Ödül Aşık ÜLKER
11 yaşından beri Tip1 diyabet olan Diyetisyen Gizem, devletin diyabetlilere karşı sorumluluklarını yerine getirmediğini, kaliteli yaşam için şartları sağlamanın devletin görevi olduğunu belirtti.
“Devlet, hastalara kaliteli yaşam, sağlık hakkı sağlama görevini ihmal ediyor” diyen Oymacı, zaman zaman bazı insülin çeşitlerinde, ölçüm çubuklarında ve iğne uçlarında sıkıntılar yaşandığını söyledi.
Koruyucu sağlık hizmetlerindeki eksikliğe de dikkat çeken Oymacı, koruyucu sağlık hizmetlerinin devlete, tedaviden daha ucuza mal olacağına vurgu yaptı.
Hastanedeki prosedürlerin kolaylaştırılması gerektiğinin altını çizen Gizem Oymacı, kendi diyabet sürecini de anlattı. Gizem Oymacı, ilkokul beşinci sınıfta, diyabet tanısı alınca, diyetisyen olmaya karar verdiğini kaydetti.
Oymacı, “Bazı doktorlar diyabeti hayat tarzı olarak görmek gerektiğini söyler. Ben buna katılmam, hiç kimsenin böyle bir tarz istediğini zannetmem. Diyabet bir hastalıktır. Benim bir hastalığım var, hastalığımı idare edebileceğim bazı yöntemler var, insulin yapmak, diyet ve spor gibi…” ifadelerini kullandı.
Hızlı kilo kaybı, çok su içme ve sık idrara çıkma...
Soru: Diyabetle tanışmanız nasıl oldu?
Oymacı: 15 sene önce, ilkokul beşinci sınıftayken, Tip1 diyabet teşhisi aldım. Hızlı kilo kaybı, çok su içme ve sık idrara çıkma nedeniyle ailem beni doktora götürdü. Tanı aldığımda diyabetin ne olduğunu bilmiyordum. Ailemde de, çevremde de diyabetli biri yoktu. Tanı aldıktan sonra 10 gün hastanede yattım. Hemşireler ara ara gelip bana iğne yapıyordu, tedavimi olup hastaneden çıkacağımı düşünüyordum. Ailem de şoktaydı, endişelerini bana belli etmemeye çalıştılar. Daha sonra, hastanede, diyabet hemşiresi, doktor ve diyetisyen bize diyabeti anlatınca, hastalığımın geçici olmadığını anladım. “Grip değilim, başka bir şeyim ama neyim bilmiyorum” diye düşünüyordum. Çevremizdeki kişilerin bazıları aileme “bu yaşta olur mu”, “Türkiye’ye götürün”, “başka doktorlara götürün” demişti. Annemler doktorumla konuşmuşlar, doktor da “Çocuğunuz Tip1 diyabettir, bir şey değişmez” demiş.
“Zamanı geri alabilseydim, yaptığım hataların hiçbirini yapmazdım”
Soru: Çocuk olarak bu duruma nasıl tepki verdiniz?
Oymacı: Uyumlu bir çocuktum, hastalığımı kabullenme sürecinde aileme iğne yapma, şeker ölçme konusunda sorun çıkarmadım. İlkokulda, annemin öğretmen olduğu okulda okuduğum için şanslıydım, teneffüslerde ara öğünlerimi annemden alırdım. Ortaokula geçince, cebimde harçlığım vardı, kantinden istediğimi alabiliyordum. O dönemde okul kantinlerinde hiç denetim yoktu, ne ararsanız vardı. Okulda her fırsatta yeme düzenimi bozardım, evde annemlerden gizli gizli bir şeyler yerdim. Ergenlik döneminden başlayarak, uzun bir süre diyabetimi kötü yönettim. Annem ve babam, her zaman bana destek oldu ama ben bir dönem inkar süreci yaşadım. Zamanı geri alabilseydim, yaptığım hataların hiçbirini yapmazdım. O dönemde kimsenin beni tam olarak anlamadığını düşünürdüm, her şey yasakmış ve ben çok katı kurallara uymak zorundayım zannederdim.
Üniversite üçüncü sınıfta Türkiye’ye staja gittim. Nüfus fazla olduğu için, çok sayıda diyabetli gördüm. Yanında çalıştığım diyetisyen bana güvenirdi ve diyabet hastalarıyla ben ilgilenirdim. Orada ayağı kesilen, diyalize giren, komadan çıkan diyabetliler gördüm. Kendi kendime “Gizem, 10 yıldır muallakta yaşadın, şanslıydın, çok şükür başına bir şey gelmedi ama bu, on birinci yıl bir şey olmayacak demek değildir” dedim. Gördüğüm vakalar beni çok etkiledi. Türkiye’den dönünce, doktorum, diyetisyen olarak kendi bilgi birikimim ve spor hocalarımınla yaptığımız istikrarlı çalışmalarla hastalığımı düzene koydum.
