Didem MENTEŞ
Dövizdeki önlemeyen yükselişe paralel olarak Türk Lirası’nın değer kaybetmesi son 3 ayda ülke ekonomisini ciddi şekilde etkiledi, fiyatları alt üst etti.
Dövizdeki artışın Temmuz ayında iyice hissedilmesi, Ağustos ayında kriz olarak patlak verdi.
Dövize bağımlı olan Kıbrıs’ın kuzeyinde de son 3 ay içinde akaryakıttan elektriğe, temel gıdalardan temizlik ürünlerine kadar çok sayıda ürünün fiyatlarında ciddi artışlar oldu.
Hayat pahalılığı artarken, insanların alım gücü ise azaldı. Eylül sonu dövizde biraz rahatlama olurken, bu durgunluk artışlara yansımadı.
Uzmanlara göre bu yıl iki kez değişen Asgari Ücret çalışanın eline net 2.279 TL olarak geçerken, 2 bin 625 TL olarak hesaplanan açlık sınırının da altında kaldı.
Devlet Planlama Örgütü (DPÖ) verilerine göre Ocak- Haziran aylarını kapsayan Hayat Pahalılığı ise % 12.11 olarak kamu görevlileri ve emeklilerin maaşlarına eklendi. Eylül ayı enflasyon oranı ise % 6.20 olarak açıklandı.
YENİDÜZEN, döviz krizinin patlak verdiği Ağustos ayı, öncesi ve sonrasındaki fiyatları mercek altına aldı.
Son 3 ayda Türk Lirası’nın değer kaybı ve dövizdeki dalgalanma ile birlikte akaryakıttan elektriğe, temel gıdalardan temizlik ürünlerine kadar çok sayıda ürünün fiyatları ciddi artış gördü
Ekonomistler: “% 40-50 fiyatlara yansıma oldu”
Ekonomi uzmanları, Aralık 2017’den günümüze kadar % 60-70 oranında bir döviz artışı olduğunu, bunun % 40 ila 50’sinin fiyatlara yansıdığını açıkladı.
YENİDÜZEN’e konuşan ekonomistler, ülke ekonomisinin ithalata bağımlı olması nedeniyle dövizdeki artışın birçok kalemde etkili olduğunu belirtti.
Döviz artışıyla birlikte akaryakıt ve elektrik fiyatlarının yükselmesinin Ağustos ayından itibaren enflasyona yüksek oranda yansıdığını belirten uzmanlar, 2018 yılsonuna kadar % 28’e yakın bir enflasyon tahmini olduğuna işaret etti.
Son altı aylık Hayat Pahalılığı’nın maaşlara yansıtılması için ciddi bir mali kaynağa ihtiyaç olduğunu belirten uzmanlar, KKTC Hükümeti’nin bu konuda siyasi bir karar alması gerektiğini vurguladı.
Ekonomistler, marketlerde satılan ürünlerin gerçek fiyatlarının yansıtılması için de Fiyat Tespit Komisyonu kurulması gerektiğine işaret etti.
Bazı uzmanlar Hükümetin gelir ve giderlerine göre ya fiyatları sabit tutması gerektiğini ya da hem kamu, hem de özel sektörde çalışanların maaşlarına artış yapılmasını sağlaması gerektiğini söyledi.
Döviz kurları rekora koştu
Son 4 ayda döviz kurları allak bullak olurken, Türk Lirası rekor düzeyde değer kaybetti.
KKTC Merkez Bankası döviz kurları verilerine göre, 1 Temmuz’da Dolar 4.56 TL, Euro 5.31 TL, Sterlin ise 6.01 TL’den işlem görmeye başladı. Yaşanan siyasi gelişmeler nedeniyle günbegün hızla yükselen kurlar Ağustos’a rekor yükselişle girdi.1 Ağustos’ta Dolar 4.90 TL’ye ulaşırken, Euro 5.75 TL’ye, Sterlin ise 6.46 TL’ye çıktı. Ayın ortası olan 15 Ağustos’ta ise Dolar 6.55 TL’ye çıkarken, Euro 7.48 TL’ye, Sterlin ise 8.39 TL’lere çıktı. 31 Ağustos’ta Dolar’da bir düşüş yaşanarak 6.41 TL’ye, Sterlin ise 8.27 TL’ye indi. Euro ise 7.48 TL’lerde seyretti. Anbean değişen döviz kurları Eylül ayında da yükselişini sürdürdü. 1 Eylül’de Dolar 6.56 TL’den, Euro 7.65 TL’den, Sterlin 8.55 TL’den işlem gördü. 15 Eylül’de ise Dolar düşerek 6.07 TL olurken, Euro 7.11 TL, Sterlin de 7.98 TL’ye indi. Eylül’ün son günü ise Dolar 6.00 TL, Euro 6.96 TL’ye, Sterlin ise 7.84 TL’ye düştü. Ekim itibariyle ise dövizde yükselmeler görüldü. 1 Ekim’de Dolar 6.16 TL’den işlem görürken, Euro, 7.09 TL, Sterlin ise 8.05 TL’ye çıktı.
