demagojik saldırlarla, kafalarında olan Federal çözüm karşıtlığına dönük olarak siyaseten temel hazırlamaya çalışacakları ise çok açıktır.
İşte bu nedenlerle Güneydeki bağnaz ve yanlış anlayışlara dönük olarak eleştirisel olma görevimizi ve özelliğimizi yaparken ve Sayın Anastasiadis'in ve ortaklarının yanlışını ele alırken, bunu da göz önünde tutmamız lazımdır.
Şimdi bizim değerlendirmemiz gereken çok konu var. Ben bunların yalnız üçü üzerinde durmak istiyorum.
AB ve Yunanistan Dönem Başkanlığı ,Anasatiadis...
Evet, Anastasiadis 2015'e oynadı. Ama bu mühendislikte her toplum mühendisliğinde olduğu gibi toplumsal dinamikleri göz ardı eden hesaplamayan ve halkların başına sonradan çok belalar açan bir yanda hep olur...
2015'e oynadı. Ama Türkiye iç dinamiklerini göz ardı etti. Şimdi Türkiye de çok ciddi ve seçimlerin ötesine geçen, önemli siyasi ve demokratik,ekonomik kırılganlıklar oluştu. İç siyaset allem kallem oldu. Bundan bazı sonuçlar çıkacak. Ama bunun ne olacağı açık değildir.
Şimdi Türkiye'de yargı konusu çok tartışmalıdır..Fakat gerek AB'nin gereksede Güney Kıbrıs'ın bunun sorun olarak ortaya çıkmasına dönük olarak da, ciddi sorumlulukları vardır. Neden mi?
Daha evvelki yazılarımda da yazdığım gibi Türkiye ile AB görüşmelerinde , 23. Ve 24.Fasılların açılmasını Güney Kıbrıs bloke etti.
Bu nedir? 23. Fasıl Yargının, 24. Fasıl da Temel İnsan Haklarının AB normlarına yükseltilmesi ile ilgili Fasıllardır.
O yazımda da yazmıştım.Temel Insan haklarını ve Yargıyı AB standartlarına yükseltmeyi, Kıbrıs sorunu nedeni ile bloke etmek, demokrasiye, insan haklarına ve Kıbrıs sorunun çözüm sürecine darbe vurmak demektir demiştim.
Türkiye' nin demokratik süreçte ilerlemesi, yalnız Türkiye insanı için değil ama ayni zamanda bölge insanı ve barışı içinde çok önemli olduğunu yazmıştım.
Şimdi,2015'e Kıbrıs sorununun sarkması "mühendisliğini" yapan Sayın Anastasiadis, 2014'te Türkiye'de gerek seçim, gerekse bu iç siyasi tartışmalardan sonra hangi siyasi akım galip çıksada, sonuçta Türkiye'de daha otoriter ve kırılgan bir ortamın yaşanacağını hiç hesaplamadığı ortaya çıktı.
İşte Sayın Anastasiadis'in o dar, bağnaz Kıbrıs mühendisliğinin,sonuç itibarı ile bizi 2015' te çok farklı ortamlarla yüz yüze getireceği nokta budur.
Bu bakımdan Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde 2014'ü es geçmeyi başarmış olabilir. Ama 2015'te de tümümüzün beklentisinin dışında, "Nur Topu" gibi otoriter anlayışların da boy vermesini görmemizi ve bunun üstelik Kıbrıs sorunu bağlamında gelişmesinin zeminine de bu yanlış mühendislikle katkı sağladığı da açıktır. Bu yanlış mühendisliğin sonuçta, temel çökmesi ve beklenmedik çukur açılmasına da yol açacağı görünüyor.
Ha, hiç olmazsa bu aşamada, olumlu bir şey yapmak gerekiyorsa,bunu da Yunanistan'ın AB dönem başkanlığı içinde, daha şimdiden yapılabilmesi fırsatı vardır. Ama bunun için de klasik Kıbrıs mühendisliği mantığından çıkması lazımdır.
Bu da açıktır ki AB - Türkiye üyelik görüşmelerinde olan, 23. Ve 24. Fasıllar üzerindeki blokajın kaldırılmalıdır.
Türkiye'de Yargı ve Temel haklara dönük bu sıkıntılı bu dönemde,bu blokajın kaldırılması ile yalnız Türkiye'deki demokratik gelişime değil ama Kıbrıs sorunun çözümüne dönükte önemli bir temelini gelişeceği bence kesin olur.
Anastasiadis'in 2015'e dönük yaptığı ve görüşmeleri tıkanıklığa götüren bu kötü mühendislikten sonra, bu adım,olumlu sonuçlar çıkmasına yol açar.
Bu ayrıca, Türk - Yunan ilişkilerinin pozitif ve sonuç alıcı gelişmesine dönük son derece olumlu ortamların oluşmasına da yol açar.
Şimdi Türkiye'de yargı ve temel insan hakları üzerinde önemli bir siyasi depremin yaşandığı bir ortam var.
