Kıbrıs sorununun çözüm sürecinde ciddi bir hareketlilik varken, önemli bir de tıkanıklık var. Bunu da göz ardı edemeyiz. Peki, bu tıkanıklıkta niyet nedir? Bir tarafın olumsuz adımını, diğer tarafın fırsatçılığı besliyor mu? Bugün tarafların Kıbrıs sorununa yansıyan yaklaşımlarının, başka amaçlarla bağı var mı? Bu nasıl aşılır ve sivil inisiyatifler ne yapmalıdır?
Şimdi konuyu ele alalım. Geçtiğimiz günlerde, “Kıbrıs Cumhuriyeti” Dışişleri Bakanı’nın bir söyleşisini okuduk. Kıbrıs Gazetesinde, Filelefteros’a atfen verilen bu haberde, Kasulidis şunu ifade etmekteydi;
“Atina,müzakerelerdeki Kıbrıslı Türk Temsilci Osman Ertuğ’la görüşmeyi, bizim talebimiz ve ricamız üzerine kabul etti. Bu Andreas Mavroyannis’in Türkiye Dışişleri Bakanlığı temsilcileriyle en üst düzeyde görüşebilmesi içindi. Mavroyannis’in Ankara’ya gitmesi, çözüm çabalarında katalizatör olacak.Türkiye’yi Kıbrıs sorunun bir parçası haline getirmek Lefkoşa’nın değişmez teziydi…”
Yani Kasulidis açıkça, iki özel temsilcinin Atina ve Ankara ziyaretlerinin gündem gelmesinde kendi belirleyicilikleri olduğunu vurgulamaktadır. Niyetin bir başka düzeleme geçmek olduğunun bundan daha açık bir ifadesi olur mu? BM zeminini öldürme niyetinin gerisinde yatan, işte burada saklıdır.
Çünkü Güney, bu işe önemli bir konum yüklemiş bulunmaktadır. Zaten Kasulidis, Mavraoyannis’in, Ankara’ya gitmesinin, çözüm çabalarına katalizatör olma gibi önemli bir rol biçtiğini, zaten ifade etmektedir.
Bunun iç siyasetle de bağı vardır. Çünkü, Sayın Anastasiadis ve ortakları, Sayın Dimitris Hristofyas’ı acı tavizler vermekle suçlamışlar. Görüşme sürecine Türkiye’yi doğrudan taraf yapmakla esaslı bir değişiklik yapacakları argümanını gündeme getirmişlerdir. Bunun için BM sürecini ve Downer’in inisiyatifini bundan ötürü etkisiz kılmaya çalışmaktadırlar. Bundan türü Sayın Kasulidis, “Türkiye’yi Kıbrıs sorunun bir parçası haline getirmek Lefkoşa’nın değişmez teziydi” derken, bu yönde, dünden farklı ve “milli bir çizgide” kazanım elde etmek başarısı peşinde olduğunu da ortaya koymaktadır.Yani tek derdi AKEL’i ezmek.. Federalistleri darbelemek; DİKO’yu, EDEK’i memnun etmek.
Nitekim, Sayın Mavroyannis’in AA’ ya verdiği mülakatta söyledikleri de bu bakımdan çok önemlidir. Bu mülakatta Sayın Mavroyannis, Ankara’da “Önerimiz, Türkiye’nin AB ile müzakereler de dondurulmuş 8 başlığının açılması karşılığında, Ankara Ek Protokolunun uygulanmasını, kapalı Maraş’ın BM’ye devredilmesini ve (KKTC tarafındaki) Mağusa limanının ürünlerin AB’ de serbest dolaşımını içeriyor”, Yani bunları doğrudan Türkiye ile görüşmeyi amaçlamaktadır.
İşte bu yüzden eğer bu ziyaret tarihleri ve düzeyleri belli olmazsa ve bu gerçekleşmezse, bence Güneydeki siyasi liderlik, Kıbrıs’ta liderler buluşmasına dair ayak sürçmeye devam edecektir.
KUZEYİN KONUMU
Peki, bu tıkanıklığın oluşmasında Kuzeyin rolü yok mu? Bundan kendi amaçları için Sayın Eroğlunun yaralanma nİyeti yok mu? Bu niyetler, sözde karşıtlık görünümünde Anastasiadis’in niyeti ile buluşmuyor mu? Şimdi bunu ele almak için önce, Sayın Nikos Anastasiadis’in, Kıbrıs Gazetesinden Osman Kalfaoğlu ile Aytuğ Türkkan’a yaptığı açıklamada neler söylediğine bakalım.
“Sayın Eroğlu,29 Ekim’de yaptığı açıklamalarında, iki devletin egemenliğinden söz etti ve bu iki egemen devletin bir antlaşmaya varmaları gerektiğini, yeni bir devlet yaratılacağını söyledi. Burada ima ettiği, bu iki devletçiğin egemenliğinin devam edeceğiydi. Şimdi sormak istediğim şudur. Dünyada bir federasyon var mı ki üniteleri veya devletçiklerinin ayrı egemenliği olsun? Var mı?”
