“Titina Loizidu’nun babası Dr. Ksanthos Haralambidis, 1974’te savaş sırasında Girne hastanesinin açık kalmasını ve yaralılara bakılmasını sağlamıştı...”

Sevgül Uludağ

“Ben Girneliyim” başlıklı sosyal medya sayfasında Joe Bloogs, Fileleftheros gazetesinde “Ülkemizin Tarihi” başlığı altında 4 Kasım 2014’te yayımlanmış, Titina Loizidu’nun babası Dr. Ksanthos Haralambidis’in hayatıyla ilgili bilgiler derleyerek yayımladı, buna bir de Haralambidis’in fotoğrafını ekledi. Joe Bloogs’un aktardığına göre, “Titina Loizidu’nun babası Dr. Ksanthos Haralambidis, 1974’te savaş sırasında Girne hastanesinin açık kalmasını ve yaralılara bakılmasını sağlamıştı...”

Joe Bloogs’un sosyal medya paylaşımında şöyle deniliyor:

“1916 Girne doğumlu olan Ksanthos Haralambidis, Girne doğumlu ilk doktor olan babası Spiros gibi doktor olmayı küçük yaştan aklına koymuştu.

Ksanthos 1935 yılında tıp eğitimi almak için Atina'ya gider ve 1940 yılında mezun olur... Aynı yıl Naziler Yunanistan'a saldırınca Yunan ordusuna yazılan Ksanthos subay olarak Arnavutluk sınırında görev alır ve  verdiği hizmetlerden dolayı üstün hizmet madalyası ile ödüllendirilir... Yunanistan 1941'de Nazi birlikleri tarafından işgal edildiğinde, Ksanthos Haralambidis Kıbrıs'a dönmeye karar verir...”

“TÜRK POLİSİNİ KİNİN HAPIYLA TEDAVİ EDER...”

“Ksanthos ve birlikte olduğu öteki Kıbrıslı talebeleri Kıbrıs'a getirecek gemi Pire limanında Almanlar tarafından bombalanınca kuzeni Yorgos Savvidis ile birlikte bir geceyarısı küçük bir tekne ile Marmaris, Türkiye kıyılarına ulaşmayı başarır... Sonraki yıllarda kızlarına anlattığına göre, Marmaris'e ulaştıklarında, orada sıtma hastalığına yakalanmış bir Türk polisini beraberine taşıdığı Kinin hapları ile tedavi eder...Tedaviye cevap veren Türk polisi iyileşince, Ksanthos ve kuzeninine önce yiyecek verir ve daha sonra İzmir’deki İngiliz konsolusluğuna ulaşmalarına yardımcı olur... İzmir'den, önce Ankara'ya, oradan da tren ile Hayfa şehrine ulaşan Ksantos ve kuzeni, oradaki istihbarat servislerinin uzunca sorgulamalarından sonra bir yolunu bulup gemi ile Limasol şehrine varır, fakat o ara yaygın olan salgın hastalık korkusu ile bir kampta karantinaya alınırlar.”

“GİRNE BELEDİYE MECLİS ÜYELİĞİ...”

“Kızı Natia Haralambidu'nun anlattığına göre, “Kampta bulunan bir Kıbrıslıtürk zaptiye sayesinde, Limasol'da yaşayan kuzeni Hristodoulos Karmiotis ile temasa geçmeyi başarır ve Girne'deki babasına, hayatta olduğunu ve Limasol'daki bir toplama kampında karantinada olduğunu bildirir..

1941'de Girne'ye dönen Ksanthos Haralambidis, II. Dünya Savaşı sırasında, zor şartlar altında babasıyla birlikte hekimlik yapmaya başlar... 1943 yılında Girne Belediye Meclis Üyeliği’ne seçilir...

1943 yılında Lella Hristofidis (daha sonra 1972'de Başpiskopos Makarios Hükümeti'nde Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Yuannis Hristofidis'in kızkardeşi) ile evlenir ve üç kız babası olur. Marulla, ve ikizler Nadya ile Titina (Loizidu)...”

“AMİYANTO HASTANESİNDE HEKİMLİK...”

II. Dünya Savaşı sona erdiğinde, 1947'de Ksanthos Haralambidis, jinekoloji eğitimi için, eşi Lella ise Klasik ve İngiliz Filolojisi okumak için İngiltere'ye gider. 1951-1952'de Kıbrıs'a dönerlerler ve Ksanthos Haralambidis, Lefkoşa'da Bubullinas Caddesi'nde özel bir klinik açar ve 1956'nın sonuna kadar beş yıl boyunca bu klinikte mesleğini sürdürür.

Daha sonra, Amiyanto (Amiantos) Hastanesi'nde asbest çıkarmakla uğraşan ve hastalanan madencilerinin bakımında birkaç yıl çalıştıktan sonra, Ksanthos Haralambidis 1963'te doğduğu yer olan Girne'ye döner ve burada kliniğini açar...”

“1974’TE GİRNE HASTANESİNİN AÇIK KALMASINI SAĞLAR...”