“Diyetisyen olmaya, diyabet olunca karar verdim”
Soru: Hastalığınızın diyetisyen olmanızda bir etkisi oldu mu?
Oymacı: Diyetisyen olmaya, diyabet olunca, ilkokul beşinci sınıfta karar verdim. Hastanede, diyetisyen bilgi vermek için geldiğinde çok hoşuma gitmişti, kendi kendime “ben de birilerine yardımcı olmak istiyorum” dedim. Çünkü tanı aldığım dönemde çok yalnızdım, etrafımda diyabeti olan kimse yoktu.
Bizde, diyabet olunca hastaneye yatıyorsunuz, hemşireler ve doktorlar sizi bilgilendiriyor. Diyabet hemşirelerimiz mükemmeldir, gerçekten üstümde emekleri çoktur. Mevcut şartlar altında, ellerinden gelenin en iyisini yapıyorlar, sonrasında da telefonla yardımcı oluyorlar. Doktorlar da bilgi verir, diyetisyen listenizi yazar. Ondan sonra yalnızsınız, hastaneden çıkınca sudan çıkmış balığa dönersiniz. Tercih edenler, hastane sonrasında dernekten destek alır, devlet hastaların yanında değildir.
“Diyabet hastaneden çıkınca biten bir hastalık değil”
Ancak diyabet hastaneden çıkınca biten bir hastalık değildir. Kontrolleri, eğitimleri ihmal etmemeniz gerekir. Ben çok şanslıyım ki, annem ve babam çok bilinçliydi. Daha hastaneden çıkmadan, Kıbrıs Türk Diyabet Derneği’ne üye olduk. Hastaneden çıktıktan sonra da, beni sürekli derneğin eğitimlerine götürdüler, bilinçlendim… Ergenlik dönemlerinde, eğitimlere gitmek istemediğim zamanlar oldu ama annem ve babam eğitimleri hiç kaçırmadı. Derneğin eğitimlerinde de en çok diyetisyenlerin verdiği eğitimlere ilgi duyardım.
“Hastanemizde eksiklerimiz çok”
Hastanemizde eksiklerimiz çok. Ekip olmalı, hekim, hemşire, diyetisyen, psikolog, fizyoterapist hep beraber çalışmalı. Şu anda, hastanemizde ciddi bir endokrin uzmanı sorunu var. Bir doktor kaç hastaya bakabilir, endokrin sadece diyabetle ilgili bir branş değil. Doktor her hastayla ne kadar ilgilenebilir, ne kadar bilgi verebilir. Diyetisyenler, hem servisleri gezip, hem de diyabet hastalarını ne kadar bilinçlendirebilir. Şu anda, klinik hayatımda, hastaneden taburcu olup gelen ve “ne yapacağız, bir şey bilmiyoruz” diyen çok danışanım var. Ben, diyabetli danışanlarıma, sadece diyabetik diyet yazıp göndermem. Diyabetli yaşamlarına elimden gelen en büyük katkıyı koymaya çalışırım. Diyabet Derneği’nde de aktif olarak rol alıyorum, eğitimler veriyorum. Sosyal medyayı aktif şekilde kullanıyorum, instagramda diyabetle hayatımı paylaştığım (diadiaryofgizo) bir hesabım var, oradan da farkındalık yaratmaya çalışıyorum.
“Hastalığa göre bir yaşam tarzım olması gerekiyor”
Bazı doktorlar diyabeti hayat tarzı olarak görmek gerektiğini söyler. Ben buna katılmam, hiç kimsenin böyle bir tarz istediğini zannetmem. Diyabet bir hastalıktır. Benim bir hastalığım var, hastalığımı idare edebileceğim bazı yöntemler var, insulin yapmak, diyet ve spor gibi… Amansız bir hastalık değil. Diyabetin gereği olan doğru beslenme, spor yapma bir yaşam tarzıdır. Bir hastalığım var, o hastalığa göre bir yaşam tarzım olması gerekiyor.
“Diyabetlinin hayatında başına gelebilecek en güzel şeylerden biri...”
Soru: Kolunuzda yapıştırılı olan cihaz nedir?