Devlet Planlama Örgütü (DPÖ) Temmuz ayı hayat pahalılığını % 2,26 olarak açıklarken, Ağustos ayı enflasyon oranını ise yüzde 8.42 olarak belirtti. Eylül ayı enflasyon oranı ise % 6.20 olarak kaydedildi… 2018 yılsonuna kadar enflasyon tahmini ise % 28’in üzerinde…
Akaryakıtta % 33 ila 39 arasında artış
Dövizdeki artış öncelikle akaryakıt ve elektrik fiyatlarında etkili oldu. 2018 yılı içerisinde 8 kez zamlanan benzin fiyatları, Temmuz ayı itibariyle ciddi şekilde yükseldi.
Son 3 ayda akaryakıt fiyatları % 33 ila 39 oranında zamlandı. Temmuz’da 98 oktav kurşunsuz benzin 4.60 iken Ağustos’ta 5.16 TL’ye, Eylül’de ise 6.01 TL’ye yükseldi. 95 oktan benzin ise Temmuz’da 4.42 TL’den satılırken, Ağustos’ta 4.97 TL’ye, 20 Eylül itibariyle 5.81 TL’ye çıktı. Euro Dizel ise Temmuz’da 4.18 TL’den alıcı bulurken, Ağustos’ta 4.76 TL’ye, Eylül’de ise rekor artışla 5.76 TL’ye fırladı. Gazyağı ise Temmuz’da 4.11 TL, Ağustos’ta 4.65 TL, Eylül itibariyle de 5.59 TL oldu.
Elektriğe % 32 zam yapılmıştı
Dolara endeksli olarak değişim gösteren akaryakıt ile birlikte elektrik fiyatları da zamlardan nasibini aldı. Elektrik Kurumu, 1 Mayıs 2018’den geçerli olmak üzere tarifelerde KDV dahil % 18’lik zam yapmıştı. İki ay sonra ise % 32.4 oranında bir artış daha yapıldı. Yeni tarife ücretleri 10 Temmuz’dan itibaren geçerli oldu. Kıb-Tek, “02 Konut tarifesi” olan 0-250 kilowatsaat arasının fiyatı 0.59 kuruştan yüzde 32.1’lik zamla 0.79 kuruşa; “03 Konut tarifesi” olan 251-500 kilowatsaat arasının fiyatı 0.67 kuruştan yüzde 28.24 zamla 0.97 kuruşa; 501 ile 750 kilowatsaat konut tarifesi yüzde 25.60 zamla 0.74 kuruştan 0.94 kuruşa; 751 kilowatsaat ve üzeri konut tarifesi de yüzde 23.13 zamla 0.82 kuruştan 1.02 kuruşa” yükseltti.
Tüp gaz da zamlandı
Dövizdeki yükseliş gaz fiyatlarında da kendisini gösterdi. 16 Ocakta tüp gaza sessiz sedasız 1.25 TL’lik zam yapıldı. Ocak ayına kadar 48.75 TL’den satılan tüp gaz, 50 TL’ye yükseldi. Dövizdeki hızlı yükseliş sonrasında tüp gaza bir zam da Ağustos ayında yapıldı. Kıbrıs Türk Petrolleri’nin gaz şirketlerine verdiği fiyata göre ev tipi tüp gazın fiyatı 50 TL’den 62 TL’ye yükselmiş ardından yapılan itiraz üzerine 59 TL’den satışa konulmuştu. Son tüp gaz kararı ise dün oldu. Tüp gaza 23.5 TL oranında zam yapılarak 82.5 TL’ye çıktı. Ardından Koop Gaz ve İntergaz fiyatı 80 TL’ye çektiklerini açıkladı.