“1964 yılında Belediye başkan yardımcılığına atanır ve Girne halkına birçok hizmetlerde bulunur.

1974 yılında çıkan savaş sırasında Girne hastanesinin açık kalıp yaralılara hizmet vermeye devam etmesini sağlar.

Yüzlerce Girne sakini Kıbrıslırum gibi aylarca Dome Otel’de mahsur kalan Dr. Ksanthos Haralambidis, 2003 yılında göçmen olarak güneyde ölür..”

Kaynak: Hrisanthos Hrisanthu  "Ülkemizin tarihi" Fileleftheros, 4 Kasım 2014”

AHMET SAİD SAYIN’IN PAYLAŞIMI...

“Ben Girneliyim” sayfasının kurucusu ve yöneticisi olan çok değerli arkadaşımız Ahmet Said Sayın ise Dr. Ksanthos’un Girne Limanı’nda 1964’te Jules Parisinos tarafından çekilmiş bir fotoğrafını aynı sayfada paylaştı ve şöyle yazdı:

“1964 yılında Girne'yi ziyaret eden Parisinos ailesi, o günlerin sadeliğini ve gösterişten uzak yaşam tarzını eşsiz bir fotoğrafçılık becerisi ile belgelemişlerdi. Jules Parisinos, çok başarılı, amatör bir fotoğrafçıydı. Bu karede görülen eşi Bayan Parisianu ve Dr. Ksanthos Haralambidis’tir. Babasının fotoğraflarını tasnif ederek dijitaleştiren ve paylaşıma açan Marina Parisinu'ya ne kadar teşekkür etsek azdır. Daha fazla içerik için https://www.facebook.com/JPPhotoLib sayfasını ziyaret edebilirsiniz....”

Dr. Ksanthos, Girne limanında, 1964'te. Foto Jules Parisinos.

Dr. Ksanthos, yanında eşi Anna, önünde kızı Titina, Parisinos ailesiyle 1959'da Amiyanto'daki evlerinde... Foto Jules Parisinos.


***  GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEYE DAİR YAZILAR...

“Emek Sineması’ndan Sebat Apartmanı’na, oradan Varlık Vergisi’ne...”

Yetvart Danzikyan/AGOS

Türkiye neredeyse her konunun bir şekilde birbirine bağlandığı bir ülke. Varlık Vergisi ile el değiştiren Emek ya da eski ismiyle Melek Sineması’nı yapan Rafael Alguadiş’in, Agos’un uzun yıllar faaliyet gösterdiği Osmanbey’deki Sebat Apartmanı’nı da yapan mimar-mühendis olması ve aynı Alguadiş’in Varlık Vergisi’nde yüklü miktarda vergi ödeyenler arasında olması, bu topraklarda Müslüman olmayanların başına gelenlere dair tarihsel bir hat çiziyor. Biz de Varlık Vergisi Kanunu’nun 11 Kasım 1942’de Meclis’ten geçmesinin yıldönümünde Rafael Alguadiş’in oğlu Jak Alguadiş ile tüm bu hikayeye dair bir söyleşi gerçekleştirdik. (Agos'ta 2017 yılında yayınlanmıştır)

***  Sayın Jak Alguadiş, Babanızın aslında hem  Agos’un hem Türkiye’nin kültür tarihinde önemli bir yeri var. Önce babanızı tanıyarak başlayalım mı?

Adı Rafael Alguadiş. Kendisi Lüleburgaz’da doğmuştur. Ve büyükbabamın ikinci evliliğindendir. O iki defa evlendi ve ikinci evliliğinde üç çocuğu oldu. En küçüğü tüccardı. Ortancası tanınmış bir avukattı, Menahem Alguadiş. Sayılı avukatlardan biriydi ve Hidivyal Palas’ta uzun yıllar bürosu olmuştur. Babam en büyükleri.

***  Babanız hangi yıl doğmuş?

1894. Liseyi Saint Joseph’te okuyor. Yani İstanbul’a taşınıyorlar. Tam olarak bilmiyorum ne zaman ama zannediyorum 1920’ler olsa gerek... Babam Saint Joseph’i  bitirdi, o arada Lozan’a gitti, üniversiteye.1920’den itibaren icra-yı sanat etmeye başladı. Mühendislik okumuştu, o işi yaptı. Yaptığı işlere çok önem verirdi.

***  Babanız 1920’den itibaren mühendislik yapmaya başlıyor. Emek Sineması olarak bildiğimiz Melek Sineması’nı da babanız yapmıştı değil mi?

Babam yaptı derken yalnız yapmadı tabii.

***  Ama tasarımını da yapmış, yani aynı zamanda mimarlık da yapmış oluyor.

O zaman zaten mühendis mimar denirdi. Hatta diplomasında mühendis mimar der, öyle hatırlıyorum.

