Geçtiğimiz günlerde İşbirliği Evinde önemli bir eser tanıtıldı. Yaşar Ersoy ile Kostas Kafkaridis’in hazırladığı, Maria Şakalli’nin Yunancaya çevirdiği iki dilli kitap, “Tiyatronun Sınır İhlali” başlığını taşıyor ve 30 yıllık bir sanatsal işbirliğini konu alıyor. Yazınsal bir belgesel tadındaki çalışmada Lefkoşa Belediye Tiyatrosu (LBT) ile Satirigo Tiyatrosunun (ST) sanat-birliğinin serüvenini görüyoruz, okuyoruz. 1987 yılında LBT’nin Aristofanes’in “Barış” adlı oyununu Kıbrıs’ın güneyinde Türkçe olarak sahnelemesiyle başlayan tiyatro kardeşliği, bu yıl otuzuncu yılını doldurdu.
Bölünmüş Kıbrıs’ta iki toplumdan insanların işbirliği yapmasının ne anlama geldiğini, ne büyük zorluklarla cebelleşmek durumunda kalındığını yaşayarak öğrenen biri olarak, LBT ile ST’nin bu başarısının arkasında yoğun bir emek süreciyle ciddi bir barış inadı olduğunu biliyorum. LBT ile ST’yi buluşturan sadece sanatseverlik ve sanat üretimi değildir. Bölünmüş ülkemizde barışı arama ve ortak yurt yaratma istencidir bu ortaklaşmanın lokomotifi.
Özellikle geçit noktalarının tel örgülerle kapalı olduğu 2003 öncesinde bir araya gelerek birlikte bir şeyler yapmak son derece zahmetliydi. Böyle bir arayış içinde olanlar sağır duvarlara tosluyor ve ciddi saldırılarla karşı karşıya geliyorlardı. Özellikle Kıbrıs Türk liderliği Kıbrıs Rum toplumu ile temas kurulmasına şiddetle karşı çıkıyordu. Çünkü temas, düşman olarak algılanması istenen Kıbrıslı Rumların insan olduğunu hatırlatan, açığa çıkaran bir ortam yaratıyor ki, bu, resmi anlatının kurguladığı seçici hafızaya karşı direnmek demekti. Paul Eluard’ın kitapta da yer alan “insanlarda tek güzel kanun, düşmanı kardeş yapmalarıdır” yönündeki sözleri, Rejimin inandığı sözler değildi. Onun kanunu husumet istiyor, husumet dayatıyordu. Nitekim LBT, dönemin belediye başkanı Mustafa Akıncı ile birlikte güneyde oyun sergilemek için izin istemeye gittiğinde, Rauf Denktaş’ın sinik sözleriyle karşılaşmıştı: “yerin altında boklarınızı birleştirdiniz şimdi de sanatınızı birleştireceksiniz...”
O yıllarda Kıbrıs Rum toplumunda Türkçe oyun sahnelemek de büyük cesaret işiydi. Türk ve Türkçe olan her şeye büyük öfke duyulduğu zamanlardı. Nitekim Aristofanes’in “Barış” oyunu Türkçe olarak sahnelendiğinde Filelefteros gazetesinde bir eleştirmen, Türk dili ve kültürünü aşağılayan sözler sarf edecekti.
Bütün bunlara rağmen LBT ile ST yılmadan işbirliğinde ısrar ettiler ve pek çok etkinliğe birlikte imza attılar. “Barış İçin Tiyatro Geceleri” düzenlediler ve sonunda ortak oyun sahnelemeyi başardılar.
İki tiyatro grubunun sanatçıları bu emek sürecini, barış ve ortak yurt için yaptılar. Fakat bunun geçmişin acı deneyimleriyle yüzleşmeyi gerektirdiğini bir an için bile unutmadılar. Yüzleşmeden kaçarak barış yapılamayacağını, barışın içi boş bir söylem olamayacağını ısrarla vurguladılar. İki muhteşem oyunla da bu anlayışlarına ne kadar sadık olduklarını kanıtladılar. “Kayıp” ve “Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım” adlı oyunlar, bütün adayı gezdi ve adanın bütün insanlarını yüzleşmeye çağırdı. “Rumca Küstüm Türkçe Kırıldım”ı Limosol’da iki lider birlikte izlediler. İkisi de heyecanını gizleyemediler. Çünkü Faize Özdemirciler’in güçlü oyunu ile Yaşar Ersoy’un oyunculuğu, herkes gibi onların da vicdanına dokunmuştu.
Evet, LBT ve ST biz sadece tiyatro-zengini yapmadılar. Yüreklerimize, vicdanlarımıza dokundular. En önemlisi, bize şunu gösterdiler: hiç bir sınır delinmez değildir, hiç bir duvar aşılmaz değildir. Yeter ki irade olsun...