2000’li yılların başına kadar Türk Lirası sürekli eriyen bir para birimiydi.
Son 10 yılda ‘daha istikrarlı’ bir şekilde seyretti.
2013’te ise TL’nin freni yeniden patladı. Nerede duracağını kimse bilmiyor.
Türkiye’deki siyasi kapışma, cemaat-Erdoğan arasındaki düello ekonomide alarm zillerinin çalmasına sebep oldu.
Ancak TL’nin değer yitirmesinin tek ve en önemli nedeni siyasi gelişmeler değil.
Türkiye ekonomisinin sağlam temeller üzerine oturmadığını söyleyenler son 10 yılda pek ciddiye alınmadı. Ama onlar haklı çıktı.
Sosyal, sendikal hakların oldukça geri bir noktada durması, gelir dağılımında uçurumların çok derin olması, kalabalık ve genç nüfus, ucuz işgücü Türkiye ekonomisinin göreceli bir üstünlüğü gibiydi. Ancak çağdaş ve sosyal ülkelerin yıllar öncesinde bıraktığı bu durum bile Türkiye ekonomisinin kırılganlığının önüne geçemedi.
2008 sonrası yaşanan global krizden etkilenmemekle, AB üyesi ülkelerde yaşanan derin krize rağmen büyüdüğünü söylemekle ve ‘örnek ekonomi’ gösterilmek istenen Türkiye için şimdi farklı bir süreç başladı.
O ‘örnek ekonomi’ şimdi çatırdıyor.
**
TC-KKTC ilişkileri bakımından bu durum çok önemlidir.
Zira buraya gelip giden veya sürekli burada bulunan TC yetkilileri “Bizi örnek alın” diyerek Kıbrıslı Türklere bir ekonomik model dayattılar.
‘Dayatma’ sözcüğü, ‘dayatılan’ dönemdeki hükümetin acizliği ve hazırlopçuluğu ile biraz değerini yitiriyorsa da, günün sonunda KKTC’ye önerilen ekonomik önlemler TC’deki pratiklerden devşirilmiş kimi deneyimlerden başka bir şey değildi.
Devletin kara deliklerinin kapatılmasından, bir başka deyişle TC’nin KKTC’ye aktardığı kaynakların azaltılmasından başka ‘ekonomik’ yönü olmadığı çok kez dile getirilen ve sosyal yönünün tamamen ‘sıfır’ olduğu vurgulanan TC-KKTC Ekonomik Programı’nın karnesi ortadadır.
Şimdi ise durum daha farklı bir noktaya geldi.
**
Türkiye ekonomisindeki ve özellikle dövizdeki patlama KKTC ekonomisini Türkiye’den bir kat daha fazla geriye götürdü. Ankara’daki nezle Lefkoşa’ya ağır gribal enfeksiyon olarak yansıdı. Hasta şimdilik ‘ayakta’ tedavi görüyor ama yatağa düşmesi, hastalığın zatürreeye dönüşmesi an meselesi…
Daha 15 gün önce yürürlüğe giren KKTC devlet bütçesindeki rakamlar daha şimdiden yerinden oynadı.
Bir yıl öncesine göre yüzde 30’a yakın değer yitiren Türk Lirası sayesinde sadece devletin değil, işletmelerin ve bireylerin bütçelerinde de gedikler açıldı.
Kimse bir sonraki ay gider kaleminin ne olacağını kestiremiyor. Zira onlar yabancı para cinsinden hesaplanıyor. Gelirler ise Türk Lirası!..
Matematik hocalarımız “elmalar ile armutları toplayamazsınız" diye öğretmişti bize… Türk Lirası ile Doları yahut Euro’yu toplamak, çıkarmak nasıl mümkün olsun?
**
İşin özü şudur ki TC-KKTC Ekonomik Programı Türk Lirası’ndaki ‘istikrarlı dönem’in bitmesiyle birlikte ‘yok hükmünde’ sayılmalıdır.
Zaten izolasyonlardan ezilen KKTC ekonominin genişlemesini ve canlanmasını değil, yurttaşların fakirleşmesini Pazar faaliyetlerinin daha da düşmesini hedefleyen paketin bu saatten sonra geçerliliği yoktur.
Pakete yazılan kamu reformu, verimliliğin artırılması, fazla mesailerin artırılması, bütçe disiplini gibi genel geçer doğruların arkasına saklanmak bir işe yaramaz.
TL erimiş, paket de bitmiştir.
O paketin savunucularının ‘örnek’ gösterdiği ekonominin ‘iyi bir örnek’ olmadığı ortadadır.
Hükümet ekonomide ‘yepyeni bir yol haritası’ için derhal kolları sıvamalı, bu ülkenin koşullarına uygun, derli toplu ve genelin içine sinebilecek, insanların peşinden yürüyeceği bir reçete yazılması için inisiyatif üstlenmelidir.
Siyasette her doğan gün yeni bir penceredir.
Bu yeni durumu değerlendirmek umutsuzluğun, yok olmuşluğun ve kaderine küsmüşlüğün her türlüsünü yaşayan Kıbrıslı Türklerin yeniden geleceğe umutla bakabilmesi için başlangıç olabilir.