Oymacı: Bu sensördür, belirli aralıklarla kan şekeri ölçümü yapar. Cep telefonuna veya insulin pompasına bağlı çalışır. Ben insulin pompası kullanmadığım için, sensörüm cep telefonuma bağlıdır. Parmağımı delmeden, cep telefonuma bakıp kan şekerimin kaç olduğunu görebiliyorum. Bir diyabetlinin hayatında başına gelebilecek en güzel şeylerden biri, sensördür. Sensör yokken, her gece korkuyla uyursunuz. Mesela şekerinizi ölçersiniz, 120, yatınca ne olacak? Şekerim düşerse ya da yükselirse bilincimi kaybedip komaya girebilirim. Bunlar çok sık yaşanan durumlar değildir ama her zaman bir ihtimal vardır.
1.5 yıldır sensor kullanıyorum, kan şekerimi sürekli ölçebilmek ve ona göre müdahale yapabilmek çok büyük avantajdır. Kan şekerimin yükselmesi durumuda ek doz girebiliyorum, tehlikeli sınıra düşmeden ara öğünle müdahale edebiliyorum. Eskiden spor yapacağımda, kan şekerimin nasıl etkileneceği konusunda endişe yaşardım. Şimdi, sensör sayesinde daha düzenli spor yapabiliyorum.
Soru: Sensörü devlet karşılıyor mu?
Oymacı: Sensör, tip1 diyabetlilere devlet tarafından veriliyor. Umarım bu uygulama değişmez, çünkü sensörlerin maliyetleri çok yüksektir ve “artık vermeyeceğiz” denecek diye hep tetikteyiz. Keşke tip 2 diyabetlilere de sensör verilse, ne kadar çok şeker ölçülürse, hastalık o kadar kolay kontrol altında tutulur.
Soru: İnsülin pompası nedir? Devlet karşılıyor mu?
Oymacı: Devlet tip1 diyabetlilere pompanın maliyetinin bir kısmını karşılıyor, kalanını hasta karşılıyor. Kullanılan cihazın özellikleri arttıkça, hastanın ödemesi gereken meblağ daha çok oluyor.
İlaç sıkıntısı...
Soru: Zaman zaman basına diyabet hastalarının yaşadığı ilaç, iğne, iğne ucu sıkıntıları yansıyor. Şu anda durum nedir?
Oymacı: Şekerin düşmesi durumlarında kullanılan, glukagon adlı acil durum iğnesinde sıkıntı var. Ölçüm çubuklarının ve iğne uçlarının sayısı da çok yetersiz. Örneğin, hastaya, içinde 50 tane olan bir kutu şeker ölçüm çubuğu veriliyor. Düzenli bir şeker kontrolü için günde en az dört defa kan şekerimizi ölçmemiz gerekir, bu da ayda 120 ölçüm çubuğu demektir. Bunların eczaneden temin etmek büyük bir maliyettir. Benim sensörüm, günde 2-3 defa parmaktan kan şekeri ölçümü ister. Bazı sensör modelleri parmaktan kan şekeri ölçümü istemez ama o modeller için de devlet hastadan fark talep ediyor.
Gündüz kullandığım iki bolus insülinim var, actrapid ve humulin R. Devlet elinde biri yoksa, diğerini verir, ikisi de kısa etkili insülin diye geçer, şu anda bunlarla ilgili sıkıntı yoktur. Gece kullandığım bazal insülinim de tourjeodur, onu kurul raporuyla ve bir miktar ödeme yaparak alıyorum. Yaygın olarak kullanılan NovoRapid insülinde zaman zaman sıkıntılar yaşanıyor. Sıkıntı olduğu dönemlerde de hastalar ne zaman geleceğini bilmez. Bu belirsizlik de hastaları çok yorar. Bunları eczaneden veya güneyden temin yoluna gitmek durumunda olan hastalar var, ancak bunun maliyeti çok yüksektir. İnsülin diyabetli için hayatidir, yapmazsa ölür.
“Hastanedeki prosedürler kolaylaştırılmalıdır”
Hastanedeki prosedürler de kolaylaştırılmalıdır. İlaç almak için bazen bir gün uğraşırsınız ve sonuçta ilaç olmadığı cevabını alırsınız. Çalıştığınız iş yerinde sorun yaşayabilirsiniz çünkü bir ilaç veya iğne için defalarca izin almanız gerekebilir.
Bizde koruyucu sağlık hizmetleri de yoktur. Koruyucu sağlık, devlete, tedaviden daha ucuza mal olur. Diyabet çok ciddi bir hastalıktır ve diyabet olunca başka pek çok hastalığın riski artar. Örneğin kalp, böbrek, göz, sinirler gibi vücudun pek çok bölümüne hasar verebilir. Ben kullandığım sensör ile, kan şekerimi takip edebiliyorum. Bilinçli bir diyabetli olarak beslenmeme dikkat ediyorum, spor yapıyorum. Bu şekilde, benim böbreğime, gözüme, ayağıma zarar gelme ihtimali çok düşüktür.