Bu depremde siz, AB'nin 23. ve 24 Fasıllarının üzerindeki blokajını kaldırırsanız, Türkiye'de yargı ve temel insan hakları üzerinde, en geniş anlamı ile iktidarı ,muhalefeti ve Türkiye insanının tümü ile bu siyasi depremde sıkıntıları aşmasında ve demokrasi arayışında onlara yeni bir ortam geçme zemini sağlarsınız. Bana göre bu Marmara depremine Yunasitan'ın koştuğunda sağladığını ötesinde etki yapar.
Ha bu olmazsa ne olur? Türkiye bu depremi, çökmeden, ama hasarla atlatacaktır. Ama unutmayın, kendi "Türk" usulleri ile Türkiye'de her sorun aşıldığında, bunun sonrasında otoriterlik ve dar milliyetçilik ortamları hep oluştu. Bundan Güneyde ,bizde payımıza düşeni misli ile bu güne kadar aldık zaten. Artık Daha fazlasını almaya da gerek yoktur.
Bir kere açık olan bir şey vardır. Bu bölgedeki barışın geleceği, Türkiye dahil , AB standartlarında demokratik gelişmelerinin ilerlemesine bağlıdır.
Eğer bu temel olmasaydı, çok açıktır ki Yunanistan'da bu kriz nedeni ile şimdiye kadar on defa askeri darbe olurdu.
Kuzey açısından...
Kuzey açısında da dikkat etmememiz gereken nokta açıktır. Türkiye iç siyasetinde kırılganlık, belirsizlik ve siyasi istikrarsızlık olduğu zaman, Kuzey Kıbrıs'ın bağnaz erk sahipleri, Kıbrıs sorunda çözümsüzlüğü pekiştirecek adımları atmanın siyasi fırsatçılığını hep yakaladılar.
Bu fırsatları yakalayarak çözümsüzlüğe dönük yeni Oldu Bitti yaratmaktan hiç çekinmediler.
KKTC ilanını dahi böyle sağladılar. Türkiye'de 12 Eylül askeri rejiminin yaptığı seçim öncesinde, daha sandıklarda irade belirlenmeden bunu yaptılar. Rahmetli Turgut Özal seçildikten sonra bunu, "KKTC’yi kucağımda buldum diye ifade etmişti.
Şimdi Kıbrıs Türklerinin demokrat, ilerici, barışçı güçleri, görüşmelerin tıkandığı bu aşamada ve Türkiye'de 2014'ün hem ekonomik, hem siyasi ve demokratik olarak çok önemli zorluklar ve kırılganlıklar içinde geçeceği açıkken, çok ama çok daha dikkatli olmaları gerekmektedir.
Çünkü görüşme sürecindeki bu tıkanıklık Türkiye' deki bu siyasi belirsizlik ve kırılganlıklara denk düştü. Bakın, Sayın Davutoğlunun ortak metne katkı sağlamak için Kıbrıs'a yaptığı ziyaret sırasında, Sayın Faruk Loğoğlunun,"KKTC satılık toprak değildir " diyen ve Sayın Davutoğlu’nun girişiminin önünü kesmek isteyen açıklaması, böyle kriz aşamalarında, Kıbrıs sorununun iç siyasete indeksli nasıl kullanıldığının açık göstergesidir.
Eğer diyelim, ama Eyer olmayalım
Çünkü bugün,ayni zamanda hükümet etme sorumluluğu da yüklenmiş durumdayız. Halkımız bizden çok şey bekliyor. Ama Türkiye' deki bu kriz, ayni zamanda bize ekonomik olarak döviz patlaması ile büyük yıkımlar ve sorunlar da taşıdı. Bu yapısal sorunların üzerine binecektir.
İşte bu yüzden dünden daha fazla atak ve etkin olmalıyız. Siyaset üretkenliğimiz çok ama çok artmalıdır. Hem demokratik, hem ekonomik sorunların çözümü için uğraşırken, unutmamamız gerekir ki DP-UG ve UBP üzerinde Sayın Eroğlu’nun belirleyiciliği vardır.
Ayrıca gerek UBP, gerekse DP-UG açısından statükonun ekonomik, siyasi ve idari bakımdan korunması olgusu hakimdir.
Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük anlayışındaki müşterekleri açısından bakarsalar bu daha da önem taşır.
Başta Anayasa olmak üzere, temel demokratik yasal değişimler konusunda, şimdiden iki partinin de cırlama işaretleri verdiği açıktır.
İşte bu nedenle şimdi, dünden daha fazla olarak CTP-BG olarak hem üretkenliğe, hem de demokratik birlikteliğe ihtiyacımız vardır. Üstelik Hükümete olmamız nedeni ile daha fazla çalışmaya ve katılımı her acıdan geliştirmeye ihtiyacımız var.
Biz her zaman Rudyard Kipling'in ; ..."Eğer ayaktakımı ile düşüp kalkıp da,,Taşıyabiliyorsan erdemlerini ...Ve krallarla gezerken, halkının avuçlarındaysa, ellerin eğer; İnsanlarla sarmaş dolaşken ,İnsanlarla yüz göz olmamayı başarmışsan; Ve eğer ,bu uzun mesafe koşusunun, Her dakikasının her saniyesinde; Aklında ise son hesap anı...Dünya senindir,üstündeki her şeyle...Ve nedir daha fazlası?Sen adamsın oğlum.... Bu şiirindeki gibi olmak, evet böyle olmak,tam da bu günlerde gerekli....