***  Siz o dönemi hatırlıyor musunuz, sinemanın yapıldığı ya da sonrasındaki dönemleri?

Biliyor musunuz kendisinden çok az bahsederdi. Çok nüktedan bir adamdı. Güldürürdü herkesi, çok çıkardı gezerdi annemle. Annemin ismi Elda idi. Öyle ki beni bir köşede bıraktılar neredeyse. Ben yalnız büyüdüm. Bir anı anlatayım, beni ilk yalnız bırakmaları 10 yaşında oldu. Bizim apartmanda son kattan çatıya çıkan bir yer vardı oraya çıktım ve tepeden aşağı bakmaya başladım. Bizde 40 yıl çalışmış bir hanım vardı. Gelirken beni görmüş sokaktan, çok korkmuş tabii...

***  Peki Melek Sineması’nı babanızın yaptığını ne zaman öğrendiniz?

Son zamanlarda. O kadar bahsetmezdi ki kendisinden. Onun için hayat başka şeylerdi. Bilmeden de demeyeyim, bir kulak dolgunluğu vardı, sağda solda konuşuyorlardı.

***  Yine de sık giderdiniz değil mi?

Evet çok sık giderdik orada loca vardı, şimdi de gördüm o locaları yapmışlar. Eve çok  dostları gelirdi. Varlık Vergisi’ne kadar bu böyle gitti. 1943’e kadar. Şimdi size bir şey söyleyeceğim annem Varlık Vergisi’ni benim hissetmemem için elinden geleni yaptı. Ben o zaman 15 yaşlarında idim. Ki bu hissettirmeme meselesi yanlış, benim görüşüme göre. Ben tabii ki sıkıntısı çektim ama çok az çektim...

***  Varlık Vergisi size her kadar hissettirilmemeye çalışılsa da bazı şeylere tanık oldunuz.

Evet elbette bir kere haciz memuru geldi eve. Annem bazı taşınabilir eşyaları Refii Beylerin dairesine götürdü hatta. En önemlilerini. Eksik olmasınlar.  Evet haciz memurunu gördüm ama zamanında ödedik biz. 40 bin lira ödedik. Galiba biraz kolaylık yaptılar, sen teker teker ödersin gibi bir şey dediler

***  Peki siz ondan sonra aynı apartmanda kalabildiniz mi?

Yok hayır. Biz nasıl ödedik? Daireyi sattık. Apartmanı babam yapmıştı, bir dairesini de kendi almıştı. Onu sattık ve Beyoğlu Serkldoryan’a taşındık. Taşındık derken Serkldoryan bize kolaylık yaptı. Daha doğrusu Büyük Kulüp. Bunun nasıl olduğunu tam bilmiyorum ama çıkarttığım bazı şeyler var. Reasürans’ın ilk genel müdürü Sadi Rıza beydir. Babamın çok iyi arkadaşıydı. Onun desteğiyle olduğunu biliyorum. Biz orada 4 ile 6 ay kaldık. İki odasında kalıyorduk.

***  Babanız çalışmaya devam etti değil mi Varlık Vergisi’nden sonra?

Tabii ne yapacak bir şey kalmamış, hiçbir şey kalmadı... Benim gördüğüm kadarıyla etrafta çok büyük bir panik vardı. Aşkale’ye gidenler vardı, bunlar zaten biliniyor, tekrarlamak istemiyorum. Pek parlak şeyler değildi....

***  Peki Serkldoryan’dan sonra nereye taşındınız?

Tülin apartmanı diye bir apartman vardır hala durur. Ayaspaşa’da. O zamanlar Gümüşsuyu’na Ayaspaşa denirdi. Oraya babam bir çekme kat yaptı, orada kaldık. Ama ben 1946 senesinde Paris’e gittim. Okul yani Saint Michel benim için felaketti çünkü kötü bir öğrenciydim. 5 yıl kaldım Fransa’da. Orada büyüdüm, onun için burada ne oluyor ne bitiyor pek bilmedim.

***  Bu meyanda babanızın ruh hali nasıldı?

Çalışmaya devam etti. Fakat şimdi zamanla farkediyorum ki 1943’ten sonra Rafael Alguadiş aynı Alguadiş değildi. Geriye dönüp baktığımda bunu görebiliyorum. Tuhaftır, bana bütün bu meseleleri hiç anlatmak hissettirmek,  istemediler. Bende de kalmıştır bu biraz, çocuklarıma pek belli etmem. Bu aktarmama işi yanlıştır ama.

Şunu da söylemek isterim annem, o apartmana yani Miramar Apartmanı’na sonraki yıllarda nasıl baktı bilmem. Ve yıkılınca sevindik. Niye sevindik? Hatıralar gözümüzün önünden gitmiş oldu. Bizim oradaki dairenin zannediyorum son kiracısı da Fatin Rüştü Zorlu’nun annesi idi. Ama bunu ihtiyatla söylüyorum. Babam 1974’te hayatını kaybetti. Son güne kadar çalıştı.

https://www.agos.com.tr/tr/yazi/30670/emek-sinemasindan-sebat-apartmanina-oradan-varlik-vergisine

(AGOS – Yetvart DANZİGYAN – 1.12.2017 ve 18.7.2024)