Bir önceki yıla göre enflasyon % 37.23 oranında arttı
Kriz sonrası yaşanan hayat pahalılığı verilere de yansıdı. Devlet Planlama Örgütü (DPÖ) Temmuz ayı hayat pahalılığını % 2,26 olarak açıklarken, Ağustos ayı enflasyon oranını ise yüzde 8.42 olarak belirtti. Eylül ayı enflasyon oranı ise % 6.20 olarak açıklandı.
DPÖ’ye göre 2018 yılı Eylül ayı Enflasyon oranı bir önceki aya göre yüzde 6.20, bir önceki yılın aralık ayına göre yüzde 31.99, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 37.23 oranında arttı.
YENİDÜZEN’e bilgi veren KTAMS Başkanı Güven Bengihan, Mart ayı ile Eylül ayı arasındaki açlık sınırı farkının 346 TL olduğunu vurgularken, ekonomistler, Aralık 2017’den günümüze kadar % 60-70 oranında bir döviz artışı olduğunu, bunun % 40-50’sinin fiyatlara yansıdığını söyledi.
KTAMS: “Açlık sınırı asgari ücretin altında”
YENİDÜZEN’e bilgi veren KTAMS Başkanı Güven Bengihan, 1 Mart’ta yürürlüğe giren asgari ücretin net 2 bin 057 TL olduğunu anımsatarak, dört kişilik bir aile için ise açlık sınırının 2 bin 205 TL olarak tespit edildiğini söyledi. Ağustos ayında yeniden değişen asgari ücretin 1 Eylül itibariyle yürürlüğe girdiğini hatırlatan Bengihan, asgari ücretin net 2 bin 279 TL olurken, açlık sınırının ise 2 bin 625 TL olduğunu belirtti. Bengihan, Mart ayı ile Eylül ayı arasındaki açlık sınırı farkının 346 TL olduğunun altını çizdi.
Bengihan, DPÖ verilerine göre ilk 6 aylık Hayat Pahalılığı’nın ise % 12.11 olduğunu söyleyerek, Temmuz ayı sonrası kamu görevlileri ve emeklilere altı aylık HP oranın yansıtıldığını belirtti.
Ağustos krizi öncesi ve sonrasındaki fiyat tablosu:
Ekonomist Prof. Dr. Mustafa Besim: “TL’den kaynaklanan bu sorunun, TC Hükümeti tarafından karşılanması gerek”
“Kur ile başlayan ve kurun etkisiyle birlikte ithalata bağımlı bir ekonomi olduğumuz sektörlere de yayılan müthiş bir etki yarattı. Bu döviz artışıyla birlikte fiyat artışına en büyük neden olan akaryakıt ve elektrik fiyatlarına artış olması gerekti. Bunlarında özellikle Ağustos aylarından itibaren artış göstermesiyle birlikte enflasyona yansıması çok daha yüksek oldu. Takdir edersiniz ki elektrik fiyatlarındaki artış, yalnızca tüketici fiyatlarına değil, üretim maliyetlerine de yansıdığı için bu maliyetleri de artırdı. Bunun paralelinde de ülkedeki üretimde sunulan hizmetler de maliyetli hale geldi. Dolayısıyla çarpan etkisiyle bu kurlardaki artış enflasyona yansıdı. Özellikle yılbaşında % 60- 70’lere varan döviz artışı oldu. Bunun neredeyse % 40 ila 50’si fiyatlara yansıdı. Ekonomimizde ithalata bağımlı olduğu için fiyatlara yansıması oldu. Tabi hükümet akaryakıt ve elektrikteki fiyat artışını tutmaya çalıştı. Fiyat İstikrar Fonu’nu sonuna kadar kullandı. Ama sonunda bütçesel olarak kamu ürünlerini baskılamayı devam ettiremedi. Çünkü bütçesi yetmedi. Tabi bu artık yavaş yavaş bu enflasyon sarmalına (% 20-30’lu olmasına) girdik. Ve bunu ne yazık ki bir süre daha devam edecek. Bugünlerde yaşadığımız bu yüksek enflasyon gelecek yıl da baz etkisinden dolayı yüksek kalacak. Tabi kurlardaki bu değişim de tam oturmadı. Onu da görmemiz gerekir. Tabi bu en başta tüketiciler satın alma etkisi çok yüksek oldu. İnsanların alım gücü büyük oranda geriledi. Bugün yapılan hesaplamalara göre yıl sonuna kadar % 28’e yakın bir enflasyon olacağı söylenir. Maliyenin bu % 28’leri maaşlara yansıtması yaklaşık olarak 300- 400 milyon TL’lik finansman kaynağına ihtiyacı olacak.