Sayın Nikos Anastasiadis bu sözlerinde haksız mı? Sayın Eroğlunun ,“ Türk” tarafının görünümde yapıcı bir rol yüklendiği bu süreçte, BM Parametrelerine göre, iki toplum lideri görüşmesini, “iki devletin görüşmesi” diye takdim etmesi politik dürüstlük müdür? Samimi bir davranış mı? Bu olmadığı gibi, kabul ettiği görüşme zeminine ve sürece de aykırıdır bu ifadeleri. Eroğlu ve danışmanları bunun bilincinde değil mi? Bu konuşmaları ile karşı tarafa büyük pasları atmakta ve iki ayrı devlet vurgusu ile konuşmaktadır. Resmen oynamaktadır.
Eroğlunun bu paslarını alan, Anastasiadis’in tavrı bundan farklı mı? AKEL-CTP görüşmesinde, iki partinin yaptığı ve 23 Mayıs ve 1 Temmuz Antlaşmalarına atıf yapan açıklamaya, tipik bir statükocu lider söylemi ile “altımızı oyuyorlar” diye tepki vermesi, Eroğlu ile Anastasiadis’in ayni kumaşı dokuduğunun göstergesi değil mi? Kıbrıs Rum iç siyasetinde, özellikle AKEL’i milliyetçi değnekle dövmeye kalkmasının, Sayın Eroğlu’nun mantığından farkı var mı?
Üstelik Sayın Anastasiadis, Osman Kalfaoğlu ile Aytuğ Türkkan’ a verdiği mülakatta, “sormak isterim Dünyada bir federasyon var mı ki üniteleri veya devletçiklerinin ayrı egemenliği olsun” diye haklı bir soru sorarken, oluşacak olan Federasyonun, iki ünit veya devletçiğe dayalı olacağını da zeytinli bittanın zeytini gibi, kabul ettiğini de ortaya koymaktadır. Peki, o zaman hangi akılla, AKEL ve CTP’ nin 23 Mayıs ve 1 Temmuz antlaşmalarını zikretmelerine karşı çıkıyor? Sayın Anastasiadis bir avukattır. Ama kısır bir avukatlık taktiği ile meseleyi ele almaz.
İşte o zaman Osman ve Aytuğ beylere söyledikleri ışığında şimdi, ortak açıklamaya, tek egemenlik yanı sıra, artık yetkilerinde federal ünitlere, oluşturucu devlete, federe devlete veya ünite, adına ne dersiniz deyin, kalmasına, görüşme sürecinin başlaması için ortak açıklamaya yazılmasına neden karşı çıkıyor? Bunu izah edebilir mi? Ayni şeklinde Sayın Eroğlu, artık yetkilerin, bu ünitelere kalacağını, tek egemenliğe vurgu yapmadan nasıl dile getirebilir? Bunun olamayacağını bilmiyor mu?
OYUN AÇIKTIR
Artık oyun çok açıktır. Sayın Eroğlu ile Sayın Anastasiadis, zamanında Talat ve Hristofyas’ın ürettiği ve çözüm yolunda çok ciddi ve olumlu olan her şeyi öldürmek için karşılıklı olarak antlaşmışlardır. Antlaşmadan antlaştıkları budur. Klasik statükocu lider tavırlarını bu iki sağcı lider, yeniden gündeme taşıdı. İkisinin de amacı bu. Talat ile Hristofyas arasında oluşan tüm yakınlaşma konularını ve antlaşmaları öldürmek. Bu sürecin tıkanmasının gerisinde yatan niyet budur.
Tam bir ayak oyunu. Her ikisinin de oynadığı oyun açıktır. BM’nin süreçten çekilmesi ve BM Genel Sekreterinin bu aşamada rolünün sonlanması. İkisinin de farklı niyetlerle amacı; BM parametrelerini öldürüp, BM’ nin çekilmesini sağlayıp, Kıbrıs sorununda ray değişikliği olgusunu gündeme taşımaktır. Bu yüzden de sözde farklı niyetlerle ortak bir amaca hizmet etmektedirler.
Türkiye’yi kendi kafalarındaki sürecin taraf yapmak. Yani, Kıbrıs Rum tarafı da Kıbrıs Türk tarafı da Türkiye üzerine oynamaktadır. Bu süreci alt üst etmeye çalışmaktadırlar. Niyetleri açıktır.
Sayın Eroğlu,’ bakın bu iş yürümedi’ diyerek, “ Türk” tarafının, federal temeldeki süreci terk edip, iki ayrı devlet rayına dönmesi. Kıbrıs Rum tarafı da süreci öldürüp, çözüm için doğrudan Türkiye ile görüşme noktasına girmeyi amaçlamaktadırlar. İşte oyun, bunun için oynanmaktadır. Ama bunun sonu, bu süreç tıkandığı anda, çözümsüzlüğün daha da derinleşmesidir. Eğer tıkanırsa bu süreç, Nikos Anastasiadis ve Eroğlu umdukları dağlara değil, ama başka ve Kıbrıs’ı felakete taşıyacak dağlara kar yağdığını göreceklerdir. Tarih, her ikisini de Kıbrıs’ın felaketinin mühürleyicisi olarak yazacaktır.
AKEL ve CTP açıkladıkları ortak açıklamada görüşmelerin başlamasını ve hangi zeminde bunun olmasını istediklerini açıkladırlar. Bu yüzden artık iki tarafın barış isteyenleri, iç siyasi gailelerden çıkarak, bu oyunları bozmak ve açıkça, halk inisiyatifinin gelişmesini sağlamak zorundadırlar. Bu oyunu bozmak gerekir.BM sürecini ve yakınlaşma konularının öldürülmesine fırsat verilmemelidir.