“Tip1 diyabette kimse suçlu değildir”
Soru: Ülkemizde diyabetin durumu nedir?
Oymacı: Ülkemizde çok sayıda diyabetli vardır ve Tip2 diyabet daha fazladır. Benim gibi, Tip1 diyabeti olanlar, bu hastalığa yakalanıp yakalanmama konusunda bir şey yapamaz. Tip1 diyabet otoimmün bir hastalıktır, bağışıklık sistemiyle alakalıdır. Genellikle çocukluk döneminde ortaya çıkar, pankreasta insülin üretiminin yetersiz olması veya hiç olmamasından kaynaklı ve dışarıdan insülin alımının zorunlu olduğu diyabet türüdür. Tip1 diyabette kimse suçlu değildir. İlk zamanlar, bir çocuk olarak, kendimi suçlu zannederdim. Çok üzülürdüm. Bilinçlendikçe kimsenin suçlu olmadığını anladım.
“Tip2 diyabeti önleyebiliriz ya da geciktirebiliriz”
Ama Tip2 diyabeti önleyebiliriz ya da geciktirebiliriz. Tip2 diyabetin pek çok sebebi vardır, genetik, insülin direnci, beslenme gibi... Ülkemizde çok sayıda insülin direnci tablosu vardır. İnsülin direnci, “şu anda hayatını değiştirmen lazım, yoksa diyabet olacaksın” demektir. Bireyi insülin direnci noktasında yakaladığımızda, eğer uyumlu gider kilo kaybını sağlarsak, hayat değişikliğini yaparsak, diyabeti geciktirebiliriz veya engelleyebiliriz. Toplumumuzda bu konuda bilinç düşüktür, bu noktada da iş devlete düşer.
Her okula, bir diyetisyen...
Ülkemizde koruyucu sağlık hizmetleri yanında hasta takibi de eksiktir. Örneğin her okulda bir diyetisyen olsa, hem istihdam sağlanmış olur, hem de koruyucu sağlık hizmeti verilir. Okuldaki diyetisyen hem kantini denetler, hem de çocukları ve aileleri bilinçlendirir. Diyetisyenler zaman zaman okulda ölçümler yapabilir, yüksek kilosu olan veya yetersiz beslenen çocuklar tespit edilebilir. Çölyak gibi bazı hastalıklar da erken fark edilebilir.
“Bir şeyler yapmaya çalışanların da hevesi kırılıyor”
Soru: Sağlık sistemiyle ilgili değerlendirmeniz nedir?
Oymacı: Sağlık sistemimiz yok. Bir şeyler yapmaya çalışanların da hevesi kırılıyor. Ben, küçüklükten beri Diyabet Derneği’nin içindeyim, ellerinde büyüdüm. Dünya Diyabet Günü nedeniyle, birkaç defa Sağlık Bakanlığı’na gitme şansım oldu, öyle günlerde yöneticilerin akıllarına geliyoruz. Lisedeyken, bir sağlık bakanına, alınan kalitesiz iğneler yüzünden çıkan problemleri anlatmaya çalışırken, bakan bana “diyabetli olduğun için dünyadaki en büyük sorunun diyabet olduğunu zannediyorsun. Tarım Bakanlığı’nda da bir çiftçi kendi sorunlarını anlatıyor olabilir” dedi. Bir genç olarak çok sinirlenmiştim, “sizi halk seçer, yasaları siz yaparsınız. Sağlığınız olmasa o koltuklarda kim oturacak” demiştim. Daha yakın bir dönemde, başka bir bakanlık görüşmemizde, bakanlık “siz yapın, biz sizi destekleriz” dedi. Devlet kendi sorumluluklarını yerine getirmiyor. Diyabet Derneği, yıllardır devletin yapması gerekenleri yapıyor. Ayak sağlığı diyabetliler için çok önemlidir. Diyabet Merkezi’nde ayak bakım odamız var, bunun dernek tüm malzemeleri dernek sağlar, uzman dernek tarafından ödenir. Aslında bu, devletin vermesi gereken bir hizmettir. Kaliteli yaşam için şartları sağlamak devletin görevidir. Devlet, hastalara kaliteli yaşam, sağlık hakkı sağlama görevini ihmal ediyor.
“Pandemide, Sağlık Bakanlığı’ndan çok darbe yedik”
Pandemide, Sağlık Bakanlığı’ndan çok darbe yedik. Derneğimiz, Diyabet Merkezi’nin üst katındaydı, pandemide bizi oradan attılar. Kendi imkanlarımızla, hastaneye çok yakın bir apartmanda dernek faaliyetlerini sürdürüyoruz. Şimdi Diyabet Merkezi’ni de elimizden almak istiyorlar.