“Bir siyasi karar…”
“DPÖ’nün Haziran’dan Aralık’a kadar % 28 daha bir enflasyon yaşayacağız gibi bir tahmini var. Bunu eğer Ocak ayında maaşlara yansıtırsak, bu ek 300 ila 400 milyon TL arasında bir kaynak demektir. Şimdi tabi bu meseledir. Bu 300- 400 milyonu nerede bulacaksınız, sorundur. Gelir yaratmak için ya bütçenizin gelir taraflarını daha da artırırısınız, ya da bütçenizin maaşlar dışında kalan diğer harcamalarınızdan kısarak karşılamaya çalışırsınız. Bu artık siyasi bir karar olacaktır. Ama şunu da belirtmek gerekir ki, özellikle bu ikinci dönemde yaşanan yüksek enflasyon tamamen Kıbrıslı Türklerin dışında yaşanan bir olaydır. Kıbrıslı Türklerin ekonomik hatalarından dolayı veya bütçe disiplinindeki sorunlarından dolayı yaşanan bir sorun değildir. Bu tamamen TL’den kaynaklana bir sorundur dolayısıyla TL’den kaynaklanan bu sorunun da bir şekilde TC Hükümeti tarafından karşılanması gerekir. Biz buna iktisatta enflasyon vergisi deriz. Bunun hesabı kitabı da yapıldı. Sayın Başbakan da bunu dillendirmeye başladı. Ağustos ayı itibariyle ülkede dolaşan 2 milyar TL’deki paranın 590 milyon TL kadar bir değer kaybı oldu. Bu paranın alım gücü düştü. Cebimizdeki TL’nin alım gücü 600 milyon TL’ye yakın geriledi. Dolayısıyla burada beklenen TC Hükümeti’nin bu enflasyon vergisini bir şekilde Kıbrıslı Türklere aktarması gerekir ki, Kıbrıslı Türkler de alt yapı olsun diğer ihaleler olsun, bütçe için öngörülen yatırımları da biran evvel hayata geçirsin. Türkiye eğer bu tazminatı yani alım gücündeki kaybını yansıtmazsa, bu orta vadede ülkenin kalkınmasını da etkileyecektir çünkü Kıbrıslı Türkler gerekli alt yapıları da yerine getiremeyecekler, eğitim, sağlık, yol olsun diğer projeleri de yerine getiremeyecekler. Mesele şudur; bu siyasi bir karardır. Bugün hükümet bu kaynağı bulup maaşlara yansıtmak isteyecek mi? Normal mevzuatımıza göre bunu yansıtması gerekir. Yoksa ‘benim bütçem buna el vermez, zorlayacağım da sınırlı yapacağım’ diyecek veya hükümet oturup da hem harcamalarından kesip hem gelirlerini artırıcı tedbirler alarak bu artışı yapması gerekir diye düşünüyorum.”
“Bu ekonomide yaşayan yalnızca kamu çalışanları değildir”
“Şuna da değinmek istiyorum; bu ekonomide yaşayan sabit gelirli olan yalnızca kamu çalışanları değildir. Bugün 20- 30 bin kamudan maaş alan varsa, 100 bine yakında özel sektörden alan var. Dolayısıyla bu insanların da ücretlerinin veya yaşam şartlarının yükseltilmesi gerekir. Burada da bir sorun var. Asgari ücretin artırılması gerekecek ama bunun artması ülkedeki iş gücü maliyetlerinin de artmasına neden olacak. Bu iş gücü artmasını da iyi hesap etmek lazımdır. Önümüzdeki dönemde ekonomideki daralma reel ücretlerin artışını engelleyecek. Dolayısıyla reel ücretler artmadığında siz onları nominal olarak artırmaya çalışırsanız bu üretim maliyetlerini artıracaktır. Bu da yeniden bir enflasyon olmasına açıktır. Bunu yaparken bunu da düşünmemiz gerekir. Eğer Türkiye’de bu katkıyı transfer eder ve KKTC Hükümeti enflasyon yaratmayacak şekilde doğru alanlarda kullanırsa en azından bu döviz krizinin yarattığı etkileri de daha az bedeller ödeyerek atlatmış oluruz”.
Ekonomist Mustafa Baturalp: “Fiyat Tespit Komisyonları oluşturulmalı”
“Hayat Pahalılığı DPÖ tarafından tek taraflı olarak değerlendirilir. 40 yıldır sendikacıyım ve yıllardır söylediğim şu; HP hesaplanmasının DPÖ’nün tekelinden alınması lazım. Bilhassa enflasyonist ülkelerde HP oranı çok titiz hesaplanmalıdır. Sadece DPÖ değil sanayi odası, ticaret odası, sendikalar gibi güçlerin bir araya gelip komisyon oluşturması ve her ay HP oranını tespit etmesi lazım. HP, alım gücünü yönünden çok önemlidir. 1994 yılında CTP-DP iktidarında HP % 215 olmuştu. Geçmiş yıllarda daha fazla krizler yaşandı ama Türkiye maddi yönden bütçemizi destekliyordu ve bu krizlerden kurtulduk. Bu yıla baktığımızda alım gücünde bir düşüş var. Keyfi zamlar, fırsatçılık var. Bunlara zam haberlerini manşet yapan gazeteler de etkiliyor.
Hükümet de gerçek anlamda müdahale etmiyor. Bütün sektörler itibariyle Fiyat Tespit Komisyonları oluşturulmalıdır. Çünkü biz ithalat ülkesiyiz bu nedenle Fiyat Tespit Komisyonu kurularak, ürünlerin gerçek maliyetleri ve gerçek kar oranları bulunarak ona göre fiyatlandırma yapılması lazım. Halka da basın yoluyla bunların aktarılması lazım. Marketlerdeki reyon fiyatı ile bilgisayardaki fiyat kontrol edilmeli. Fiyat İstikrar Fonu’nun amacı vergi alınırken lüks tüketiminden vergi alınacak, temel tüketim maddelerine teşvik edilecek. Maalesef Fiyat İstikrar Fonu gelirleri bütçede maaşlara ayrıldı. Başbakan’ın da dediği gibi esas kriz Ocak ayında gelecek. Şu anda 6 aylık HP % 12.11 oranında kamu görevlilerine ödenmiştir. 3 aylık HP oranı, % 17.74 kamu görevlilerinin alacağı var. Önümüzde 3 ay daha var, onlar da ilave edildiğinde tahminim % 30’lara gelecek. Ama bu bence yansıtılmayacak ve HP’yi kısıtlayacaklar. % 30’luk bir artış da personel giderlerine yattığında 1 milyar TL’yi ekstra geçecek. Eğer Türkiye yeterince katkı sağlamazsa maaş ödemelerinde zorluklar yaşanacak. Öte yandan sanayiciden tüccara, hayvancından çiftçiye, memurundan emeklilere kadar hep borç içerisinde. O zaman bankalardaki mevduatlar kimindir, 30 milyar TL’ye dayanan mevduat var. Ama yine de piyasada para darlığı var. Hükümet bunu merak etmiyor mu? Bankalarda mevduat faizleri ve kredi faizleri artırıldı. Yüksek faiz uygulamaları ileriki zamanlarda bankaların krize girmesine neden olacak. Geçmişte bunu yaşadık. Bir dönem 2000’li yıllara gelindiğinde faizler aylık % 95’lere çıkmıştı ve hem Türkiye’deki hem de buradaki bankalar batmıştı. Buna uygulanan yüksek faizler sebep olmuştu. Şu anda % 20’lere varan mevduat faizleri var. En önemlisi 2018’de Türkiye’nin ilk beş ay içinde katkısı yok ve para arzı 6 milyar artmış. Ülkemizde darphanemiz yok. Türkiye’den para girişi azaldı. 6 Milyar TL nasıl arttı? Özel ve tüzel kişilerin birikiminden mi oldu? Birikimlerden bu kadar olabilir mi? Merkez Bankası müdürüne ve bankalara bunu sormak lazım. Ben bankaları uyarmak isterim”.
Ekonomist ve Vergi Uzmanı Göksel Saydam: “Yaşanan finansal bir doğal afet”
“Konuyu iki başlık altında toplayabiliriz. Biri devletin kamuya veya halka verecekleridir. Hükümet ya fiyatları sabit tutmaya çalışacak veya kamu ile özel sektörde çalışanlara artı artış verecek. Terazinin diğer yanı ise devlet vatandaşa KDV’yi veya gümrükleri düşürerek, fiyatların çok artıp tavana vurmasını sağlayacak veya vergisini alacak, ya da ara tüm çalışanlara artış vermeye çalışacak. Bu her iki konuda devletin bütçesin olumsuz yönde etkiler çünkü ödeme yapması için bir yerde bunu bulması gerekir. Ama diğer yandan devlet vergilerden feragat ederse, yine gelirleri azalmış olacak. Bu yaşanan finansal bir doğal afettir. Ama bu afet TL para birimini sardı ve bu para biriminin patronu da Türkiye’dir. Burada bizim yapmamız gereken ki hala daha tam yapılmayan şey, hükümet olarak hedef koymaktı… İlk önce kimi korumaya alacağımız önemlidir. Burada dar veya sabit gelirler hedef alınacaktı. Çünkü sabit gelirlilerin maaşları açlık sınırın altına fazla düşmemesi gerekir. Hükümet bunu yaparken, dövizle olan kira ücretlerini sabitleme ve KDV’lerde bazı indirimlere gitti ama bunu denetimini yapmadığı için bu fırsatçılara pay olarak bırakıldı. Örneğin Hükümet temizlik malzemelerinde vergiden % 11 fedakarlık yaptı ama denetim olmadığı için bazı satıcılar bunu cebine koyarak, fiyatı ona göre yansıttı.”
“Bu devlet narh koymaktan ürküyor”
“Devlet bunu denetlemesi gerekirdi. Bu ülkenin liberal ekonominin zaman içinde kendini dengeleyecek felsefesine inanmıyorum. Öncelikle ülke çok küçüktür, mal ithal edenler 5-10 şirketin elindedir. Liberal ekonomi fiyatları dengeler ama bu büyük ülkelerde, üretim olan ülkelerde rekabet olduğu için ucuzlama olur. Biz de üretim yok ki ucuzlama olsun. Ben olsaydım öncelikle hedefim dar ve sabit gelirliler olurdu. İnsanların yiyemeden yaşayamaz oldukları temel gıda maddelerini belirlerdim. İkincisi ise diğer temel gıda maddelerini belirlerdim. Temizlik malzemeleri, ilaç, eğitim gibi konuları da belirlerdim. Bu zaruri tüketim mallarının fiyatlarını sabitlerdim. Buna biz narh koyma deriz yani fiyat sabitleme. 21/1977 sayılı Mal ve Hizmetleri Denetim ve Düzenleme Yasası’dır. Bu yasa yürürlüğe girdiğinde 74’deki zor günlerde, mecburen fırsatçılara fırsat vermek için bazı ürünlerde fiyat sabitlendi. Her markette fiyatı aynıydı. Bir de kolonya, ruj, elbise gibi ürünlere narh konmazdı. Ama bu devlet hala daha narh koymaktan ürküyor. Bu dediklerime koysa en azından yoksulluk sınırının altında olanlara veya asgari ücretlileri biraz olsun ferahlatırdı. İnsanlar istediği gün markete gittiğinde hangi fiyattan alacağını bilirdi. Ama bunu rekabete bıraktılar ve pahalılık oldu. Öte yandan asgari ücret bu ülkede 1970’li yıllardan kalan yasadaki formüllere hesaplanır. Bu komisyonun net kriterleri yoktur. Olsa bile 1970’li yıllardan 2018’e kadar halkın yaşam tarzı, ihtiyaçları veya yaşam şekli değişti. Bunun için Asgari Ücret Yasası’nın içerik olarak değişmesi lazım ve sektörsel bazda ayrı ayrı hesaplanması lazımdır. Çünkü 40 derece sıcaklık altında inşaatta çalışan işçiye daha farklı, markette çalışan kasiyere ise daha farklı ödenebilir. Çünkü inşaatta çalışan sağlık açısından daha çok etkilenir. Sektörsel olarak uygulanması daha uygundur. Ayrıca 25 Eylül’deki bankacılık statiklerine baktım ki hem ağlarız hem de gideriz. Kredi hacimlerimiz 2017 ila 2018 arasında % 58 arttı. Yani bu harcamayı yaparız ama bir yerden veresiye alır bir yerden veresiye veririz. Kredi kartları hacminde de özellikle artışlar oldu. Bankalarda yabancı para mevduatlarında da TL mevduatlarında daha çok artış oldu. Bu bize TL’ye güven kalmadığını söyler”.